Mezarlık Protokol Caddesi
EBUBEKİR ATASOY
Çam ağaçlarıyla kaplı mezarlık: Yan tarafından gürül gürül akan Berdan nehrinin serin esintisi, çınar ağaçlarının gölgesi, güllerin kokusu, kuşların cıvıltısı ile kimi insana huzur, kimisine korku ve hüzün veriyor. Mezarların başında ağlayanlar, şiir okuyanlar, ortak hatıralarını anlatanlar, saygı duruşunda bulunanlar, yüzlerce liraya aldığı bir buket çiçeği saygıyla takdim edenler olmak üzere, her türlü sahneyle karşılaşabilirsiniz. Mezarların üzerine papatyalar, menekşeler, laleler veya mevtanın en sevdiği çiçekler dikilmiş, mezar taşlarına hüzünlü, samimi, özlem kokan cümleler kazılmış.
Bu mezarlıkta yukarıda anlattığım tablonun dışında kalan, mezarlık girişinde bulunan, ağaç trafiğine kapalı olan protokol caddesinde, selvi ağaçlarının gölgesinde bulunan anıt mezarlar, politikacılar, toprak ağaları, tefeciler, kumarhane sahiplerine, belediye reislerine, fabrikatörlere ev sahipliği yapıyor. Afyon granitinden yapılmış anıt mezarlara, isimleri ve resimleri işlenmiş, memleketin mermer sanatkarları hünerlerini nakış nakış işlemişler. Toplumsal hayatın her tarafına sirayet eden, cenaze törenlerinde, kutlu doğum programlarında dahi sık sık karşılaştığımız, İslami kültür ve geleneğimizle taban tabana zıt olan, adına 'protokol' dedikleri, gereksiz bir sınıf ayrımcılığından başka bir anlamı olmayan hiyerarşi düzeni, burada da uygulanmış.
Gün boyu mezarlık görevlileri, mezarlık protokol caddesinde yere atılan sigara izmaritlerini, kuş pisliklerini, ağaç yapraklarını temizler, yerleri yıkarlar. Mezarlık protokol caddesine defnedilmek için belli kriterlere sahip olmak gerekir. Karun kadar zengin, Hz. Âdem'in asi oğlu Kabil kadar toprak sahibi, protokol koltuklarında da başköşeye oturmak gerekiyor. Buradaki kabir ehlinin sakinleri, musalla taşındayken, faziletlerinden, cömertliklerinden, yaptıkları camilerden, okullardan, memlekete yaptıkları hizmetlerinden bahsedilir.
Siyah gözlüklü, takım elbiseli, yakasında mevtanın siyah beyaz resmi bulunan bir görevli, musalla taşındaki beyefendinin 'yerinin asla doldurulamayacağını' üzgün bir ses tonuyla anlatır. Cenaze daha defnedilmeden, imam Yasin suresini bitirmeden, adaylar kulis yapar, ortamı yoklar, mevtanın koltuğu daha soğumadan, doldurmanın hesapları yapılır.
Şu an karşımda duran anıt mezarda bulunan politikacının, ön çamurluğu olmayan bisikletiyle başladığı Ankara yolculuğunun, fabrikalar, zeytinlikler, turizm otellerinden oluşan dev yatırımlarını, nerede, nasıl, ne şekilde kazandığından kimse bahsetmez. Siyasi hayatında, bulunduğu makam ve mevkilerde kendisini “Olympos Tanrısı” gibi gören beyefendinin, memlekete ne kadar katma değer kazandırdığı ve ne hizmetleri olduğu sorusuna kimse cevap veremez.
Politikacının yanındaki anıt mezar, memleketin en büyük toprak ağasına ait. İnsanların 60 metrekare eve sahip olmak için bir ömür çalışmak zorunda kaldıkları bir ülkede, ağamızın 258. torununa beş bin dönüm tarla miras olarak kalır. Memleketin en sulak arazileri, deniz kenarları, şehrin en güzel iş yerleri hep bunlarındır. Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı savaşan gariban Anadolu halkı, şehirleri düşman işgalinden kurtardıktan sonra köyüne dönünce, meydan bu uyanık politikacılara kalıyor.
Anadolu halkının yol yordam, siyaset nedir bilmediği zamanlar. Osmanlının son yüzyılındaki savaşlar, kıtlık, sefalet halkı silindir gibi ezip geçmiş. Nüfusun yarısı, dokuz cephede savaşırken yaralanmış, esir düşmüş, şehit olmuş. Diğer kalan yarısı da bu acı, kayıp ve savaşın getirdiği sefaletten travma yaşamış. Cumhuriyet Halk Fırkası'nın yöneticileri olan bu uyanık zevat, bu süreçte işgalcilerle iyi geçinmiş, işgalden sonra kıyamete kadar tüm nesillerine kadar yetecek arazileri aralarında paylaşmışlar. Mezar taşlarının başında büyük kelimelerle 'HACI' yazılması, özel tutulmuş bir görevlinin her cuma Yasin okuması, her yıl bu protokol ahalisinin hayrına dağıtılan lokmalar, bunca karanlık geçmişi ve serveti temizler mi?