• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Batı küfür dünyası, İslam coğrafyasına yönelik sistematik hale getirdiği işgallerle ve gerçekleştirdiği katliamlarla mülteciliği, bölgemizin kaderi haline getirdi. Akdeniz mülteciler mezarlığına dönüştü. Ülkemiz başta olmak üzere İslam beldelerinin neredeyse tamamı mülteci krizleriyle boğuşmaktadır. İşgale ve talana uğramış beldelerimizden, göç etmekten başka seçeneği kalmamış insanlar, can havliyle yollara düşmekte, son bir ümitle başka diyarlara gitmektedirler.

Bu mazlumlar, canlarını kurtarmak ve belki de yeni bir hayata başlamak için çıktıkları bu göç çıkmazında; başlarına gelmedik bela kalmıyor. Yerlerinden çıkıp yola düştüklerinde, farklı sorunlar, açlıklar, içinden çıkılamaz musibetler ve gurbet elde kimsesiz bir şekilde ölmek; kimsesizler mezarlığına, mezar taşına bir sayı yazılarak defnedilmek. Tarifi imkânsız acılarla Ak denizin soğuk sularında boğulmak, göç yollarında can vermek veya her bir menzilde karşı karşıya kaldıkları açlık, susuzluk ve insanlık dışı muameleler.

Bugün karşı karşıya kaldığımız bu acı tablonun, bir sonuç olarak üzerinde konuştuğumuz ve kendini bilmezlerin ahkâm kesmeyi sürdürdükleri bu sürecin; sebebini ise çoğu kimse dile getirmek istemiyor. Zira bu konuda ahkâm kesenlerin, bağlı oldukları ağababalarının bu zulmün asıl müsebbipleri olduğunu bildikleri için bu mülteciliğin sebeplerini asla konuşmak istemezler. Sadece ırkçı bir yaklaşım sergileyerek; "bu insanlar geldikleri yere geri dönsünler ve işgalcilerin katliamlarına maruz kalmaya devam etsinler" istiyorlar.

Bu zulmün müsebbipleri bir bütün olarak batı ve özellikle ABD'dir. Gerçekleştirdikleri işgaller ve yaptıkları katliamlarla; bu küresel küfür çetesi İslam dünyasındaki ve dünyanın diğer yerlerindeki göçlerin esas sorumlusudurlar. Bu sorumluları lanetleyip cezalandırmadığımız, işgalleri ve talanları durdurmadığımız müddetçe, mülteciler sorunu daha yakıcı ve etkili bir şekilde yakamıza yapışmaya devam edecektir.

Katil batının istihbarat örgütleri, yerelde devşirdikleri bir takım hain tiplerle, çeteler oluşturmuşlardır. Ve bu çeteler eliyle göç edenleri, bir takım sahte vaatlerle kandırmakta ve bin bir zorlukla biriktirdikleri tüm paralarına el koymaktadırlar. Bilinçli bir sömürü düzeninin oluşturulduğu bu süreçte; insanlar can havliyle bu insanlık dışı şebekenin tuzağına kolaylıkla düşmektedir. İstihbarat örgütlerinin yönlendirme ve teknik bilgi desteğiyle, mülteciler üzerinden acımasız bir rant düzeni oluşturulmuştur.

Bin bir zorlukla, sağ olarak ülkemize ve başka ülkelere ulaşabilenleri ise başka sorunlar beklemektedir. Oturma ve çalışma izni en büyük sıkıntı olarak karşılarına çıkmaktadır. Kötü muamele, ayrımcılık ve fiili saldırıya maruz kalmak gibi ırkçı yaklaşımlar ise adeta bazı kesimlerce teşvik edilmektedir. İnsanlık onuruna yakışmayan bu yaklaşımları, birilerinin bir politika olarak diri tutmaya çalışması ise mültecilerin vardıkları ülkelerde de rahat yüzü görmelerinin imkânsızlığını gözler önüne sermektedir.

Mülteciliğe sebep olanlar ile mültecileri ayrımcılığa tabi tutanların zihniyet ikizi olduklarını görüyoruz. Zira ülkeleri işgal edip insanları göçe zorlayan ile göç etmiş olanları insanlık dışı muamelelere tabi tutanların eylem birliği içerisinde aynı ırkçı duygularla hareket ettiklerini müşahede ediyoruz.

İslam beldelerinin işgali, mültecilik ve Müslümanlar arasında ırkçılık bizim kaderimiz değildir. Ancak başımıza musallat olmuş, batının emir eri şahsiyetsiz taşeronlar, isteyerek ve bilerek işgallere çanak tutmakta, mülteciliği dayatmakta ve ırkçılığın bir ur olarak bütün ümmetin bünyesini sarmasını sağlamak için her türlü iğrenç emele hizmet etmeyi sürdürmektedirler.