• DOLAR 34.371
  • EURO 36.391
  • ALTIN 2826.4
  • ...

Gazze savaşının 310. günü ve siyonist katiller, bütün acımasızlıklarıyla Müslümanları katletmeye devam ediyorlar. Artık şehit ve yaralı sayısını söylemek, sadece bir istatistik boyutuna indirgendi. 40 binden fazla insanın şehadeti bile çok sıradan hale getirildi. İnsanların özellikle çocukların, uygulanan ambargolardan dolayı açlıktan ölmesi bile Müslüman idarecilerin vicdanını harekete geçiremedi.

Bu savaşın bir hak-batıl savaşı olduğunu artık herkes açıkça dile getiriyor. Bütün küfür cephesi ABD öncülüğünde katil siyonistleri kayıtsız ve şartsız bir şekilde desteklemektedirler. Siyonist katillerin, bütün kırmızıçizgileri ortadan kaldırmalarına, soykırım ve insanlık dışı bütün eylemlerine rağmen küresel küfür cephesi, bırakın bu vahşete engel olmayı, kınamayı bile aklının ucundan geçirmedi. Halen en üst düzeyde bütün alanlarda desteğini kayıtsız şartsız sürdürmektedir.

Hakkın tarafına baktığımızda ise destekler; cılız, yetersiz ve caydırıcı bir niteliği olmadığı için istenen etkiyi oluşturamadı. Zaten caydırıcı bir etkisi olsaydı, bunca katliam, zulüm, yıkım, muhaceret ve zillet hali yaşanmazdı. Görevini layıkıyla yapan, hakkın hâkimiyeti için canla başla çalışan, maddi ve manevi destek sağlayan ve daha ötesi canını ortaya koyan mücahitlerin ellerinden öperim. Hele İsmail Heniyye başta olmak üzere hakkın hâkimiyeti uğruna canını vermiş cümle şehitleri tebrik ediyoruz.

Ancak bu mücadele içerisinde bile münafıkça ortaya çıkıp ‘hakkın saflarını’ yarmaya çalışan her tipten yaratıkları görünce; Uhud Savaşındaki münafıkların ortaya koyduğu ‘safları yarma ihanetini’ bir kez daha acı bir şekilde müşahede ettik.

Malum olduğu üzere Mekkeli müşriklerin Medine İslam Devleti üzerine gerçekleştirecekleri saldırı için Peygamber efendimiz, İslam ordusunu hazırlamış ve Uhud’a doğru yola çıkmıştı. Tam bu esnada münafıklar ortaya çıkmış, sergiledikleri nifakla bin kişilik İslam Ordusundan 300 kişiyi saflardan kopararak Medine’ye geri getirmiş ve Müslümanların safında büyük yarık açarak ihanetlerini sergilemişlerdi. Allah’ın peygamberine bu ihaneti yapanların, günümüzdeki temsilcilerinin Gazzeli Müslümanlara daha alçakçasını yapıyor olmalarını çok acı bir şekilde görüyoruz.

Hele Yahya Sinvar gibi bir mücahidin istişareyle HAMAS’ın başına getirilmesi, bazılarının maskelerini düşürmekle kalmadı, sergiledikleri ihanetle hakkın safında değil başka mecraların tarafı olduklarını göstermiş oldu. Şimdiye kadar Suud’da bu tipleri çok görürdük. Son zamanlarda ülkemizde ve başka yerlerde de mezhepçilik zokasını çoktan yutmuş bu kimselerin siyonistlerin katliamlarını dile getirmeleri değil de ‘mezhepçilik’ adı altında ‘görevlerini’ yerine getirmelerini ibretle izliyoruz.

Müslümanların dağınıklığını gidermeyi, İslam kardeşliğinin farziyetini dile getirmeyi amaç edinmesi gereken bu tiplerin, Müslümanları dağıtmak için dört elle ‘mezhepçilik ayrılığını’ bu dar günde dile getirmelerinin başka ne anlamı olabilir ki? Açlıktan ölen bebeklerin acı dolu bakışlarını, ilaçsızlıktan ve imkânsızlıktan hayatını kaybeden çocukların mazlumiyetini, iffetleri çiğnenen Müslüman kadınların çığlıklarını ve yıkılan Gazze’nin yalnızlığını ve çaresizliğini gündeme taşımakla değil de; mezhepçilik maskesi ile ortaya çıkan bu tiplere özellikle dikkat edilmelidir.