İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI YA DA BİR ŞEYLER TERS GİDİYOR
Hükümet tarafından, İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Doğrusu bir heyecan oluşmadı. Kimseye inandırıcı da gelmedi. Oysa bu eylem planının çok ses getirmesi ve bütün kesimlerin dört elle sarılarak sahiplenmesi gerekirdi. Ancak toplumsal bir karşılık bulmadığı çok nettir. Sadece Avrupa Birliğinin Mart 2021 tarihine kadar, bu yönde açıklamasını istediği ve belli bir bütçe ayırdığı bir raporun açıklaması ise formalite yerine geldi.
Ancak ters giden şeylerin olduğu da çok açıktır. Herkesin 'adaletten' ümidini kestiği bir süreci üzülerek müşahede ediyoruz. Güçlünün ve adamını bulanın işini yürütebildiği bir acı gerçeği yaşamanın hayal kırıklığına tanıklık ediyoruz. 2000 öncesinin en belirgin hukuksuzluğu olan gece yarısı ev baskınları hane halkını, komşuları ve hatta bütün mahalleliye kâbusu yaşatacak, gözaltına alma kanunsuzluklarını, son zamanlarda üzülerek görüyoruz.
Evet, bir şeyler çok ciddi şekilde ters gidiyor. Bu gidişat ile 20 yıl öncesinin acı manzaralarına yolumuz çıkacaksa; bu ülkeye, bu millete ve yaşanmış bunca acı tecrübeye çok yazık olacaktır. Geçmiş acılarımızdan, işlenmiş hukuksuzluklardan ve insan hakları ihlallerinden kimse kazançlı çıkmadı. Hiçbir işkenceci ve hiçbir kanun tanımaz bile iflah olmadı. Eğer insanlık onurları kalmışsa, büyük bir vicdan azabıyla dünyada cehennemi yaşamaktadırlar. Ahirette ise KAHHAR olan Allah'a hesap vereceklerdir.
Bu gidişatın vebali de, sevabı da hükümetin boynundadır. Sıfır işkenceyle milletin güvenini kazanan ve gerçekleştirdikleri reformlarla hukuk, bürokrasi ve ekonomide ciddi iyileştirmeler gerçekleştiren hükümet, halkın oyunu ve duasını aldı. Ancak son birkaç yılda ciddi hukuksuzlukların, yolsuzlukların ve insan hakları ihlallerinin yaşanıyor olması, insanların güvenini, oyunu ve duasını kaybettiği gibi esas itibariyle vebalini de yüklenmiş bulunmaktadır.
Ben 'Hukukun Üstünlüğünün' kayıtsız ve şartsız teminat altında olduğu bir ülkede yaşamak istiyorum. Dünyada hukukun üstünlüğünün bariz bir şekilde uygulandığı birinci sıradaki ülkenin de, benim ülkemin olmasını istiyorum. Bu bizim hem insani, hem de İslami hakkımız değil mi? Daha ne zamana kadar hukukun üstünlüğünü erteleyeceğiz? Güçlülerin hukuku ne zamana kadar sürecek?
2021 yılında hala 'İnsan Hakları Eylem Planını' konuşuyor olmamız ve bunu AB fonlarıyla bütçelendirmemiz, yani onların zoruyla içimizdeki kanunsuzlukları, ihlalleri ve çürümüşlüğü raporlaştırmamız, aslında düşüncede, vizyonda, nitelikte ve hukukta bir arpa boyu yol almadığımızın acı tablosu ile karşı karşıyayız.
Yönetim anlayışımız, hukukun üstünlüğüne dayansa ne olur? Adalet, idareci ve güvenlik güçlerimizin mizacı haline gelse, kim kaybeder? Adliyeler ve tüm resmi kurumlar, sadece adalet ile kararlar alıp uygulasalar, daha güzel olmaz mı? İnsan hakları ihlallerini konuşmak, hepimizi incitmiyor ve küçük düşürmüyor mu?
Eğer incinmek ve küçük düşmek istemiyorsak şu hukukun üstünlüğünü sağlayalım artık. Eğer insanlık onur ve haysiyetini, kardeşlik ve eşitliği gerçekten istiyorsak adalet bizim karakterimiz ve vazgeçilmez hayat standardı haline gelmelidir.