• DOLAR 34.647
  • EURO 36.365
  • ALTIN 2927.033
  • ...

Babam şehid...

Ben bir şehid kızıyım...

Gözüm yaşlı, bedenim zayıf, yüreğim acılarla dolu...

Boğazımda düğümlenen, bedenimden büyük acılar...

Karnım aç, üşüyorum...

Babam varken üşümezdim ben...

Ama o başka bir alemde artık ve ben,

Yatağa aç karnımla giriyorum amca!

Suçum ne benim amca, suçum ne benim!

Peki ya senin çocuğun...

Yatağa bir kez olsun aç girdi mi?

Yatakta üşüdü mü, titredi mi...

Yüreğini yakan kanlı göz yaşları, göz pınarlarında dondu mu soğuktan...

Babası olan çocuklar sıcak yatakta, tok karınla yatıyorlar.

Peki, benim suçum ne amca?

Suçum ne benim...

Ahzab gecesi... Rasulullah (SAV)’in verdiği görevi yerine getirecek takati olmadığı için sessiz kalan yüce sahabe... O sahabenin içinde, üzerinde incecik bir gömlekten başka bir şey olmayan ve Rasulullah (SAV) bana görev vermesin diye gecenin karanlığında o incecik gömleğe bürünen bir Huzeyfe bin Yeman! Bu kimdir, diye sorunca Rasulullah(SAV), utana sıkıla kimliğini belli eden... Sesimi işitmedin mi, deyince Rasulullah (SAV); ey Allah’ın Rasulü, vallahi ben öldürülmekten korkmuyorum ama şu soğuk ve açlık beni bitirdi diyen bir Huzeyfetül Yemani...

Demem o ki dağ gibi sahabeyi bu hale getiren açlık ve soğuk senin o minik, körpe yüreğine ve bedenine ne yapmaz ki!

Ah ümmetin minik yavrusu... Sen ey şehidin kızı! Ümmet olarak içimiz parçalandı! Bir şehidin küçük kızı böyle mi olmalıydı? Ciğerimize kor düştü, göz yaşlarımız sel oldu... Uykularımız kaçtı, sıcak yataklarımıza girmeye haya ettik... Evlatlarımız ve kendimiz için oluşturduğumuz konforlu hayatımızdan utandık. Seccadelerimizin başında sabahladık... Kollarımız ağrıyana, dizlerimiz uyuşana, göz yaşlarımız kuruyana kadar sen ve senin gibi ümmetin mazlumları için dua ettik... Zalimlerin kahrı için dua dua yakardık Kahhar olana!

Ümmetin en zayıfı bile böyle hissetmeliydi, böyle diyebilmeliydi ve hiçbir şey gelmiyorsa elinden en azından Rabbin huzurunda acısını ve acziyetini itiraf edebilmeliydi. En azından bunu yapabilmeliydi... Değil mi?

Ama heyhat! Vah ki vah! Eyvah ki eyvah! Haya ediyorum ama yazacağım... Yazmak zorundayım!

Senin gözyaşlarını gördük, mahzun olduk... Dilimizin ucuyla, Allah’ım zalimleri kahret dedik. Artık çok görüyoruz ya böyle acı manzaraları, alıştığımız için öyle çok da bir tepki veremiyoruz... Ah bir bilsen her gün neler neler duyuyoruz, inan haline şükredersin(!)

Sonra kendi çocuğumuza sarıldık belki; Rabbim koru, muhafaza et dedik... Ciğerparemin ayağına taş, gözünün ucuna yaş değmesin diye içten dualar ettik! Hemen hikayede, durumda paylaştık. Tabi, bu artık olmazsa olmazımız çünkü!

Sonra mı? Çekirdeğimizi çitleyip dizimizi izlemeye devam ettik... Kimimiz maç izlemeye devam etti... Kimimiz seçim analizleri yapmaya... Altın çıktı mı, düştü mü, mazota zam geldi mi gelmedi mi hesapları yapmaya... Kahvaltıya ne hazırlasam diye düşünmeye... Hafta sonu ailece gezme programları yapmaya... Dünya denen şu darul imtihanda daha fazla nimetler içinde yüzmenin hayallerini kurmaya... Kahve içip fotoğraf çekmeye... Sosyal medyanın altından girip üstünden çıkmaya...

Sonra mı? Girdik sıcak yatağımıza ve üzülerek söylüyorum ki senin halin hikaye ve durumdan silinmeden önce zihinlerimizden silindi ve gitti...

Sevabı dünyada iken verilecek iyilik, başkalarının dertleri ile ilgilenmektir... Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar buyurmamış mıydı Rasulullah(SAV)?

Size ne oluyor da Allah yolunda ve: “Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, katından bize bir veli ver, bize katından yardım edecek kimseler ver” diyen mustazaf erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz buyurmadı mı Rabbimiz?

Ayetler yerli yerinde duruyor, hadisler de öyle... Ancak biz Müslümanlar, bir vücudun azası gibi olması gereken Müslümanlar, birbirinin acısını ciğerinde hissetmesi gereken Müslümanlar sel üzerindeki çer çöp gibi savrulup durmaktayız...

Paha biçilmez sözleri, hamaset sahibi edasıyla haykırıp sonra gereğini yapmayarak, değersiz ağızlarımızla kirletmekte, içini boşaltmaktayız...

Utanıyorum! Vallahi utanıyorum... İslam mıdır yaşadığımız? Gerçekten Müslüman mıdır adımız?

“Fe eyne tezhebun” nidaları nasırlaşmış yüreklerimizi teğet geçiyor... Ve ümmetten ümidini kesmiş mazlumların Rabbe şikayet çığlıkları artık sadece arşı titretiyor...

Ama biz böyle olduk işte ey açlıktan ve soğuktan uyuyamayan ümmetin mazlumu! Biz böyle olduk ey şehidin kızı!

Sen söyle şimdi, kim suçlu?

Müzeyyen Durmaz