• DOLAR 34.484
  • EURO 36.421
  • ALTIN 2956.886
  • ...

MEHMET CÖMERT

Kur’an-ı Kerim, evrenin boşuna yaratılmadığını ve oranın en değerli sakini  konumundaki insanın da dünyaya gönderilişinin bir maksadının olduğunu açıkça ifade eder: “Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık.”   (Sad, 27)

İnsanın kendi yaratılış maksadını unutmaması varlığın en değerlisi olarak kulluk görevini hayatının mihveri yapması gerektiği konusundaki ayetlerin tefsirini, yerinde bazı temsillerle  Celaleddin-i Rumî’(ra) den dinleyelim:

“Dünyada unutulmaması gereken bir şey var. Her şeyi unutsan da onu unutmasan korku yok. Ama her şeyi yerine getirsen, hatırlasan, unutmasan da onu unutursan hiçbir şey yapmamış olursun.

Gerçekten de biz, emaneti göklere ve yeryüzüne ve dağlara arz ettik. Derken onlar, onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular ve onu insana yükledik; şüphe yok ki o, çok zalim oldu, çok bilgisiz bir hale geldi.”

Ama sen, o işi görmüyorsam bunca iş görüyorum ya dersin; fakat seni öbür işler için yaratmadılar ki. Bu şuna benzer: Padişahların hazinelerinde bulunabilen değer biçilmez bir Hint kılıcını tutmuş, kokmuş öküz etine satır olarak kullanıyorsun, sonra da boşu boşuna bırakmadım ya, böyle bir işte kullanıyorum diyorsun. Yahut zerresiyle yüzlerce tencere alınabilecek bir altın tencereyi getirmişsin, içinde şalgam pişiriyorsun. Yahut da mücevherlerle bezenmiş bir bıçağı kırık bir kabağa mıh yapmışsın da diyorsun ki: İş görüyorum, kabağı ona asıyorum, şu bıçağı öylece bırakmıyorum ya.

Acınacak, gülünecek işler değil de nedir bunlar? O kabak, bir pul değerindeki bir tahta, yahut demir çiviye de asılabilirken yüz dinarlık bıçağı bu işe kullanmak akıl karı mıdır?”

Hz. Pîr(ra), insanın sahip kılındığı çok değerli hayatını, amacı dışındaki işlerde tüketmesi konusuna da şu çarpıcı örnekle dikkat çeker ve uyarıda bulunur:

‘Bir avcı yukarıda uçan kuşun yere akseden gölgesine ok atıyordu. Sonra okluğu bomboş kaldı. O gölgenin aslının nerde olduğundan haberi yok!

Ömrünün okluğu boşaldı. Ömür gitti; gölge avı peşinde tükendi, yandı kül oldu. Kafanı kaldır da şu gölgelerin asıllarını bir gör a akıllı!

Senin canının içinde bir can var, o canı ara! Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi bul!

Bilgisizlerin sohbetini taşa çal! Çengelini uyanık bilginlerin eteğine tak! Değersizlerle bir an bile vakit geçirme! Çünkü ayna suda kalırsa paslanır.’ (Divan’dan)

 “Doğan bembeyaz ve eşsiz olsa da fare avlıyorsa o; hor ve hakirdir. Fakat baykuş da olsa, padişaha meyli varsa o, yüce bir doğandır, görünüşe bakma. İnsanın boyu bir hamur teknesi boyundadır ama o, gökyüzünden de üstündür.” (Mesnevi, VI/136–139)

“Senin şu yiyip içmekten, şu yatıp uyumaktan başka bir gıdan daha var. ‘Rabbime konuk olurum, o beni doyurur, suvarır’ denmiştir ya. Bu dünyada o gıdayı unutmuşsun da şu gıdaya dalıp gitmişsin; gece gündüz bedeni beslemektesin. Sonucu şu beden, atındır senin; bu dünya da o atın ahırı. Atın gıdası, ata binene gıda olmaz: onun da kendine göre gizli bir uykusu, gizli bir gıdası, gizli bir beslenmesi var. Ama sana hayvanlık üst olmuş da atın başucunda, atların ahırında kalakalmışsın.

‘Değer bakımından iki dünyadan da üstünsün; fakat neyleyeyim ki değerini sen bilmiyorsun.

Kendini ucuz satma; çünkü değerin pek fazladır senin.’(Mesnevi’den)