DÜŞÜNCE MUSTAZAFLIĞI
İslam Ümmetinin neredeyse tamamının mustazaf durumuna düşürüldüğü bir süreçten geçiyoruz. Uluslararası müstekbirler oluşturdukları zalim ve gaddar düzenleriyle, kendilerine hizmet etmeyen hemen herkesi/ülkeyi çeşitli komplolarla, saldırılarla ve savaşlarla etkisiz hale getirmeye ve ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar.
Global istikbar, kurmuş olduğu düzeniyle ötekileştirdiği ve yok etmeyi kafasına koyduğu ülkeyi/ülkeleri, öncelikli olarak halkın arasına ihtilaf ve ayrıkları koyarak işe başlıyor. Bu ayrılıkların tuttuğunu hissedince, hemen bu ayrılıkları büyütüp kin ve nefrete dönüştürme projelerini devreye koymaktadır. Kin ve nefretin taraftarları karşılıklı ortaya çıkınca, bu durumu kaosa, düşmanlığa ve kavgaya dönüştürürler. Nihayetinde birbirine düşman ve birbirlerini yok etmeye hazır iki karşıt grup hazır hale geliyorlar.
İşte bu hazır gruplar Suriye'de, Yemen'de, Irak'ta vb. İslam ülkelerinde şuan birbirlerini boğazlıyorlar. 'Sömürülmeye müsait hale gelen' bu grupların her birine ayrı 'bir hami' de ortaya çıkmakta, bu zavallıları birbirlerine karşı çatıştırıp durmaktadırlar. Saldırılar, katliamlar, talanlar ve mültecilikler sıradan hale gelmeye başlamıştır. Acı çığlıklar, feryatlar, kan ve gözyaşı beldelerimizden yükselmeye başlıyor. Sevinçler, kahkahalar ve doyumsuz hazlar ise müstekbirlerin zulüm saraylarında görülüyor.
Hani bir kuklacının, kuklaları oynatması oyunu var ya! İşte bugün İslam Ümmetinin hali tam da bu durumu ifade etmektedir. AB/D bir taraftan birilerinin hamisi, silah ve mühimmat tedarikçisi ve fitne projelerinin üreticisi, diğer taraftan Rusya başka birilerinin destekçisi, silah satıcısı ve emellerine hizmet ettirme efendisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu müstekbirler bize verdikleri silahlarla, biz birbirimizi yok ederken, silah bedeli olarak bizden aldıkları paralarla rahat ve müreffeh bir hayat sürdürmektedirler.
Peki, bu kısır döngünün sebebi nedir? Elbette 'koyunlaşmayı' kabul eden bir anlayışın bizim hayat felsefemiz haline gelmesidir. Kuzulaşmayı kabullenen birileri varsa, kurt rolünü oynamaya hazır düzinelerce zalim ve müstekbir hazırda bekliyor olacaktır. İşte 'bu koyunlaşma' sebebi, bizim kendi inancımız doğrultusunda bir bakış açısı geliştiremediğimizdendir. Yani İnancımızın beslediği bir 'ilmi üretkenliği' ortaya koyamayışımızdır.
İlim üretme noktasında gereken azmi ortaya koyamayınca, bizden önceki telifleri tüketme çaresizliğinde bulunduk. Çözüm olarak yeni bir vizyonla ilim üretme, bilimsel üretkenlikler ortaya koymak gibi bir irade ortaya koyacağımıza, bizden olmayan ve bizim düşünce dünyamıza zarar vermek üzere kurgulanmış 'üretimlere' dört elle sarıldık ve acziyetimizi görmeyip bu durumu adeta kutsadık. Ancak zaman sonra 'Düşünce Mustazaflığına' uğratıldığımızı yeni yeni anlamaya başladık. Daha acısı ise bu durumun oluşması için kendi ellerimizle onlara yardım etmiş olduk.
Şu anda, tam da bir 'düşünce tutsaklığı' halini yaşamaktayız. Vahiyle/tevhitle bağı koparılmış müminlerin ümmeti kuşatacak 'bir düşünce özgürlüğünü' ortaya koymaları çok zordur. Ama asla çözümsüz değildir. İnsanların mustazaf düşürüldükleri bir yerden, hicret ederek gidecekleri yeri yeniden inşa etmeleri gibi, müminlerin de düşünce tutsaklığından kurtularak, vahyi bilgi doğrultusunda yeniden 'bir düşünce hicreti' gerçekleştirmeleri gerekmektedir.