Portre
Yazımın başında belirteyim bu bir taşlama değildir. Yakın tarihten bir kesittir. Genç nesli bilgilendirme amaçlıdır.
Bizim çocukluğumuzda sık sık söylenen bir söz vardı:
“Kûrda nakin tiştek. Hûn vala dixwînin. (Kürtleri bir şey yapmazlar. Boşu boşuna okul okuyorsunuz” derlerdi. Benim gibi o sözü duyan her Kürd’ün dizlerinin bağı çözülür, okuma azmi biter, istikameti kaybeder, şose yollara sapardı. Böylece okulu okumak için değil, bitirmek için okuyorduk artık. Ama şu var ki, azim motoru güçlü olanlar da vardı…
Kürdistan’ın bağrından, sarp arazilerin arasından biri çıkıp şeytanın bacağını kırdı. Yükseldikçe yükseldi, basamakları bir bir tırmandı. Taaa ki Türkiye’nin iki numaralı ismi oldu. Ana muhalefetin başı oldu. İktidarın başı birinci adam, muhalefetin başı ikinci adam olur…
Kimden bahsediyoruz? Tahmin edeceğiniz üzere ne kameralar önünde ne de kamera arkasında namaz kılmayan mütevazı mi mütevazı, kibirden uzak mı uzak, adam gibi adam Kemal Kılıçdaroğlu’dan bahsediyoruz. İlk şansı kıtlık dönemlerinde, 1948 yılında bir memurun çocuğu olarak dünyaya gelmesiydi. Memur çocuğu olarak dünyaya gelmek 1948’in Türkiye’sinde büyük bir şanstı. Küçük Kemal hayata gözlerini şanslı ve takımı 1-0 önde biri olarak açmıştı.
1970’in karanlık döneminde Ankara’ya gitmesi, Ankara’da üniversite okumasıyla şans ona bir kez daha göz kırpmış, parlak bir geleceğin kapısını aralamıştı. O dönemde bir öğrenci derneğine başkan olması adeta onu geleceğe hazırlayan bir unsur olmuştu. Genç Kemal artık bir yönetici idi.
Mezun olduktan sonra Maliye Bakanlığında hesap uzmanı olarak görev almasıyla dikkatleri üzerine toplamış, şans denilen olgu çakmağını çakmıştı. Her türlü hesabı iyi bilirdi. Ama “İNCE” hesabı pek bilememesi doğal insan hatası olarak tolere edilebilecek bir durum sayılmalıydı. Ama hakkını teslim etmek gerekir “İNCE” hesap dışındaki hesapları çok iyi yapardı. O artık bir bürokrat idi…
Yıldızı SSK’yı batırmakla parladı. Konuyla ilgili her ne kadar suçlunun Demirel olduğu söylense de, netice itibariyle genel müdür olduğu için ihale onun üstüne kalmıştı. Televizyonlara çıkmanın herkese nasip olmadığı bir dönemde ATV’de Savaş Ay’ın programına çıkmış, konu masaya yatırılmış, batırılış hikâyesini konuşmuştu. Sorulan sorulara cevap verdi veya vermeye çalıştı ama sonuç itibariyle kendisini anlatmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Artık herkes onu tanıyordu. Şöhret, mahallenin havuzuna bevl etmekle de gelecekse gelsindi. Şans sizden yana ise batırırken de elinizden tutan olacaktı.
Öyle de oldu. Önü açık Kemal’imizin yükselişi durmak bilmiyordu. Hayatın dönen çarkları bizimkisini Hacettepe Üniversitesinde öğretim görevlisi yapmıştı. Artık O “Allah yürü ya kulum, demiş” deyiminin çatısı altındaydı. Hacettepe Üniversitesinde ders vermesi hayatının önemli dönüm noktalarından biri olmuştu.
O artık parlayan bir yıldız idi. Bunu gören Deniz Baykal onun bir gün bir meteor olup başına düşebileceğini düşünmeden elinden tutup politika kulvarına çekmişti. Artık Kemal orada koşacaktı. Artık O, herkesin tanıdığı bir sima idi.
CHP Grup başkanlığına getirilmesi, onun CHP Genel başkanlığı kapısının eşiğine getirecekti… Akabinde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’yi yolsuzluk yapmakla suçlayıp onu ekarte etmesi onu CHP siyasetinin yeni yıldızı yapacaktı.
Melih Gökçek ve Dengir Mir Mehmet Fırat ile tartışması ise onun batmak bilmeyen bir güneş gibi CHP’nin üzerine doğmasına vesile olmuştu. Artık O, göz kamaştıran bir yıldızdı…
Deniz Baykal’ın zina kasetiyle de kendisini (biraz da Önder Sav’ın desteğiyle) CHP parkının kaydırağında bulacaktı. Kaşarlanmış, yıllanmış Önder Sav, ona yol verecek ama O, teknik bir faul ile hesap uzmanı olduğunu ispatlarcasına değiştirilmesi teklif dahi edilemez Genel Sekreter Önder Sav’ı oyun dışı bırakacak, O’nu politikacılar çöplüğüne atacaktı…
Çok badireler atlattı. Hesap uzmanı olmanın verdiği avantaj ile sonuca varmada zorlanmadı. Engel olarak gördüğü Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı göstererek İNCE bir hesapla veya zarif bir çalımla onu vatandaş Muharrem yapacaktı. Ama Muharrem de sıradan biri değil, bir fizikçiydi. Artık hesaplaşma “İNCE” hesap üzerinden sürecekti…
Hesap uzmanımızın son olarak yaptığı “İNCE” hesaba da değinip 4 Eylül’de Sivas’taki raundu bekleyelim. Konu Abdullah Gül’ün 2023’te CHP’nin adayı olup olmaması…
Şöyle dedi hesap uzmanı: “AKP’liler Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olmasından çok korkuyorlar. Korkmasalar gündeme getirmezlerdi.” Bana öyle geliyor ki bu “ince” hesap, onun şansının olduğu yerden kopacaktır. Çok ince hesap yapıyor artık. Ve yine tahmin ediyorum ki, bu gece AK Parti bütün teşkilatlarına şöyle bir mesaj göndermiştir: “Bundan sonra Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı her gündeme geldiğinde korkuyor gibi yapın”…
İkinci raund 4 Eylül Sivas’ta politikaseverler orada buluşuyor.
Yazdıklarım bir belgesel metni gibi oldu. İsteyen tepe tepe kullanabilir helal ü hoş olsun. Yazımızın başındaki ifadelere dönecek olursak…
“Siz Kürtler başbakan oluyorsunuz, bakan oluyorsunuz” söylemlerine Şerafettin Elçi’nin: “Ama biz Kürd olarak değil, Türk olarak bakan, milletvekili oluyoruz” Sözünü de hatırlatmada yarar var. Şerafettin Elçi haksız da sayılmazdı. çünkü şöyle bir vakıa vardı: “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk” idi. Daha açık bir ifade ile söyleyecek olursak ben size bu yazıyı Kürd kökenli bir Türk vatandaşı olarak yazdım. Bir başkadır “bizim anayasamız” veya yamalı bohçamız…
Bir portre yazalım dedik, anayasanın bilmem kaçıncı maddesinden çıktık. Konu dağılmadan biz dağılalım.
Mehmet Ziya Gümüş