• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İslam dini, kolaylık dinidir. Hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir sorumluluk yüklemez. Hiçbir ferde imkanlarını aşan emirlerle hitap etmez. "Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef kılmaz." (Bakara - 286) Bu ayeti kerime, çoğu Müslümanın arkasına sığındığı 'benim yapabileceğim bir şey yok, bu benim gücümü aşıyor' gibi bahaneleri yok ediyor. Kendi vicdanlarını rahatlatmak için akıllarında kurdukları senaryoları yerle bir ediyor. Ve güncel olaylara karşı eli kolu bağlı bir şekilde oturma lüksünü ortadan kaldırıyor.

Evet, bahsettiğimiz; 'Allah kimseyi gücünün yetmediğiyle sorumlu tutmaz' kaidesi, günümüzde tartışılan çok önemli bir meseleye taaluk ediyor: "Kudüs meselesi ve dünya Müslümanlarının tavrı." Bizler, 'Gün meydanları doldurma günüdür, gün vahdeti haykırma günüdür, gün Kudüs'e sahip çıkma günüdür.' diye çağrılarda bulundukça toplumun bir kesiminde şöyle bir anlayış olması mümkündür: "Bizler meydana çıkınca ne olacak? Türkiye'de toplanmamız Amerika ve İsrail'in korkmasına mı sebep olacak? Meydanlara çıkmamız neyi değiştirecek?" İşte tam da bu noktada bahsettiğimiz ayetin ihtiva ettiği mana devreye giriyor. Evet belki bizim meydana çıkmamızı İsrail'in ruhu bile duymayacak. Fakat Allah (cc) "Ben kuluma ancak gücünün yettiğini emrederim." buyurmuyor muydu? Bu meselede elimizden gelenler sınırlı olduğuna göre, bunları son imkanlarına kadar kullanmak; Müslümanların, Aksa`nın, Allah'ın üzerimizdeki bir hakkı değil midir? Allah Teâla isterse tek bir Müslüman dahi evinden çıkmadan tüm İsrail'i enkaz haline getiremez mi? Elbette ki yapabilir. Tarihe baktığımızda dahi bunun Hak Teâla için zor ve zahmetli bir iş olmadığını anlayabiliriz. Demek ki burada mesele, meydanlara çıkarak İsrail'i korkutmak değil, meydanlara çıkarak ümmetin izzetini muhafaza etmektir.

Bu konuyu derb-ı mesel olan bir hikâye ile örneklendirmek mümkündür. Hz. İbrahim (a.s) Nemrud tarafından ateşe atıldığı vakit, göklere yükselen ateşin şerrinden bütün canlılar oradan kaçmaya başladılar. Bu sırada küçücük bir karınca, taşıdığı su damlacığıyla ateşe doğru koşmaya başladı. Halini soranlara ise: "Duymadınız mı Nemrud İbrahim peygamberi ateşe attı, onu söndürmeye gidiyorum." diye cevap verdi. Bunu duyanlar "Şu minicik damlayla mı o görkemli ateşi söndüreceksin?" diyerek alay ettikleri zaman, karıncanın tüm çağlara ibret olacak cevabı şu oldu: "Olsun, en azından hangi tarafta olduğum anlaşılır." Karıncanın şu sözünden dahi almamız gereken onlarca ders var iken biz Müslümanlar; olayların yüzeysel yönüyle ilgilenmekten, başımızdaki musibetlere hikmet nazarıyla bakmayı unutur olduk. Rahman'ın bu musibetleri bize neden gönderdiğini, bizden ne istediğini anlayamaz olduk. Bu belaların; hak ve batıl safları, samimi ve çakma Müslümanları, dünya ehli ve ahiret ehlini ayırmak için gönderildiğini akıl edemez olduk. Bizim meydanlara çıkmamız, belki siyonist devlet ve yandaşlarını yerle bir etmeyecek, fakat izzetimizle hangi tarafta olduğumuzu kesinleştirecek. Umulur ki Rahman, bu çabalarımıza karşılık siyonizmin yıkılışını izzetli Müslümamanların eliyle gerçekleştirir.

Gün, intifadaya ortak olma günüdür. İntifadaya ortak olmak için ise illa çoluk çocuk silahlanıp Filistin'e akın etmek şart değildir. Zira bunu yapan ümmetin yüz akı yiğitler mevcuttur elhamdulillah. İntifadaya ortak olmak, elimizdeki tüm imkanları seferber ederek İslam'ın mukaddesatlarına sahip çıkmakla olur. İntifadaya ortak olmak, zalimin zulmüne karşı sessizce oturmayı reddedip; hareket ile, slogan ile meydanları doldurmakla olur. İntifadaya ortak olmak, cismen olmasa dahi kalben Kudüs'le birlikte olmakla olur. Ve intifadaya ortak olmak, elden gelen her türlü fırsatı kullanarak Rahmani saflarda olduğumuzu ilan etmekle olur.

Müslümanlar olarak, ne zaman ki Allah'ın belalar arkasına gizlediği yüce hikmetleri görmeyi, Kudüs davası adı altında tüm dünya mazlumlarına aynı ilgiyi göstermeyi, meydanlarda Kudüs için haykırırken, aynı mazlumiyetleri yaşayan Arakan'a, Suriye'ye, Irak'a, Afganistan'a sırtımızı dönmeyip aynı hassasiyeti göstermeyi öğrenirsek, işte o zaman övülmüş bir zafere hak sahibi olacağız. Resulullah'ın izzetine layık, izzetli bir ümmet olacağız. Ve o zaman, Allah'ın bizden istediği tavrı sergileyerek dünya mazlumlarına ümit olacağız. Üstad Hudeybi'nin şu sözü, bu izzetli zafere sahip olabilmemiz için yapmamız gerekenler konusunda bize yardımcı olacak mahiyettedir: "Kalplerinizde İslam devletini kurun ki; topraklarınız üzerinde de kurulsun." Rahman, tüm müslümanlara kalplerindeki küfür devletlerini yıkıp, İslam devleti kurmayı nasip etsin.

Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir...             

Muhammed Demirkol Diyarbakir/Çermik