• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bölgemiz, son on yılda çok ciddi 'göç krizleriyle' karşı karşıyadır. İslam coğrafyasının tamamının işgale tabi tutulması, çıkarılan iç savaşlar ve ısrarla sürdürülen 'kaos politikası' nedeniyle insanlar, ata yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmakta ve büyük göç dalgaları ortaya çıkmaktadır.

Sistematik bir şekilde sürdürülen göç dalgaları, birçok bölgeyi adeta insansız hale getirmiş durumdadır. Demografik yapıları bozulan coğrafyaların, varlık sebepleri de ortadan kalkmaktadır. Ülkeler, ülke olma vasfını yitirdikleri gibi; İslam medeniyetinin de 'yeniden asli bir medeniyet' olarak varlık göstermesi de engellenmektedir.

İnsanların yurtlarını, ev ve barklarını terk etmek zorunda bırakılmalarının acısı bir tarafa, can havliyle yola çıkanların karşılaştıkları ölüm tehlikeleri, tahkirler, açlıklar, hastalıklar ve insanlık dışı muamelelerle, aslında çok ciddi bir insanlık krizi ile de karşı karşıya kaldığımızı utanarak görmekteyiz.

Hiçbir insan bilerek ve isteyerek kendi evini, ailesini ve vatanını terk ederek başka yerlere 'gitme delisi' olduğunu zan etmiyorum. Ancak canlarını zor bela kurtarmak adına, yürek burkan manzaralarla yola çıkan insanların, bu 'zorunlu göçlerinin' kendi tercihleri olmadığı da aşikârdır. Kendi sıcak yuvaları varken, gelip yollarda donarak ölmek, Akdeniz'in soğuk sularında boğulmak veya kamplarda ekmek almak için sırada beklemek, çok da arzulanan bir şey olmasa gerek.

On yıllardır, batının çok vahşi bir şekilde gerçekleştirdiği işgaller ve akabinde çıkardığı iç savaşlar; İslam coğrafyasını yaşanmaz hale getirmiştir. Artık canlarından başka kurtaracak hiçbir şeylerinin kalmadığını gören bu mazlumlar, son bir ümitle yurtlarını terk ederek canlarını kurtarmaya gayret etmektedirler. Nasıl ki, işgaller ve iç savaş yurtlarında onları rahat bırakmamışsa, mültecilikte de hastalık, açlık ve ölüm onların yakasını bırakmamaktadır.

Türkiye göç dalgalarının tam orta kavşağında yer almaktadır. Doğudan, Ortadoğu'dan ve Afrika'dan gelen göç dalgaları ülkemizden geçmektedir. Sol, seküler ve nasyonalist bazı grupların tahrik, saldırı ve hezeyanlarını hariç tutarsak; Türkiye, 'büyük bir Ensarlık' örneği sergileyerek ve çok maddi bedellerle üstüne düşeni yapmaya çalıştı. Halen de yapmaya devam etmektedir.

Hele batının/batılının, mülteci/muhacirlere karşı ortaya koyduğu insanlık dışı uygulama ve kabul edilemez saldırıları, aslında insanlık olarak ne kadar da büyük bir savrulmanın içine girdiklerini açıkça göstermektedir. Kapılarda ve sınır boylarında onlara reva görülen insanlık dışı muameleler bir tarafa, içeriye alındıktan sonra; entegrasyon adı altında 'asimile etme' politikası, çocuklarının ellerinden alınması ve geri gönderme tehdidiyle, benliklerinden ve kimliklerinden vazgeçirme şantajları, aslında tam anlamıyla bir insanlık krizinin yaşanmakta olduğunu göstermektedir.

İşgallerle talan edilen ülkeler, iç savaşlarla tarumar edilen 'vahdetler' ve büyük göç dalgalarıyla meydana getirilen mülteciliklerin, aslında bir medeniyetin/İslam medeniyetinin son bulması için uygulanmaya konulmuş 'sistematik projeler' olduğu unutmamalıdır.

Bu işin en hazin tarafı ise; uygulamada olan bu kahredici projelerin görülmemesidir. Görülse bile önlem alınmak istenmemesidir. Fakat çok daha tehlikeli ve bizi tamamen bitirecek olan ise 'bu derde' çözüm üretecek kabiliyeti bizden çekip almış olmasıdır. Bizi bir araya yeniden getirecek olan vizyonumuzu ortadan kaldırmasıdır. Yeniden ümmet olma hayallerimizi tamamen söndürmedir.

Ancak iman varsa, imkân da her zaman var olacaktır, tefekkür edenler için...