• DOLAR 34.657
  • EURO 36.386
  • ALTIN 2945
  • ...

 TUİK’in  evlenme ve Boşanma İstatistikleri, 2018 raporundan kısa bir bölüm; “Evlenen çiftlerin sayısı 2018 yılında 553 bin 202 oldu. Evlenen çiftlerin sayısı 2017 yılında 569 bin 459 iken 2018 yılında %2,9 azalarak 553 bin 202 oldu. Kaba evlenme hızı binde 6,8 olarak gerçekleşti. Boşanan çiftlerin sayısı 2017 yılında 128 bin 411 iken 2018 yılında %10,9 artarak 142 bin 448 oldu. Kaba boşanma hızı binde 1,75 olarak gerçekleşti.”

    Yukarıdaki istatistikleri incelediğimizde ailenin ve toplumun çöküşü önümüze ağır bir tablo olarak  geliyor. Birçok kanaat önderi, akademisyen STK bu konuyu birçok kez dile getirdiyse de konunun ehemmiyeti ve vahameti  idrak edilmedi. Tablo bizlere tabiri caiz ise aile bitiyor, aileye el uzatın diye feryadı figan etmekte.

    Çok iyimser olmanın bizlere hiç bir faydası olmayacağı kanaatindeyim. Toplum her cihette taarruz altına alınmış. Bir yandan kadın evden uzaklaştırılırken makam, mevki, maişet, kariyer, kendini ispatlama, kimseye boyun eğmeme ve özgüvenli olma vaadiyle  iş hayatı cazipleştirilirken, öte yandan  ev hanımlığı aşağılanıp, basit, boş bir uğraş gibi gösterilip itibarsızlaştırılarak kadınlar sokağa iş alanlarına çekilmeye çalışılıyor. Erkeklere  ise bir maaş ile evi geçindirememe endişesiyle daha fazla çalışmayı, vaktini hep para makam peşinde sarf etmeyi empoze ediyorlar. Yada erkekler aileye, eşe  ve çocuklara bakmayı bir külfet olarak görmeye başlıyorlar.

Çocuklara ise ailenin önemsiz, baskıcı sadece çocuklarını okul ve sınavlara koşturan ebeveynlere sahip oldukları lanse edilerek aileden soğutup onları aileden uzaklaştırmak istenmekte. Çocuklara çok değerli olduklarını fakat ailenin onların notlarına ve sınav sonuçlarına daha çok değer verdiklerini, onlara hakkettikleri  değerin verilmediğini, ailenin sadece baskıcı, zevk ve eğlencenin önünde engel bir birim olduğu gösterilmeye çalışılmakta.

  Son yıllarda yapılan diziler, seminer, konferanslar, sosyal medya aracılığıyla evlilik; erkek ve kadınlar için mutsuzluk ve güvensizlik veren bir yapı olarak gündemde. Bu da gençleri evlilikten soğutmakta. Daha önce eş; kadınlar için sırtını vereceği evinin direği olan çocuklarını beraber yetiştireceği diğer yarısıydı. Erkek için kadın; evinin içinde huzur kaynağı, sadakatli bir eş ve çocuklarının annesi diğer yarısıydı.

Şimdi ise evlilik sorun ve mutsuzluk yuvası gibi gösterildiğinden iki taraf için uzak durulması gereken bir kurum olmuştur. Üzülerek belirteyim ki büyük bir yozlaşma ile karşı karşıyayız. Her geçen gün aile kurumunda boşanmalar otobana çıkmış yarış arabası misali 240 km hız yapar gibi gerçekleşmekte dolayısıyla gençlerimizin evlilikten uzak durmasına sebep olunmakta. Sorun ne acaba?

