• DOLAR 34.382
  • EURO 36.833
  • ALTIN 2968.252
  • ...

Malum ülkemiz bir darbeler ülkesidir. Düzenli olarak 10 yılda bir, en geç 15 yılda bir darbe yapılır veya darbe teşebbüsünde bulunulur. En son darbe girişimi de 15 Temmuz'da yapıldı. Daha önce bu ülke neredeyse bir düzine darbe yaşadı. Bu darbelerin olumsuz etkileri hala çok etkili bir şekilde de devam etmektedir.

Bu erken seçim fırtınası içeresinde böyle bir konuya girmenin zorluğunu biliyorum. Ancak bu konunun unutulmaması gerektiğine inanıyorum. Zira bu konunun, şu dâhil olduğumuz seçim sathı mailinde daha önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle dindar kesimi ezip geçmiş olan bütün darbeler ve darbe girişimleri hak ettikleri cezaları almadıkları için, darbe heveslileri bir sonraki darbe girişimlerini daha gaddarca gerçekleştirmek için ihanetlerini sürdürmektedirler.

Tam da bu hengâmede 28 Şubat darbesi davası sonuçlandı. Daha doğrusu yerel mahkeme kararını verdi. Adeta darbeyi aklayan bir mantık ile sembolik dahi denilemeyecek bir karar çıktı. Bir ülkeyi kaosa sürükleyen, yüz binlerce kişiyi mağdur eden, ülkenin ekonomisini alt üst eden ve dindar halka ülkeyi baştan sona bir işkencehaneye çeviren ve ülkeyi ABD'nin bir kuklası haline getiren ihanet çetesini tutuklamalarına dahi yer olmadığına karar verdi. Bu darbeden sorumlu topu topuna 21 kişi bulunabildi. Bunların da villalarında rahatsız edilmemeleri gerektiğine hükmedildi.

Dolayısıyla, bundan sonra da isteyen istediği kadar darbe yapabilir. Çünkü darbe yapmanın bir cezasının olmadığına dair mahkeme kararını verdi. 28 Şubat sürecinde ellerindeki silahlarla kameraların önünde, halkı her gün tehdit eden, sokağa çıkardıkları tanklarla bu ülkenin geleceğini karartanlar, bu milletin istikbaline kastedenler, yaşattıkları onca acı ve tahribatlara, oluşturdukları yüz binlerce mağduriyetlere rağmen tutuklamalarına bile yer olmadığına karar verildi. Bundan sonra da darbe heveslilerine 'ebediyen darbe yapma' yolunun açık olduğuna hükmedildi.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra klişe bir söz söylenmeye başlandı. 'Bundan sonra darbe yapma yolu kapanmıştır' diye resmi ağızlar bunu hemen her demeçlerinde söylemeye devam ettiler. Ancak bu son 28 Şubat darbesi davası kararı bize gösterdi ki; 'darbe yapma hevesi ve yolu açık bırakılmıştır.' İmkanını bulan, gerekli altyapıyı(!?) hazırlayan ve dışarıdan emir alacak kadar alçalan birileri varsa her zaman darbe yapma hevesine girişebilir.

Anlaşılıyor ki, kişilere göre hukukun hala geçerli olduğu bu süreçte, 28 Şubat darbesi sanıklarının cezasız kalması, özellikle dindar halkta büyük bir hayal kırıklığına sebebiyet vermiştir. Çünkü bu darbenin mağdurları sadece dindar halk idi. Ama gelinen noktada, darbe sürecinde büyük mağduriyetler yaşayan dindar halkın mağduriyeti giderilmediği gibi, ihanet çetesi darbecilerin cezalandırılmaması da geleceğe ümit ile bakmayı ortadan kaldırmıştır.

İşte bu seçim hengâmesinde bu konunun unutulmaya bırakılması, dindar halkı ciddi anlamda endişeye sevk etmektedir. Çünkü şimdiye kadar yapılan bütün darbeler ve darbe girişimleri istisnasız dindar halkı sindirmek ve yok etmek için planlanmıştır. Maalesef şimdiye kadar da hiçbir darbeci, yaptığı darbeden dolayı hak ettiği cezayı da almamıştır. 15 Temmuz'un medya, ekonomi, bürokrasi ve özellikle siyaset ayağının deşifre edilmemiş olması insanları hala tedirgin etmeye devam etmektedir.

Cezasız kalan her darbenin failleri bize göstermektedir ki, darbe hevesi olan herkes kendilerince yarım kalan 'işlerini' tamamlamaya kutsal görevli saymaktadır. Bu son karar önümüzde darbe ihtimalini her zamankinden daha fazla mümkün hale getirmiştir.