• DOLAR 34.653
  • EURO 36.385
  • ALTIN 2928.544
  • ...

Bilindiği üzere kavramsal olarak çoğu kelimelerin başına gelen anlam kayması ve yeniden anlam kazanması hep vakidir. İngilizce karşılığı "Conservetism" olan "Muhafazakârlık" kavramı, Latince "conservare"den türetilmiştir. "Korumak, olduğu gibi muhafaza etmek ve statükodan yana olmak" anlamlarına gelen muhafazakârlık, aynı zamanda modernleşme sürecine karşı ortaya çıkan tarihsel bir olgudur.

Conservetism, Fransa’da ortaya ilk çıktığında "tutuculuk", "yeni olana karşı gelmek" anlamında kullanılmıştır. Modernizmi/Batıcılığı temel siyasi olarak benimseyen Osmanlı Jön Türkleri de muhafazakârlığa bu gözle bakmışlardır. Kilisenin ruhban anlayışına göre dini muhafazakârlık başlığı altında bir olgu söz konusu olabilir, ama İslam literatüründe böyle bir kavram yoktur. İslam’da Allah'ın emirleri ve nehiyleri söz konusudur.

Geçtiğimiz günlerde YouTube’da gezinirken ünlü bir şarkıcı bayanın tayt giyinenlerle ilgili bir videosuna denk gelmiştim. Ardından bu şarkıcının eleştirisini değerlendiren bir magazin kanalına rastlamıştım ve merakımdan tıklayarak dinlemeyi tercih ettim. Tabii ki tesettüre eleştiri söz konusu değildi, sadece ve sadece estetik üzerineydi. Malumdur, YouTube ve tüm dijital mecralar, tıklanılan hey neyse o videoların benzerlerini peşi sıra dizer durur ana ekranımıza. Algoritma böyle çalışıyor çünkü. Önüme düşen magazin kanalının bir diğer eleştiri videosu, yani daha genel anlamda dedikodusu -ismi lazım değil- ünlü bir psikolog yazar bilmem kimdi...

Eleştiriye göre hem yazar hem de psikolog olan bu hanım, yazdığı romanları kendi danışanlarının hayat hikâyelerinden -özellikle de ünlü, tanıdık ailelerden- seçmiş ve üstüne bir de bu yaşanan hikâyeleri az biraz değiştirerek de dizi filmine uyarlamış. Bu uyarlanan dizilerin karakterlerinden biri de gerçekte bilmem hangi ünlü iş adamının geliniymiş. Eleştiride vurgulanan konu, bir psikoloğun etik tutum sergilemeyip kendi danışanlarının yaşadıkları dramlarından rant elde edip o kişileri deşifre etmesi...

Açıkçası dinlerken o psikolog hakkındaki eleştiriyi ben de müstahak buldum. Neyse diyerek videoyu sonlandırdım. Peki, şimdi kendi parmağımla tıkladığım videolar kolumu bırakır mı dersiniz? Tabii ki ben de devamında ilgimi çeken videoların üzerine tıklayıverdim. İlgimi çeken başka bir video başlığının iktibasını belki de birebir yazamasam da o başlık aynen şu cümleler nezdindeydi:

"Ünlü şarkıcıyı muhafazakâr eşi bakın neden boşamış!"

Bu arada bu olaylardan dem vurmak içime sinmese de başlıktaki malum diziyi bu yaşanan gerçek hayattaki olayla benzerliğini sunmak adına örneklendirmek zorundayım. Yine ismi lazım olmayan, bu ikinci bahsedeceğim ünlü şarkıcı kadının, "muhafazakâr" bir iş adamının oğluyla dört ay süren evliliğinin bitmesinin sebebi, şarkıcının verdiği konserde ona eşlik eden erkek arkadaşıyla yakın temasta pozlar vermesiymiş. Tabi "muhafazakâr" kayınbaba, bunlara tahammül edemeyip oğluna bu kadın ailemize uygun davranmıyor diyerek ondan boşanacaksın demiş. Yine eleştiriye göre şarkıcı kadın masumane bir davranışta bulunmuş, suçu sadece "muhafazakâr" aileyi hesaba katmamasıymış. Diğer yandan eşi de suçluymuş, çünkü hem "muhafazakâr"mış hem de ünlü ve sosyetik kadınlara ilgisi varmış ve ailesine uygun olmadığı halde sırf zenginmiş diye ünlü kadınları seçiyormuş...