  Sorun maddiyat demek biraz kolay mazeret olacak zira çok değil belki 20, belki 30, 40 ya da 60 yıl önce evlere bu kadar maddiyat girmiyordu. Geriye bir bakalım. 1960’larda kişi başına düşen gayrisafi yurt içi hasılamız 510 dolar. Yıl 2018 kişi başı düşen GSYH 9.632 dolar. Fark yüzde 18.8. Bu kadar fark oluşmasına rağmen ne yazık ki doyumsuzluk olduğu için gelirimizin yükselmesi bir şey ifade edememiş. GSYH 510 dolar iken birçok aile iki kıyafeti bir arada bulamaz belki ekmeği ve katığı aynı anda yiyemezdi. Buna rağmen ailelerde huzur, sevgi ve saygı ile hareket edilir aile mefhumu ayakta tutulur. Onu korumak için erkek kadın beraber çaba harcardı. GSYH 9.632 dolar olmasına rağmen büyük bir tatminsizlik var günümüzde metropol şehirlerden tutun küçük bir kasaba veya köyde dahi aileler bir çok nimet içindeler. Her türlü giyim teknoloji ve yiyeceği alabiliyorlar iken boşanmalar artmış durumda. Eğer boşanmaların ve aile yapısının bu kadar bozulmasının sebebi maddiyat dersek biraz insafsızlık yapmış olacağız. 

Toplum bu hale nasıl geldi?

1-Son yirmi yılda hükümetin, aile ve çalışma bakanlığının çıkardığı yasalar, başta İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun, aileyi uzlaştırmayıp bilakis dağılmasına neden oluyor. Yapılan politikalar çözüm odaklı değil aksine sorun üretiyor.

   2-İnternet, sosyal medya ve TV  insanlığı özellikle İslam toplumunu yozlaştırmak için seferber olmuş. En faydalı bir programa dahi sinsice Müslümanların ahlakını dejenere edecek  mesajlar yüklenmiş ve yüklenmeye de devam edilecek. Özellikle son yıllarda yapılan programlar ile aile kurumu hedef alınıyor.    

 3- Evliliklerde aile büyüklerinin  ve her iki tarafın içinde bulunduğu sorunları, kendi aralarındaki dargınlıkları, küslükleri evli çiftlere taşımaları diğer bir sebeptir. Dolayısıyla çiftler gereksiz tartışmalara ve kasılmalara sevk ediliyor. Benim ailem haklı senin ailen haksız ithamları eşleri birbirinden soğutmakta ve evlilik sadece sorun olan bir kurum olarak görülmektedir.

4-Erkeğin bekârlık hayatındaki tek kişilik hayatını terk etmemesi. Birçok erkek evlenince bekâr iken yaşadığı gibi yaşamak özgür olmak adına eski hovardalığından bekâr arkadaşlarıyla takılmaktan vazgeçemiyor. Evde eşini bekleyen kadın bir süre sonra dayanamayıp başlayan tartışmalar, kavgalar alıp başını gidiyor. Erkek evlilik ile aile kurumuna adım atmış ve hayatını bir kadın ile birleştirmiştir. Bu adım eşine karşı ona bir yükümlülük vermiştir. Artık bekârken yaptığı bazı şeyleri terk etmesi gerekir. Ailede huzurun temeli karşılıklı fedakârlıktır.

5-Bir kısım kadınların yeteri kadar evleriyle ilgi ve alakadar olmayışı. Günümüzde okul-iş ekseninde kadınlar evlerine gerekli özeni gösteremiyor. Okul ve iş bulma ve çalışma  gayretiyle evlenecek yaşa gelen birçok genç kız ev işlerini yapamıyor. Dolayısıyla evlenince ev işlerini yapmak kendilerine zor geliyor. Eve gelen eş evde ev işlerinde eksiklikler olunca özellikle yemek vb. şeylerde bazı tartışmalar oluyor. Bu da bazı sorunların tetikleyicisi oluyor. Genç kızlar küçük yaştan itibaren annelerine ev işlerinde yardım etseler ve anneler kızlarına ev işlerini öğretseler evlendiklerinde önceden yaptıkları için ev işlerinde zorlanmayacaklar.  

6-Eşler arasındaki maddi manevi yüksek beklentiler. Çağımızın belki en büyük hastalığı bu olsa gerek. Kadın erkekten sosyal medya ve çevresinin etkisinde kalarak sürekli daha lüksünü  ve yenisini almasını istemekte, emsalleri yani kendi çevresindeki kadınlar ile yarışmakta. Bu yarış sonrasında önünü alamayıp ev içinde kavgalara sebebiyet vermektedir. Aynı şekilde eşinden sürekli ilgi alaka bekleyen kadınlar sosyal medyadaki paylaşılan görüntüler durumlar ile kendini ve eşini  kıyaslayıp eşinin yeteri kadar kendisiyle ilgilenmediği zannıyla sürekli kırılganlıklara kaprislere ve devamında kavgalara sebebiyet vermektedir.

