Taha
Şairin deyimiyle "Musibetlerin lapa lapa yağdığı günlerde" tam da o günlerde yani 2000 de yani zorluğun, imtihanın tavan yaptığı, zalimlerin Müslümanlara kabus gibi çöktüğü o günlerde gözlerini Mardin'in şirin ilçesi Mazıdağı'nda dünyaya açar hava serttir, soğuktur, yürekler gah ocak gah şubattır hasret olan baharlardır. Lakin doğduğu coğrafyanın gençleri merttir, adamlarının simasında bedel ödemişliğin ağır çizgileri vardır. Kadınları davayı bir anne şefkatiyle koruyanlar, hamledenlerdir
Evin en küçüğü ve neşesidir minik Taha öğretmen babasının evde huzur kaynağı, annesinin tebessümüne doyamadığı ciğerparesidir. Ağabey ve ablaları için bulunmaz eğlence kaynağıdır, Taha şirindir, mütebessimdir ama hep mütebessim...Bakmayın minik dediğimize gün be gün büyür serpilir uzar da uzar dayılarıyla boyca yarışandır
28 şubat zulmünün en şiddetli estiği zamanlardır ve Taha henüz altısındadır babası da amcası da zalimlerin bu zulümlerinden payını alır her ikisi de öğretmenlik mesleğinden ihraç edilir. Taha henüz altı yaşındadır yoklukla, açlıkla sınandıkları günlerdir zaten Sünnetullah hep böyle değil midir; ama evleri dava kokandır, secde kokan, fedakarlık kokan, en küçük bir sitem duyulmayan, dava konuşulandır ne güzel evlerdir o evler
Taha İslam’a samimi olarak sevdalı, salih bir gençtir artık, her işe koşturan.. Bazen siyer stantlarında, bazen afiş asmalarda, derneklerde çay dağıtmada, Camide çocuklara Kuran dersi vermede de en öndedir her zaman o mütebessim simasıyla… Kudüs’ü dünya gözüyle görme sevdası tüm benliğini kaplamıştır acaba bir gün orda secde edebilecek miyim alemlerin Rabbine , varıp dokunabilecek miyim düşüncesi kaplamıştır tüm benliğini…Ve bir şekilde kısmet olur Kudüs’e gider. Doya doya seyre dalar Kubbetül Sahra’yı, Mescidi Aksa’yı
Amansız hastalık bütün bedenini sarmıştır lakin daha zihni melekelerini kaybetmemiştir halsizdir, çektiği acılar tarifsizdir. Annesi tenhalarda, gecelerde göz pınarları kuruyuncaya kadar ağlayandır. Gecenin en karanlığında ellerini bir umutla açandır, kısık sesine tüm yüreğini katandır. Bir şifa ya Rab bir çıkış kapısı; zira gözlerinin önünde eriyen candır, Taha’dır, biçilmez bir pahadır, yuvasının en küçüğü, ciğerinden en büyük parçadır
Yine bir gün acılar içindeyken elleri annesinin sıcacık, şefkatli elindeyken "Biliyorum artık çok yaşamayacağım, ölüme çok yakınım anne! ama en çok da ben öleceğim diye sen çok ağlayacak ve üzüleceksin ve ben buna çok üzülüyorum" diyecek kadar ölümüyle bile anne babasını incitmek istemeyen muttaki, salih bir evlattır, buna hangi yürek dayanır hangi kalp tuz buz olmaz ki...26 Mayıs Cuma günü ruhunu alemlerin Rabbine teslim etti. Mekanın cennet olsun güzel çocuk ve senden sonra bize düşen güzel bir sabırdır.
İsmail Durmaz