Korkunun ecele faydası yok Güneş doğdu bir kere
Yine karalamalar ve bühtanlar, nakaratlar biçiminde dizelenmeye başlandı güzelim memleketimde.
Aslında HÜDA PAR camiasının alışmış olduğu rutin bir durum bu. Bu defa ise daha yoğun ve acımasız olmakta. Oysaki legal ortamlarda fikirlerin, ideallerin çarpışması, insanın, toplumun faydasına hizmet edecek bir yöntemdir.
Bulanık sularda yüzmeyip, flu ortamlarda dolanmadan, illegal zeminlerden imtina ederek, topluma, insanlığa hizmet için yola koyulmuş, iyi niyeti kendisine azık edinmiş bir partiye fütursuzca saldırmak hem vicdani hem de insani bir davranış değil. Ne doğru ne de ahlaki değil. İşte tam burada insanın kafasını kurcalayan bu soru geliyor akla. YSK Türkiye`de seçime otuz altı partinin katılabileceğini duyurdu. İşte bu otuz altı partiden sadece biri HÜDA PAR.
HÜDA PAR’ın siyaset sahnesinde adının sıkça anılması, bazı çevreleri cin çarpmışçasına yerinden hoplatıp, uykularını kaçırdı. Saldırıların yoğunlaşıp ülkenin tek günah keçisi muamelesi görmesi acımasız bir şekilde hedef tahtasına koyulması, hem düşündürücü bir o kadarda manidar olsa gerek.
Amaçlarının bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek olduğunu, ülkenin, ümmetin menfaatlerini her şeyin üstünde tuttuklarını, siyaset sahnesinin ego ve ihtirasları tatmin etme yeri olmadığını, şahsi menfaatler için kullanılmaması gerektiğini bulundukları her ortamda dile getiren bir parti.
Ülkenin katranlaşmış, güven vermeyen, siyaset arenasının, ÖNCE İNSAN ÖNCELİK ADALET vurgusuyla yola koyulmuş` Eğer bir kişinin eli Kâbe’nin duvarının altında kalmışsa, o eli kurtarmak adına o duvar yıkılıp o el kurtarılmalıdır. Düsturunu yol edinmiş, vahdaniyeti özümsemiş, umuda, insana sevdalı bu HÜR KADROLAR’a çok ihtiyacı var bu toprakların.
Değişen dünya konjonktüründe değişimlere açık, yeni doktrinleri olan, istişareyi en üst rafına koymuş, bu yapıya, bunca düşmanlık yapılması büyük bir haksızlık değil mi?
Acaba HÜDA PAR da birileri gibi ayrıştırıcı bir dil kullanarak Terör söylemleri desteklemiş olsaydı, HÜDA PAR’la alakalı komplikelerle dolu hezeyanları yerine, çiçek verenler, kızılcık şerbeti ikram edenler çok olmaz mıydı?
Adeta Moğol, Bizans entrikalarını aratmamacasına; hasta kalpler, entel tutsaklar, hain ve bedbaht yüzler etekleri tutuşmuşçasına kinlerini kusmaktalar, ar damarları çatlamışçasına.
Bıkmadan, usanmadan aynı fitneleri ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi halkımızın önüne koyma çabalarınız tutmayacak bu defa inşallah.
Kancık iklimlerde gezinip, uluslar ötesi güçlerin figüranı olmakla, ilerici, çağdaş, aydın, devrimci, entelektüel olunmuyor maalesef.
Köhnemiş iflas etmiş hayat modellerini ihraç etmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmek yerine, yanlışlıklarınızı görebilme erdemliliğine varıp, yarınlara umut dağıtanlardan olup, tarih sayfalarında iyilik ve güzellikle anılabilirsiniz.
Uyanma vakti gelmedi mi daha?
Kadim uygarlıklara mesken olmuş, bin yıldan beri kardeşçe birlikte yaşadığımız bu topraklarda uhuvveti, muhabbeti inşa etme zamanı gelmedi mi?
Düşünüp tutalım diye bizlere öğüt veren Rabbimize kulak verip, kin, nefret, adavet, kıskançlık, tabularını yıkarak, bencil tutkularımıza ket vurarak, ötekileştirmeden, ayrıştırmadan, gelecek nesillerimize adaletle yaşanabilir güzel yarınlar bırakabiliriz.
Farklılıklarımız, zenginliğimizdir. Bu ülkede insanımıza meşru daireler içerisinde hizmet etmek adına yola çıkmış, bu ülkenin öz evladı olanlara kucak açmalısınız, bağrınıza basmalısınız, Ankara’nın ayazını hissettirmemelisiniz, çıkınında güzellik ve iyilikten başka bir şey bulunmayan HÜDA PAR’a…
HÜDA PAR’ın güneşi memleketi ısıtacaktır inşallah.
ABDULLAH SEREKANİYE