• DOLAR 34.662
  • EURO 36.375
  • ALTIN 2933.154
  • ...

    Gülmeye, güldürmeye zaman zaman ihtiyacımız olur da bunu meslek haline getirip hayat felsefesi olarak yaşamak acaba ne kadar ihtiyaç ve ne kadar faydalı. İnsanları güldürmek üzerinden geçim sağlamak ve sürekli gülmeye, eğlenmeye odaklı bir yaşam örneği sunmak hayat gayemiz arasında nerede yer alıyor? İnsanların dertlerle boğuşmak yerine hep gülmesini istemek neticesinde bela ve musibetler ile mücadele edemeyen ve hatta mücadele etmek, sıkıntıların üstesinden gelmek yerine bunlardan kaçmak, yokmuş gibi davranmak, acı, ızdırap ve kederleri unutmaya çalışmak; insanın olgunlaşmasını, hayatın zorluklarına karşı tecrübe edinmeyi ve imtihanın çetinliğine karşı imanın güçlenmesini önlemekten başka bir işe yarıyor mu? İlerleyen zamanın getirdiği yeni dünya anlayışında sabrın ve sebatın yerini hayatla dalga geçmek, ahireti önemsemeyip dünyevileşmek gibi imanı zayıflatan durumlarla karşılaşmaktayız.

      Bu zamana kadar gelmiş tüm bilgi birikimlerin ve ilerleyen bilimsel çalışmaların temeli hep insanın bu dünyadaki amaç, gaye ve nedenini kavramak üzerine yükseldi. Ve gelinen bu aşamada ise tüm bu çalışma ve anlam arayışlarının sonucu gayesizlik olabilir mi? Mana arayışının sonunda her şeyi bir kenara bırakıp ‘vur patlasın çal oynasın, eğlence ile gün bitsin, hüznün yerini sadece gülmek alsın’ gibi bir sonuç, akla ve mantığa ne kadar sığar?

      Önceliği dünya olan insanoğlunun amacı da gülmek, eğlenmek arzu ve hazları gerçekleştirmek için bu minvalde meslekler üretmek olmaya başladı. Her meslek de kendini geliştirdikçe revaç ve teveccüh bulur haliyle. Bu mesleğin de kendini geliştirmeye ve ilerlemeye ihtiyacı oluyor. Fakat geliştikçe zararı artıyor desek yanlış söylemiş olmayız. Bu mesleğin ilerlemesi demek insanı güldürmek için malzeme aramak demek. Güldürü için her yolun denenmesi demek. Halihazırdaki tüm dizi sinema ve özellikle stand-up gösterilerinin bu minvalde en büyük malzeme olarak insanı kullandıklarına şahit oluyoruz.

İnsanın bazen onurunu bazen gururunu ve maalesef bazen de namusunu mizah malzemesi yaparak insanları güldürmeye ve bunun sonunda ise tüm bu değerleri küçümseyen esprilerin halk arasında yayılarak insanın özel oluşuna bir tane daha darbenin indiğini gözlerimizle izliyoruz. Sonrasında bunun normal olmaması gerektiğine dair açıklamalar yapılınca "ne yani gülmeyelim mi?" diye bir savunma ile karşılaşıyoruz. “Gülmeyelim mi?” hesap sormasına verilecek cevaplar uzun ve akıl çalıştırıcı, mantık yürütücü olduğu için dinlenilmiyor ve ‘varsın gülelim de insan da biraz özel olmaktan çıksın ne olacak’ diye biraz daha dünyevileşiyoruz, biraz daha emanete ihaneti artırıyoruz.


‘O halde gülelim’ diyoruz biz de.  Gülelim ama hakaret yedikten sonra gururumuza  dokunsa bile ‘önemli olan gülmekti’ demeyelim. Gülelim ama ar ve haya damarlarını çatlatmadan, insanları rezil etmeden ve seviyesizliğe düşürmeden gülelim. Ve eğer milyonlarca insanın önünde, sırf gülme gayesiyle; kişiliğimize, kimliğimize, ırkımıza, kültürümüze, dinimize dil uzatmak zorunda kalacaksak bu gülmenin basit bir ihtiyaç olmaktan ziyade, insanlığımızı erittiğini de bilelim ve bu durum karşısında gülenin yalnız insanlar değil insanı tuzağa düşüren şeytanın da olduğunu unutmayalım.