• DOLAR 34.647
  • EURO 36.346
  • ALTIN 2928.569
  • ...

Hastane odasındayız. Karşımda bir genç var. Güzel görünme endişesiyle 60 kilodan 44 kiloya düşmüş 17 yaşında yorgun bir genç… Işıl ışıl bakması gereken gözlerinden yaşlar süzülüyor.  ‘Ama ben kilo vermek istemiyorum ki’ diyor. Konuşmaya devam ediyoruz. Üniversite sınavına hazırlanma sürecinden bahsediyor. Son bir yıldır bedeniyle ilgili oluşan takıntıları, ailesiyle iletişimsizliklerini ve arkadaş çevresinden onay almak için ortaya koyduğu acı dolu uğraşları anlatıyor. Anlattıklarına bakınca sadece kilo kaybetmemiş aynı zamanda yaşam sevincini de kaybetmiş bir ruh halinde. Sadece birkaç ay öncesinde kendi arkadaşları arasında hafif kilolu denilecek bir kilodayken arkadaşlarının zorbalığına uğramış ve hızlı bir kilo verme sürecine girmiş. Kendini beğenmeme duygusu da buna eklenince iş kontrolden çıkmış.  Ailenin durumu fark etmesiyle önce çocuk doktoru ile daha sonra çocuk-ergen psikiyatristi ile görüşülmüş. An itibariyle diyetisyen kontrolü ile toparlanmasına yardımcı olmak isteniyor…

Günümüzde ergenlerin temel problem ve kaygılarından biri de kilo vermedir. Ergenlerin bedenleriyle ilgili algılarını ise çoğunlukla akranlar ve medya etkilemektedir. Sosyal medya ve arkadaş çevresi sadece yaşam tarzını, düşünme şeklini değil kişinin beden algısını bozuyor. Her şeyin daha iyisi isteniyor; photoshoplarla daha zayıf görünme, efektlerle daha güzel görünme derken kişi kendinden uzaklaşıyor. Beden algısı da bozulan kişinin önce özgüveni düşüyor, daha sonra benlik saygısı da azalıyor, aynalara küsüp kendisiyle savaşa başlıyor. Önce birkaç kilo verme düşüncesi ile yola başlıyor ama insan sabırsızlığını tekrar gösteriyor ve bunu en hızlı şekilde yapmak istiyor. Kısa sürede verilen kilolar başlangıçta keyif veriyor, bünye açlığa alışmış oluyor. Tabii ki yanlış temel üstüne kurulan bina bir yerde çökmeye başlıyor ve artık kontrol sağlanamıyor. Vücutta kayıplar artıyor, sadece beden zayıflamıyor; ruh da zayıflamaya başlıyor. Ruh ve beden bütünlüğü bozulunca da destek almak kaçınılmaz oluyor.

İnsan en çok kendine kıyabiliyor, en acımasız eleştirileri kendine yapabiliyor. Aslında bunu daha küçük yaşta yapmaya başlıyor; diğerlerinden farklı olduğunu anladığında bunu kimi zaman eksiklik olarak görüyor. Biricikliğini unutup herkes gibi olma arzusuyla kendini sevmeyi unutuyor. Beden algısındaki bozukluk zamanla katlanarak artıyor; bunun sonucunda ergenlerde kimi zaman depresyon belirtileri nüksediyor ve dolayısıyla ergenlerin ruh sağlığında bozulmalar ortaya çıkıyor.

Peki, ne yapmalı? Biz, kitabı tersten okumalı, diyoruz. Sevmeye önce kendinden başlamalı. Gerekirse birkaç kilo fazlasını da verebilmeli ama bunu daha sağlıklı bir şekilde zamana yayarak gerekirse uzman bir kişiden yardım alarak gerçekleştirmeli. Yeni yollar keşfetmeli kendisini sevmeye dair. Belki de kendini bir başkasına açmalı; duygularını sevdiği ve güvendiği insanlarla paylaşıp rahatlamaya çalışmalı. Sosyal medyadan kendisini kötü hissettirecek bütün mecralardan bir süreliğine uzak durmalı. Bunun yerine kısa yürüyüşler ve güzel/faydalı okumalar yapmalı. Durup aynanın karşısında önce içini görebilmeli, biricikliğini fark etmeli ve kendini sevmeye yeniden başlamalı. 

Hâsılı, asla unutmamalı ki kişi aynada gördüğü yansımasından çok daha fazlasıdır. Önce candır, insandır ve yeryüzünün en kıymetli varlığıdır. Yaratılışı itibariyle en güzel surettedir. Yeter ki Yaratan’ın koyduğu sınırlardan taşmasın. Yeter ki haddini aşmasın. Yeter ki bedensel kaygılar nedeniyle ruhsal/manevi gelişimine zarar vermesin. Vesselam…

Diyetisyen Berivan DALÇİÇEK