• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Eskiden 'ev alma, komşu al' derlerdi. Toplumun hayatında, komşuluk hukukunun çok özel bir yeri vardı. Toplum çok sağlam bir dinamik elde etmişti. Bu sağlam ve insani erdem, büyük bir birlik ve beraberlik duygusunu oluşturmuştu. Bu komşuluk değeri, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız, atasözünü bize miras bırakmıştı.

Ancak son zamanlarda medyaya düşen bazı olaylar bize göstermektedir ki, komşuların birbirinden emin olduğu mahalleler değil, komşuların birbirini darp ettiği, hakaret ettiği ve hayatı altüst eden bir yaklaşım tarzına dönüştürdüğünü üzülerek görmekteyiz. Bu kötü gidişat yeni başlamadı, toplumu saran bu edepsiz ve saldırgan dalga bilinçli ve alçakça bir toplum mühendisliği projesinin amacına ulaşmasının acı bir sonucudur.

Toplumun bir bütün olarak bu savrulmanın içine sürüklenmesi, yüzyıldan fazladır yürürlüğe konulmuş bir projenin ortaya çıkan sonuçlarıdır. Batılılaşma adı altında birbiri ardına uygulamaya konulan bu alçakça projeler, zaman içerisinde toplumun elit kesiminin hayat standardı olarak özendirilmeye çalışıldı. Sonra kıytırık bir takım kanunlarla, anayasa ve yasalarla uygulamaya konularak zorla topluma dayatıldı.

Süreç içerisinde 'ahlaksızlık, edepsizlik ve kendi kültürüne düşman olarak yetiştirilme' eğitim müfredatının asli amacı haline getirildi. Merhamet, erdem ve adalet 'Kaf dağındaki' ulaşılması mümkün olmayan hedefler haline dönüştürüldü. Sistemin bekası için her şey ve her yol mubah olarak yeni nesle empoze edildi. Sistemin, ahlaksızlık ve edepsizlik üzerine kurulmuş olan yapısı, ulvi bir amaç haline getirildi. Halkına yabancı, kültürüne düşman ve inanç değerlerine saldırgan yeni türedi bir nesil ortaya çıkarıldı.

'Huzur evi açmayın, okullarda öyle bir müfredat uygulamaya koyun ki, bu eğitim sistemi ile anne ve babasını huzurevine bırakmasınlar; belki de onları baş tacı ederek beraber yaşama erdem ve izzetini ortaya koyabilsinler.' Bu özlem ve ulvi erdem, kendi kültürümüze ve inanç değerlerimize sarılmamızla mümkün olabilir. Bu ideali terk ettiğimiz günden beri, büyük musibetler ve toplumsal kaoslar yakamızı bırakmadı.

Batılılaşma uğruna, verdiğimiz ağır bedeller bir yana; ahlaksızlıklarını, edepsizliklerini ve bütün melanetlerini, aşağılık kompleksi içerisinde almaya çalıştığımız bu batıdan ibretlik bir haber; '70 yaşın üzerinde yaşlı bir çift, birlikte ölümü seçerek geride şu notu bırakıyorlar. Notta "3,5 yıldır kapıcıdan başka kapımızı çalan olmadı, artık yaşamanın bir anlamı kalmadı" şeklindeydi.' İşte gıpta ettiğimiz ve uğruna bütün kültürel mirasımızı, inanç değerlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi, merhamet ve izzetimizi feda ettiğimiz batının acıklı ve gerçek hali budur.

Şimdi, komşulukta ve diğer bütün işlerimizde sabitesini kaybetmiş, yaşadığı anın sarhoşluğu içerisinde insanlık onur ve erdemini yitirmiş yeni türedi yaratıklarla yol almaya devam ediyoruz. Bu gidiş bizi nereye götürecek, bu savrulma bizi nerelere sürükleyecek ve kültürümüzden kopuşumuz bizi hangi kültürlerin esiri haline getirecek? Bunu hep beraber üzülerek, hayıflanarak ve çaresiz bir şekilde görmeye devam edeceğiz.

Bu toplumun huzur ve güvenliğine kastedenler, toplum mühendisliği marifetiyle kültür ve inanç değerlerini altüst edenler ve uşaklık zilletiyle geleceğine ipotek koyanlar, lanet ile anılmaya devam edilecekler. Bu lanete uğramamak için komşularımıza, topluma ve bütün bir ümmete 'sadık ve emin birer şahsiyet olmak' gibi bir mecburiyetimiz vardır.