• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Her hayırlı işin başında bir “Besmele” saklıdır. Yayın hayatına başladığı ilk günden bugüne değin, sıkı bir okuyucusu ve abonesi olduğum Doğruhaber Gazetesi’nde ilk yazımın yayımlanmasının sevincini yaşıyorum. O halde besmelemize hamd ve şükrümüzü de ilave ederek “Bismillah” diyelim.

               “İlk yazımı hangi konuda yazayım?” sorusu açıkçası beni çok da meşgul etmedi. Aksa Tufanı’nın başladığı ilk günden bu yana, yüreğimizin tam da orta yerine çöken bir hüzün gündemimiz var; Gazzeli kardeşlerimizin yürek burkan mazlûmiyeti… Başka bir konu ile ilk yazıya başlamayı vicdanıma kabul ettiremezdim.

  Aksa Tufanı ile başlayan bu “güncel intifada”yı salt bir mazlûmiyet ile değerlendirenlerden değiliz. israil terör şebekesinin sözde kuruluş tarihi olarak kabul edilen, mazlum Filistin halkının ise “Büyük felaket” olarak isimlendirdiği Nekbe Günü’nden (15 Mayıs 1948) bu yana, küstah siyonistlere en ağır darbenin vurulduğu bir intifadanın adıdır Aksa Tufanı.

 Tarihte görülmedik bir barbarlıkla, Mazlum Gazze halkı acımasız bir soykırıma tabi tutulmaktadır. Yerle bir edilen şehrin görüntüsü, yürek dağlayan mazlum bebeklerin feryadı ve uzayan savaş, çoğumuzda ümitsizlik belirtileri gösterebiliyor. Hal böyle olunca da, El Kassam’ın şanlı hikâyesinin başladığı ilk günlere gitmekte fayda olacağı kanaatindeyim.

               1948 yılından beri Filistin halkına yönelik sistematik bir şekilde yürütülen zulüm ve işgal dayanılmaz bir hal almıştı. 8 Aralık 1987 günü israilli bir şoförün, kullandığı kamyonu Filistinli işçilerin üzerine sürerek 4 işçiyi katletmesi ile Birinci İntifada’nın fitili ateşlendi. israil’e karşı biriken öfke bir anda büyük bir İntifada’ya dönüştü. Tam 6 yıl süren “Birinci İntifada” yıllarında (1987-1993)  israil ile sürdürülen çatışmaların, HAMAS’ın askeri ve teşkilatlanma anlamında gelişimine önemli katkıları oldu.

               Çok sayıda HAMAS üye ve yöneticilerinin tutuklanmalarına karşılık, Şeyh Ahmet Yasin ve arkadaşları “101. Hücre” adıyla kodladıkları yeni bir yönetim birimi oluşturdular. “Ölü nokta” diye bilinen çok gizli bir yöntemle çalışan “101. Hücre” liderliğine Muhammed Şeratihe getirildi. İntifada eylemleri bu gölge liderlik tarafından sevk ve idare edildi. “101. Hücre” tarafından gerçekleştirilen eylemler israil askerlerinin korkulu rüyası haline geldi.

               Birinci İntifada’nın devam ettiği 8 Ekim 1990’da siyonist bir grup tarafından, Mescid-i Aksâ’da toplanan Müslümanlara yönelik kanlı bir saldırı düzenlendi. Bu saldırıda 22 Filistinli şehit düştü, 200 kişiden fazlası da yaralandı. Katliamın duyulmasının hemen ardından Emir Saud Serhan isimli Filistinli bir mücahid, 3 israilli siyonisti bıçaklayarak öldürdü. Bu izzetli eylem; kısa sürede sembol bir saldırı haline dönüştü. Filistin’in birçok kentinde israilli siyonistlere yönelik bıçaklı eylemler başladı. Bu olay Filistin direnişinde “Bıçakların Savaşı”  olarak adlandırıldı.

               Siyonistlere yönelik eylem yapanların sayısı her geçen gün artıyordu. israil nezdinde sabıkalı duruma düşen yiğit gençler “yer altına” indiler. Sayıları artarak yüzleri aşan, eylem yaptıktan sonra saklandıkları hücrelerine geri dönen bu mücahitlere “Takiptekiler (Al- Mutaradun)” ismi verilmeye başlandı. Siyonistleri her an takip eden ve uygun zamanda cezalarını veren bu cesur yiğitlerden El-Kassam Tugayı kuruldu. Bugün El-Kassam Tugayları’nın işlevsel ve bir o kadar da gizemli tünellerinin hikâyesi de buraya dayanmaktadır.

               Zor zamanlarda, en çıkmaz denilen sokaklardan bir kurtuluş yolu bulan bu şanlı direniş; Aksa Tufanı’nın yolunu da bir gün elbet aydınlığa çıkarır... Allah’ın (c.c) izniyle… Yeter ki ümitler tükenmesin…

Medeni Taş