• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

12 Eylül darbe anayasasıyla, yolumuza devam ediyoruz. Darbeleri kınıyoruz, darbecileri lanetliyoruz, ancak uygulamalarına dört elle sarılıp pür dikkat sürdürüyoruz. Hele laiklik kavramının, sıkı sıkıya koruma altına alınması ve asla vaz geçilmeyeceği yaklaşımı darbecilerin; insanların/idarecilerin zihninde bıraktığı derin etki/korkuyu ibretle izliyoruz.

Yeni anayasa ile ilgili çalışmalar ve tartışmalar devam ediyor. Olumlu yaklaşımlar olmakla beraber, daha çok olumsuz yaklaşımların gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Darbe anayasasından farklı olmayacak yeni anayasanın, boş, kof ve dayatmacı yaklaşımların basit ve ilkel çalışmalarla mesafe alınmaya gayret edilmesi, sonucu baştan belli olan beyhude bir zaman israfından başka bir şey olmayacaktır.

Meclis eski başkanlarından İsmail Kahraman'ın, 'laiklik kavramının anayasada yer almaması gerekir' şeklinde doğru ve oldukça olumlu olan yaklaşımına karşılık, darbeci artıkları ile bu 'artıklardan' korkan zavallıların koparttığı yaygaraya bakılırsa; yeni anayasanın, darbe anayasasından bile daha baskıcı ve vesayetçi olacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla boşa vakit harcamaya gerek yoktur. Milletin kahir ekseriyetinin duygu ve ümitleriyle dalga geçmenin bir anlamı da yoktur.

Dünyanın birkaç ülkesinin anayasasında laiklik vardır. Laiklik denen bu ucube bu ülkelere olumlu bir katkı sağlamadığı gibi; laikliği anayasasında bulundurmayan ülkelerin de bundan dolayı büyük bir sıkıntı içinde olduklarına da şahit olmadık. Fransa, Türkiye ve İrlanda'nın dışında laikliği anayasasında barındıran başkaca ülke yoktur. Türkiye'de rejim, bu laiklik illetinden, halkına zulüm ettiği kadar başka hiçbir şeyden bu kadar dayatma ve sorun yaşatmamıştır.

Fransa'daki laiklik örneğinde, kilisenin devlet işlerine karışmaması öngörülürken ve Hıristiyanlara (Müslümanlara değil) dini özgürlük tamamen sağlarken; Türkiye'de laiklik ise İslam'ı toplumun hayatından tamamen çıkarmak, Müslümanca yaşamayı kanunen yasaklamak ve kamuda görev yapmasına asla müsamaha etmemek üzerine bina edilmiştir. Türkiye'de laiklik, İslam'ı yok etme ve dinsizliği toplumun merkezine oturtma operasyonu olarak uygulanmıştır.

28 Şubat darbecilerinin ve hala aramızda borularını öttüren onların artıklarının, kameralar ve kolluk kuvvetleri eşliğinde başörtüsü ve okullarda mescit avına çıkmalarından; laikliği hangi amaçlar doğrultusunda kullandıkları tam olarak anlaşılmaktadır. Hatta başörtüsünün Allah'ın emri olmasına rağmen, bırakın kamusal alanda sokakta bile takılmasının yasaklanması gerektiğini söyleyen laik dinozorların olduğunu da unutmayalım.

Laiklik adı altında, bu Müslüman halka yapılan bunca zulümler ortada iken; iktidar partisi sözcüsünün eski meclis başkanının, laiklik ile ilgili doğru ve yerinde açıklamalarına karşı çıkması çok manidardır. 28 Şubat darbecilerinin kullandığı dili kullanarak anayasada; hak, adalet, özgürlük, eşitlik ve inancı yaşama dokunulmazlığını savunacağı yerde, 'Fransız kokuşmuşluğunun' bir gerçeği olan laikliği olmazsa olmaz olarak nitelendirmesi, yeni anayasa ile ilgili çalışmaların varacağı acıklı sonu göstermesi açısından ibret vericidir.

Bu yeni anayasanın temeli laiklik değil, adalet olmalıdır. Değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez gibi maddeleri bulunan bir anayasa özgürlükçü, eşitliği sağlayan ve insanlık onur ve haysiyetini en üst seviyede tutan bir anayasa olabilir mi? Bu güne kadar laiklik, bu topluma eziyet aracı olarak kullanıldı. Laikçilik, İslam'ı yok etme aracı haline getirildi.

Yeni anayasada ise adalet ve hukukun üstünlüğü esas olmalıdır. Laiklik ve laikçilik olmasa da olur.