7-Erkek karısını sürekli yakın akraba özelikle birinci derecedeki yakınlarıyla kıyaslayıp beceriksizlik ile itham ediyor. Yapılan hatalar evdeki küçük eksiklikler dahi abartılıp tartışmaya sebebiyet veriyor. Yine erkekte kadın gibi sosyal medyadan etkileniyor. Sokakta sosyal medyadaki kadınları görünce eşinin bakımsız olduğunu gerek fiziki gerek ilgi ve muhabbette sürekli daha fazla beklenti içine giriyor.

8-Eşlerin birbirini yeteri kadar tanımaya çalışmaya çaba sarf etmemesi. Bu son madde belki en önemli maddedir. İletişimsizlik, eşler arasında sağlıklı bir duygu paylaşımı olmamasıdır. Beklentiler, istekler ve yapılan hatalar anlatılınca eş onu anlamak yerine eleştiri ile karşılık veriyor ve dolayısıyla kavga başlıyor. Aslında eşi anlamaya çalışsa onunla konuşarak sorunu çözülse belki basit bir konu büyütülmeden çözüme kavuşur. Eşler birbirini anlamak için çok acele ediyor. Bazen bir kaç gün veya bir kaç ayda evlilik bitiriliyor. Aslında biraz sabredip hikmetle olayları değerlendirseler belki yuvalar dağılmayacak. Okuyarak, araştırarak ve kendilerinden yaşça büyük evli örnek alabileceği şahsiyetlerden yardım alarak ailesini yuvasını dağılmaktan korumalıdır.

Hülasa bizler aile kurumuna sahip çıkmaz isek farkına varmadan toplumu bitireceğiz. Toplum sağlıklı bireylerin ve ailelerin oluşumuyla güçlüdür. Eğer ülkede aile kurumu sağlam değilse her türlü saldırıya açık olacak ve yenilgiyi her alanda yaşamaya mahkûm olacaktır.

Bunun için neler yapılıyor ya da neler yapıyoruz? Nasıl bir önlem alıyoruz? Birçok kanaat önderi, akademisyen STK bu konuya dikkat çekiyor. Toplumu bilinçlendirmek için seminerler, paneller ve konferanslar düzenleniyor. Bu konferanslarda özellikle Peygamber Efendimizin (S.A.V) aile hayatından kesitler, eşlerinin özellikle Hz. Hatice’nin (ra.) evliliğindeki fedakârlığı, azmi, olaylara kararlılık ile yaklaşımı örnek olarak anlatılmalı. Seçkin şahsiyetlerin, önderlerin aile hayatı anekdotlar ile günümüze indirgenmeli. Onlara huzurun kaynakları ve sağduyunun ehemmiyeti anlatılmalı. Sosyal medyada makale, söyleşi ve köşe yazıları ile aile kurumuna dikkatler çekilmeli.

Bireysel anlamda ise bizlere büyük görevler düşüyor. Çevremize duyarlı olup, toplumu yozlaşmalardan koruyup, örnek aileler, örnek şahsiyetler olmaya gayret edebiliriz. Çevremizi, örnek bir yaşantı ortaya koyarak etkileyebiliriz. Günümüzde insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey nasihatten öte örnek olabilecek şahıslardır. Değer veren değer görür düsturuyla eşe, çocuğa, anneye, babaya, kayınvalideye ve kayınbabaya saygı ve sevgi göstererek çevremize ve özelde gençlere yarının anne babalarına örnek olabiliriz.

Aile ve Sosyal Bakanlığı, aile kurumunun bu hale nasıl geldiğini tespit edecek çalıştaylar kurmalı. Toplumu yıkan yasaları tespit edip tekrar düzenlenmesi için çalışmalar yapmalıdır. Yarınımız ve ülkemizin birlikte bütünlüğü olan aile kurumunun önemi için somut adımlar atılmalı.

Meryem Kiraz