• DOLAR 32.995
  • EURO 35.801
  • ALTIN 2528.57
  • ...

SEMA YARAR

Son günlerde toplumda faiz ve enflasyon oranlarının yükseldiği gibi toplumsal cinnet ve cinayet hallerinin giderek yükseldiğine şahit oluyoruz ne yazık ki.

Gençlerde ve aile içinde yaşanan cinnet hali ve cinayet haberlerini sıklıkla duyar olduk. Bu durum toplumsal bir buhranın sonuçlarının açık göstergesidir.

Aileyi koruma projesinin toplumda olumlu bir etkisi olmadı. Toplumda yaşadığımız sıkıntılar maddi sıkıntıların ötesinde manevî sıkıntılardır. Manevî sıkıntılar toplumsal çöküşün ve buhranın en büyük sebebidir. Yaşanan toplumsal buhran ve cinnet hâlini bağıra çağıra söylüyoruz ama ne yazık ki etkili ve yetkili merciler bu çığlığa kulaklarını tıkamış, toplumu bir belirsizliğe, uçuruma doğru sürüklemeye devam ediyorlar.

Dini hassasiyetimizin sarsıntı geçirdiği her durumda aile kurumu da sarsıntı geçiriyor. Bir takım ilkeler vardır ki bu ilkeler toplumda yerleştiği zaman; toplumda, aile kurumunda, bireylerde huzur ve istikrar artar, azaldığında ise tam tersi bir sonuç ortaya çıkar. Bunlar ahlâkî değerlerdir.

Bugün fertleri ve aile kurumunu etkisi altına alan kötülüklerin her çeşidine şahit oluyoruz ne yazık ki.

Oysaki huzurun ve mutluluğun anahtarı manevî düzeyin yükseltilmesi ile orantılıdır. Aksi halde ahlâkî değerleri yitirmenin bedeli çok ağır olacaktır.

Annesini ve anneannesini öldürüp parçalara ayıran, parçalarını pencereden atan mı dersiniz, doğurduğu bebeğini çöp konteynerine atan mı dersiniz, anne-babasını öldürüp sonra kendi kafasına sıkarak intihar eden mi dersiniz, henüz 16’sında babasına kızıp odaya kapanıp intihar eden ailesinin soğuk cesedini bulduğu gencecik hayatların söndüğüne mi dersiniz...

Bunlara benzer onlarca vaka.

Bu nasıl bir ruh hali?

Neden merhamet duygularımızı kaybettik?

Ne oluyoruz?

Cevabını veremediğimiz onlarca soru.

Bugün toplumda yaşadığımız acı tablolar değerlerimizden uzak, manevî eğitimin yetersizliği ve modern hayatın getirmiş olduğu yaşam tarzının hazin sonuçlarıdır.

Yaşanan elim vakalar bir kez daha şapkamızı önümüze koyup üzerine düşünmemizi, muhasebe yapmamızı gerektiriyor.

Nasıl bu hâle geldik?

Bu olaylar bir anlık bir cinnet hali deyip görmezden gelinemeyecek, geçiştirilemeyecek kadar büyük ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken olaylardır.

Artarak devam eden bu olaylar bizleri her gün daha fazla endişelendiriyor.

Nereye gidiyoruz?

Baş döndüren bir hızla dengemizi kaybediyoruz. Her geçen gün ruh sağlığımızı biraz daha yitiriyoruz.

Bulaşıcı hastalık gibi hızla yayılan, gözlerimizin önünde cereyan eden ama her nedense görmek istemediğimiz gerçeklerle karşı karşıyayız.

Yaygınlaşan şiddet ve cinayet vakaları toplumsal ihmalkarlığın göstergesidir.

İçi boş yaşam tarzları, inançsızlık yüzünden bocalayan, kaygı ve depresyona sürüklenen bir toplum olmaya doğru yürüyoruz.

Bu konular üzerine yazıp çizenler aklıselim ile meselelerin özüne inmeli, yaşananları iyi analiz etmelidir. Şayet yaşanan bu cinnet ve cinayet hallerinin sebepleri tespit edilip gereken tedbirler alınmazsa, gün geçtikçe büyüyen bu sorun ailelerimizi, gençlerimizi, çocuklarımızı kara delik gibi yutacak ve geriye yalnızca bencilce yaşayan ruhsuz bedenler kalacak.

Toplumumuzda meydana gelen cinnet ve cinayetlerin arkasında yatan asıl sorunların araştırılması ve sebep sonuç ilişkisi üzerine çözümler üretilmesi etkili ve yetkili kişi ve kurumların bir an önce yapması gereken bir iştir.