Gel gelelim önüme düşen sıradaki dizi videolarından şu yeni gösterime girmiş ve daha üçüncü bölümü olan videonun bir kesitine. Tesadüf bu ya, magazin videosunda hangi ünlü iş adamının oğlunun hangi ünlü şarkıcıyla evlenip boşandığını peşi sıra videolardan öğrendik. Aslında bu tevafuka rastlamak benim açımdan iyi oldu demek daha doğru. Yoksa o magazin programları bu ailenin etik davasının tasasına mı düşecekti orası muamma. Aslında ilk bölümünden itibaren karşıma ısrarla çıkıp duruyordu, ama bense artık o tarz videoları izlemeyi düşünmediğim için başta açmıyordum. Sonunda dizide birkaç başı örtülü görünce dizinin konusunu merek edip yine açtım videoyu. Dizinin konusu yukarda bahsettiğim şarkıcıyla ünlü "muhafazakâr" iş adamının oğlunun evliliğine benzer durumda. Hem kurgu, senarist tarafından sıradan bir iki ailenin kültür çatışması gibi ele alınmış. Senaryoya gerçek hikâyenin aynısı olmaması adına yine diğer dizilerdeki gibi ekleme ve çıkarmalarla çaktırmadan sunulmuş. Tabi artık gerçek hayat hikayelerinin senaryosu, fantastik senaryolara göre daha moda, daha eksantrik ve daha reytingi bol ya, magazinden de sıcak bir olay düşmüş ellerine, bir de bu "muhafazakâr" aile bireylerinin hataları üzerinden İslam’a olan bütün kinlerini kusacaklar ki öyle de yapıyorlar, e daha ne olsun!

Filmi baştan sona izleseydim belki İslam’a makûs çok şey bulur sıralardım ama sadece birinci ve üçüncü bölümlerden izlediğim ufak bir iki kesitin yeteceğini düşünüyorum. Dizideki "muhafazakâr" aile, oğullarının gayr-i meşru ilişkisinden çocuk sahibi olması ve bu zinaya karşı tepkisiz kalıp babanın sadece "Bu bebek Allah'ın lütfudur.” demesi ve bu durumdan sonra oğullarını evlendirdikleri gelinlerinin gece hayatı eğlencesine katılmasıyla kayınbabanın oğluna "Biz geleneklerine bağlı bir aileyiz, bu gelin bize uymaz." sözleri.

Yukarda anlattığım ünlü "muhafazakâr" iş adamının sözlerini hatırlatmama gerek yok sanırım. Kaldı ki İslam bir gelenek değil, Allah'ın istediği bir yaşam biçimidir, o kadar!

Peki, mütedeyyin bir ailenin çocuğu, Müslüman olup da bir Müslüman gibi mütedeyyin hayatı yaşamıyorsa, mütedeyyin bir ebeveynin de böyle yaşayan oğluna olan tepkisi gerçekte böyle mi olur?  Elbette hayır. En fazla bu evliliğe razı olmaz ya da bir şekilde tepkisini verir? Şu dizi yapımcısına sormazlar mı, dizide Müslüman şahsiyetin her ince ayrıntısını işleyip böyle bir konuyu lalettayin bir edayla sergilemek de neyin nesidir diye?

Şimdi soralım bakalım şu Kızılcık Şerbeti dizisinin yazarı yine o meşhur psikolog hanım mıymış? Hayır, değilmiş. Kim olduğu da bizi ilgilendirmiyor zaten. Çünkü bizim için kötülük aynı kaynaktan beslenir. Bizi ilgilendiren, sadece o dizide "muhafazakârlık" adı altında sunulan, İslam’a makûs yanlış yaşam biçimidir. Biz, hangi Müslümanın ne kadar dini bütün olduğunu, hangisinin dini hiçe saydığını ve hangisinin de dini teğet geçtiğiyle ilgilenmiyoruz. Biz bunları tartışmak, kimilerinin bakış açısı gibi sadece etik olmadığını savunmak ve bu olayları meşrulaştırmak için de konuşmuyoruz. Bize düşen şey hataları konuşmak da değil elbette. Bize düşen şey, o hataları düzeltmek ve bir an önce bu diziye RTÜK’ün dur demesini sağlamaktır.

ASLIHAN NUJİYAN