• DOLAR 34.669
  • EURO 36.341
  • ALTIN 2941.907
  • ...

Seher Toprak

Müslüman olmamız hasebiyle, yaşadığımız toplumun sorunlarına duyarlı olmak gibi bir vazifemiz var. Bu sorumluluk bizlere, bazen gücümüzün üstünde beklentiler yüklerken, çoğu zaman da bu örneklerden tecrübeler edinmemize sebep oluyor. Örneğin aile sorunları ile ilgili çok fazla sıkıntı yaşayan kardeşlerimiz var. Bu sorunlar genelde küçük şeyleri gözünde büyütmekten kaynaklanan problemler oluyor. Kişiler ve olaylar farklı olsa da; aslında hemen hepsinin çözümü aynı şeydir. Bu bağlamda, eşiyle sorun yaşayan hanım kardeşlerime genel bir tavsiyem var. Aslında genel bir kaide ama derin düşünemeyenlerin fark edemeyeceği bir hikmeti barındırıyor.

Şöyle ki; hayatınızın merkezine neyi alırsanız, o sizin imtihanınız olur. Hayatın merkezi bir anlamda kalbin odak noktası anlamına da gelir. Buraya her neyi oturtursanız, onunla imtihan edilirsiniz.

Diyelim ki; eşinizi çok seviyorsunuz, onu mutlu etmek için her şeyi yapıyorsunuz, hatta bunu Allah’ı razı etmek için yaptığınıza kendinizi inandırıyorsunuz ama bir türlü bu konuda başarılı olamıyorsunuz. Eşiniz bir türlü sizden razı olmuyor, çabanızı görmüyor ve hep daha fazlasını bekliyor. Bu beklentiler bazen Allah’ın emrine muhalif hareket etme isteği olsa dahi yapıyorsunuz. E Allah sizden eşinizi razı etmenizi istedi ya! Yapacaksınız tabii!

Burada Hz. Ali’nin şu sözü bizlere yol gösterecek niteliktedir.

“Allah’a isyan olacak şeyde kula itaat yoktur.” Bu söz üzerine bir durup düşünmek lazım.  Ben gerçekten Rabbimin rızasını mı kazanmak istiyorum, yoksa yaptığım şeyi bununla mı maskeliyorum. Sorunu teşhis edince tedavisi mümkün hale gelir.

Bizler zaaflarla donatılmış aciz varlıklarız. Her insanın zaafı farklıdır. Şeytan onu göremeyeceğimiz noktadan bizi görüp, zaaflarımıza göre bize yaklaşıyor. O halde kişi, kendi zaafının farkına varabilmeli ki; bu anlamda şeytanın tuzaklarına karşı kendini koruyabilsin. Bunun için de gerekli olan şeyler, öncelikle kuvvetli bir iman ve ardından bizi uyanık tutacak ilme sahip olmaktır.

Gelelim çözüme; şayet kalbimizin orta yerinde, (hayatımızın merkezi de diyebiliriz) Allah'ın (c.c.) sevgisi ve O’nun rızasını kazanma gayreti olursa diğer sevgileri de O’nun rızasını kazanmak için vesile kılarsak işte o zaman hayatımızın nasıl değiştiğini görürüz.

Peki böyle yaparsak ilişkilerimizde hiç sorun yaşamayacak mıyız?

Elbette ki öyle büyük bir iddiada bulunmuyoruz. İmtihan dünyasındayız ve son nefese kadar imtihan edileceğiz. Değişen tek şey, bizim önceliklerimiz olacak. Hayatımızı fani şeyler için değil, bizi Yaradan’a adamış olacağız. Zaten yaradılışın da amacı bu değil mi? Baki olanı fani olanlara tercih etmek, derdin de, nimetin de sahibinin kim olduğunun farkında olmak. O’ndan habersiz, yaprak dahi kıpırdamayacağının şuurunda olmak! Ne muazzam bir güven duygusu kazandırıyor insana. Zira O isterse imkânsız denecek hiçbir şey yok. O istemezse ne yapsak nafile…

Ne güzel söylemiş Üstadımız Said-i Nursi: “İman insanı insan eder, belki de sultan eder. İmanı olan zindanda da olsa saraydadır. İmanı olmayan sarayda da olsa zindandadır.”