• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Amerika'da başkanlık seçimleri yapıldı. Sosyal medyanın marifetiyle, anlık olarak her şeyden haberdar olabiliyoruz. Daha önce hiç olmadığı kadar gündemimizi ciddi şekilde işgal etmeye başladı. İlgilisi, ilgisizi hemen herkes bu seçimle hemhal olmaya zorlandı. Türkiye'deki seçimler bile ancak bu kadar detaylı bir şekilde aktarıldı. Şehirlerde/eyaletlerde tek tek alınan oylar, çıkarılan delege sayısı ve değişen yüzdelikler gözümüze sokulurcasına dakika dakika aktarılmaya devam ediliyor.

'Celladına aşık olanlar' gibi bu durumu kabullenerek, sürdürüyor olmamız aslında ne kadar kötü bir komplekse gark olduğumuzun da bir göstergesidir. Benliğimizden, kimliğimizden ve medeniyetimizin değerlerinden uzaklaştıkça; bize bugüne kadar darbe, kargaşa, ekonomik ve siyasi ambargo ve düşünülebilecek her alanda müeyyideler uygulamaktan geri kalmamış olan bu emperyalist ülkenin seçimleri, bizleri bu şekilde meşgul etmeye, asli meselemiz haline gelmeye devam edecektir.

Oysa 'necaset' ortadan bölündüğünde her iki taraf da necaset olarak kalmaya devam etmektedir. Amerikan seçimlerinin de bu necaset kadar kıymeti olmalıdır. Zira hangi taraf kazanırsa kazansın, kaybeden bizler olacağız. Onlar kendi sistemlerini onarıp taze kan pompalarken, aslında kanımızı emmeye devam edeceklerdir. Göz boyama şovlarla bütün dünyayı ve bu arada bizleri hipnotize ederlerken, hakikatte daha kuşatılmış projelerle/operasyonlarla bizi sömürmeyi sürdüreceklerdir.

Amerikan politikasının iki ana ayağı vardır. Birincisi Siyonist terör şebekesinin korunması, finanse edilmesi ve İslam ümmetinin kalbine, zehirli bir hançer gibi saplı kalmasının sağlanmasıdır. İkincisi Amerikan çıkarları her şeyden ve herkesten önce gelir. Kim bu politikalara karşılıksız ve sadakatle bağlı kalmaya devam ederse dost ve müttefik, aksi takdirde yok edilmesi gereken 'bir terör şebekesi' olarak ilan edilecek ve yok edilmesi için bütün imkânlar seferber edilecektir. Bunun dışında her şey teferruattır ve bu politikaların dolgu malzemesi olarak iş görecektir.

Bundan dolayı, kimin kazanmasının aslında bizim açımızdan hiçbir önemi yoktur. Seçimden sonra, bize/bütün bir ümmete yönelik uygulamaya koyacakları saldırı, ambargo ve sömürme furyasına karşı tedbirler almamız gerekiyor. Zira bugüne kadar, bu emperyalist kafire karşı, en ufak bir mırıldanma bile karşılıksız kalmamış; darbe, ambargo ve iç karışıklıkla acımasızca bizi cezalandırmaktan geri durmamışlardır.

Çok da eski tarihlere kadar gitmeye gerek yoktur. 15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısı, piyonlarının eliyle uygulayıcısı ve halen darbeci başını, CIA çiftliğinde 'özel besiye' tabi tutması, aslında bu şer odağının bizim açımızdan ne anlama geldiğini artık net bilmemiz gerekiyor.

Hangi aday kazanırsa kazansın, ülkemiz açısından dolar kuru yükselmeye devam edecek, F-35 ve Patriotları zinhar vermeyecekler. PYD ve PKK'yi en üst seviyede desteklemeye devam edecekler. Ekonomik, askeri ve diplomatik ambargoyla beraber, daha yeni müeyyide çeşitleriyle karşılaşacağız. Çünkü yakın zamana kadar, onların politikalarına hizmet etmemize rağmen, yukarıda saydığımız bütün olumsuzluklara maruz kaldık.

Şimdi bağımsız bir politika izlemeye, şer politikalarına alternatif olacak hayırlı adımlar atıyoruz. Coğrafyamızda inisiyatifi ele alıp ayağımızın üzerinde durmaya çalışıyoruz. Şer odakların çıkarını değil, kendi çıkarlarımızı öncelemeye gayret ediyoruz.  Bundan dolayı biliyoruz ki, seçim ile isimler değişse bile; başımızdan darbe tehlikesi, ambargonun her çeşidi ve iç karışıklık hiçbir zaman eksik olmayacaktır. Çünkü Amerika büyük şeytandır.