AKRABALIK BAĞLARIMIZ VE İSLAMİ SORUMLULUKLARIMIZ
Siyer dersleri işlenip konu Hz. Peygamber (sav)’e gelen davet ve tebliğ emrine gelince Hz. Peygamber (sav)’in davet ve tebliğe ilk akrabalarından ve yakın çevresinden başladığı hepimizin malumudur. Çünkü ilahi emir bu yöndeydi.
Gerek ilahi emrin davet için ilk adres olarak akrabayı göstermesinde, gerekse de Siyerde berrak bir şekilde gördüğümüz akrabalık bağları ile ilgili nebevi duruşta biz Müslümanlar için büyük dersler vardır.
Toplumsal bağların çözülmeye yüz tuttuğu, insanların kendi kabuklarına çekildiği, aile yapılarının çekirdeğe indirgendiği, yaşam şartları ve toplumsal dinamiklerin etkisinin zayıflamasıyla akrabalık bağlarının zayıfladığını müşahede ettiğimiz şu garip zaman diliminde, bu nebevi duruşa ve ilahi bakış açısına çokça ihtiyacımız var.
Çünkü bizi biz yapan biraz da içinde yaşadığımız toplumdur, içinde yetiştiğimiz çevredir. Yani kimliğimizin oluşumunda bu yakın çevremizin ve dolayısıyla akrabalık bağlarımızın etkisi inkâr edilemez. Dolayısıyla akrabalık bağlarından soyutlanmış bireylerin kişilik gelişimi, bu bağların zayıfladığı toplumlarda da güven ortamı zarar görür.
Çünkü akrabalık bağları kişiliğin gelişimine etki ederken, toplumsal bağların daha sıkı ve sağlıklı olmasını sağlar. Bu bağlar sayesinde kendimizi güvende hissederken, akrabalarımızı sıkıntılı zamanlarımızın ve mutlu anlarımızın paydaşları kılarak bu dünyada aslında yalnız olmadığımızı hissederiz. Yani aslında öyle birilerinin dediği gibi, akraba akrep değildir.
Bunun içindir ki Allah Resulü (sav) yakın akrabalarını, kendisine gelen ilahi davaya ve davete paydaş kılmak istemiştir. Şüphesiz kabile, yani akrabalık bağlarının kuvvetli olduğu Mekke toplumunda Hz. Peygamber (sav) kendi yakın akrabalarından zulüm görürken, yine en büyük desteği de akrabalarından bulmuştur.
Amcası Ebu Leheb’in kendisine en büyük zulmü yapan, yine davasına ve davetine en büyük engeli çıkaran kişi olması, yine bir umut için gittiği Taif’te dayı çocukları tarafından taşlanmış olması Allah Resulü (sav)’nü hiçbir zaman akrabalık bağlarını muhafazadan alıkoymamıştır.
Yine Hendek Savaşından sonra Sümame’nin Kureyş’e buğday gitmesini engellemesi üzerine, kendisine bir mektup yazıp, akrabalık bağlarının hatırına talepte bulunan Kureyş’lilere merhamet nazarı ile bakmış ve akrabalık bağlarının hatırına Sümame’ye Kureyş’in buğdaylarını geri göndermesi konusunda mektup yollamıştır.
Siyerden bu gibi onlarca örneği sıralayabiliriz. Kendisi ile akrabalık bağlarını kesen, daha birkaç ay önce O (sav)’nu öldürmeye gelen Kureyş’in talebine vermiş olduğu cevapta, Taif’te kendisine teklif edilmesine rağmen beddua etmeyişinde bizler için çok büyük mesajlar vardır.
Bugün dava sahibi her Müslümana düşen sorumluluk da akrabalık bağlarını güçlendirmek ve muhafaza etmektir. Unutmayalım ki davetimizin ilk halkasını oluşturacak olan ve davetimize ilk icabet edecek olan akrabalarımızdır.
İslami mücadelenin tarihi, bu gibi manzaralara yabancı değildir. Bizi ve davetimizi ilk reddeden, belki de en şiddetli bir şekilde karşı çıkan yine en yakınlarımız oldu. Ama bu hiçbir zaman onlar ile bağlarımızı koparmaya sebep olmadı. Sabır ile davette bulunduk ve tebliğ ettik. Ve şüphesiz sabırda da hayır gördük.
ÖMER ARSLAN