NASİPSİZLERİN ZİLLETİ
Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini geride bıraktık. Allah u Teâlâ af ve mağfiret talebinde bulunan bütün Müslümanları bağışlasın ve kurtuluşa erenlerden eylesin. Daha nice Ramazan-i Şeriflere ve Kadir gecelerine bizleri ulaştırsın. Yüce Mevla'm, küfrün bütün kalıntı ve destekçileriyle yok olmasını arzulayan ve İslam'ın hâkim olmasını isteyen izzetli müminleri bağışlananlar zümresine dâhil eylesin.
Müminler oruç ayının bütün güzelliklerinden ziyadesiyle istifade etmeye çalıştılar. Gündüzleri oruç tutarak, Kur'an-i Kerim okuyarak ve akşamları teravih namazlarıyla manevi olarak bu kutlu mevsimden nasiplenmeye çalıştılar. Yüce Allah'ın bir rahmeti olarak, camiler doldu taştı. Gönüller zikirle, ibadetle ve tefekkürle imanla doldu. Zekât, yardımlaşma ve sadakalarla fakir ve kimsesizlerin yüzü güldü. Ümmet bir bütün olarak rahmet ayının bereketinden doyasıya nasiplenmeye devam etti.
Ancak bu rahmet ve mağfiret ayında nasiplenmek istemeyen, akıldan, onur ve izzetten mahrum kalan bir takım kişileri de gördük. Kimisi inadını ve nasipsizliğini gizledi, kimisi de zilleti tercih ederek inadını, taşkınlığını ve hadsizliğini ahmakça ve edepsizce orta yere serme bedbahtlığında bulundu. Küfrünü mertçe ortaya koyma cesaretini gösteremeyenlerin, sağda solda taşkınca ve provokatifçe oruç tutmadığını göstermeye çalıştılar.
Hele sosyal medya platformlarında ve üstelik Kadir Gecesinde, Müslümanlara hakaret olarak değerlendirilen bazı alçakça görüntülerin paylaşılması nasipsizliğin vardığı noktayı göstermesi açısından ibret vericidir. İnsan yerine konulması dahi mümkün olmayan bu varlıkların, ahmakça müminlerin değerlerine saldırmaları bize göstermektedir ki 'cinni şeytanlar zincire vurulmuş' ama insi şeytanlar kendi iradeleriyle batılın necis çukurlarında debelenip durmaktadırlar.
Ülkemizde ve başka İslam coğrafyalarında; Ramazan ayında bazı gayrı müslimlerin, Müslüman komşularının oruç tutmalarına hürmeten oruç tuttukları veya açıktan bir şey yiyip içmedikleri ile ilgili çok güzel ve saygılı duruşların gösterildiğini biliyoruz. Hatta bu Ramazan ayında, bir batı ülkesinde oruçlu Müslüman bir öğrencinin, Müslüman olmayan sıra arkadaşlarının onu desteklemek ve anlamak için oruç tuttukları basına yansıdı.
Bu güzel örneklere karşılık, maalesef kendini ve haddini bilmez bazı nasipsizlerin de Müslümanlara eziyet olacak şekilde yeme, içme ve sigaralarını taciz boyutunda aleni bir şekilde sergilemeye çalıştıklarını da gördük. Bu basitliği yapmaya çalışanların, esas itibariyle İslam'a ve inanç değerlerine karşı içine düştükleri çaresizliklerinin bir tezahürüdür. Kalpleri kararmış, düşünme ve akıl etme kabiliyetleri yok olmuş ve zillet hayatlarının standardı haline gelmiştir.
Her düşünceye saygıyı düşünen ama sıra İslam'a gelince hadsizliğini ve terbiyesizliğini ortaya koymaya çalışan bu türlerin korkusu; kendi inançsızlıklarının ve düşünce sistemlerinin kofluğunu, çürümüşlüğünü ve kokuşmuşluğunun onlara verdiği ümitsizliktir. Dayanaksız düşünce siteminin çürümüşlüğünü gördükçe, İslam'ın yaşanabilirliği karşısında kahrolma krizinden başka bir şey değildir.
İslam'ın gür sesi, Müslümanların ibadet etme aşk ve heyecanı ve tevhid hakikatinin bütün insanlığın kurtuluşuna ümit olma gerçeği karşısında, elbette bedbaht ve nasipsizlerde karanlık dünyalarında debelenip duracaklardır. İslam'ın hakikatini anlayıp ibadet etme bahtiyarlığına erenlere karşılık küfrün karanlığını tercih etme nasipsizliğini sergileyenler; bu ramazan ve gelecek ramazanlarda birbirinin imtihanı olmaya devam edeceklerdir.