Bir bahar şenliğidir inkılâp
Tembellik, durağanlık şu İlahi döngüde görülmez. Göz, bakan bir nazarla baktığı zaman ihtişamlı değişimi görür ve hayretler içinde defalarca nazar eder, binlerce takdirle şükür eyler.
Değişimsiz hayat, tatsız tuzsuzdur. Hayat, değişim ister; renk ister, canlılık ister, dinamizm ister. Değişim güzel, olumlu, faydalı olana dönükse getirisi vardır. Çirkin, olumsuz, faydasız bir değişim de mümkündür. Böylesi bir değişim, hayatın kışını baharlara çıkarmaz; aksine beden ve ruh sürekli zemheri ıstıraplar içinde kıvranır durur. Baharları cıvıl cıvıl, renk renk sevdiren karakışın ardındaki diriliştir. Değişim börtü böcekler, nazenin çiçekler eliyle ölgün doğaya bir ikram edasıyla sunulur.
Peygamberler, hep bu amaca dönük olarak insanlığa bir değişim sunmuşlardır. Şirkin karanlığı, zulmün dayanılmazlığı, çıkarcılığın girdabı, ahlaksızlığın boyutsuzluğu içinde kıvranan, manevi iklimleri ruhun bunalmışlığında bozulan toplumlara vahiy bir ilaç gibi gelmiş ve bu öğretiler sayesinde tarihe altın harflerle nakşolmuş saadet asırları yaşanmıştır.
Günümüzde de baskı, sindirme, haklardan yoksun bırakılma, cahilleştirilme, ahlaki yozlaşma… gibi olumsuz olgular sebebiyle pozitif bir gelişmeden uzak insanlık korku, nemelazımcılık, despotluğa şakşak tutma… derken kul olma bahtiyarlığından vatandaş olma talihsizliğine düşmüştür. Hareketsizlik, bereketsizliğe yol açmış; tembellik döşeğinde insanlar on yıllarca haklarını arayamayacak şekilde miskince uzanmışlardır.
Hak âşıkları ve arayıcılarının ise zulüm cendereleriyle hareket alanları sınırlanmış, adil şahitlik görevlerini atıl bırakacak sinsi tuzaklar kurulmuş; kitleler, ölüm gösterilerek sıtmaya razı edilmiştir. Gel gör ki, hürriyet ve özgürlük aşığı ruhlar bunu kabullenememiş. Bahara müjde kardelenler misali adil yönetimlere muştu inkılâplar, zulmün kara böğrüne inen bir yumruk olmuştur.
Ellerine aldıkları cetvellerle bir arsayı pay eder gibi İslam Dünyası`nı suni sınırlarla bölük pörçük eden batılı emperyal zihniyet, halklar ayıkmasın diye diktatör kuklalarla geviş getire getire zenginliklerimizi ve değerlerimizi iç ettiler. Ortadoğu projeleriyle(!), demokrasi getirme(!) iddialarıyla zulümlerini ve işgallerini meşrulaştırdılar. Kendi emellerine hizmet jandarma yönetimler kurdular. Haşarı çocuk israilin tüm isteklerini mazlum Filistin kanıyla meşrulaştırdılar.
Bir o tarafa bir bu tarafa gün getiren günler, Allah izniyle günleri mazlumların lehine döndürecek gelişmelere zemin oldu. Tunus`tan başlayıp Mısır`la ivme kazanan direniş ruhu, bugün Libya, Yemen, Bahreyn, Suriye, Güney Kürdistan`da kıpır kıpırdır. Güzel günlere ve adil dönüşümlere gebe umudu taşıdığımız bu direniş, batılı çete tarafından müdahale görse de tembellikten sıyrılan mazlumların direnişi bir dinamizm olarak mecrasını buldu. Bu bereket akacağı noktaya kadar akacaktır.
Hindistan`da Muhammed İkbal, Mısır`da Hasan Elbenna, Cezayir`de Emir Abdulkadir, Libya`da Ömer Muhtar, Anadolu`da Şeyh Sait ve Üstad Bediüzzaman, İran`da İmam Humeyni… Örneklik, teşkilatçılık ve mücadeleleriyle bu izzetli yürüyüşün kılavuzları olmuşlardır.
Bizi bu kanıya vardıran öncellikle Sünettulahtır, sonrasında görüp duyduklarımızdır. İki yıl öncesinde Gazze Kuşatması esnasında kendisiyle sanal ortamda görüştüğümüz bir arkadaş o dönemde Libya`da işçiydi. Kendisinin deyimiyle: “Dünya yıkılsa umurlarında değil!” denilen insanlar- ki Ortadoğu ile ilgili genel algı da bu yöndeydi- bugün direnişleriyle, kararlılıklarıyla olumlu değişimin sinyallerini veriyorlar. İnkılâplarla İslam coğrafyasına bahar şenliği getirecek bu kaçınılmaz sonda batılı çanak yalayıcıları avuçlarını yalayacaklar.
Allah`ın dilediğini engelleyecek ve Allah`ın ordularını yenecek yoktur. Yeter ki, vahyin bereketiyle ve Muhammedi sevdayla yeşeren bu direnişi besleyecek algılardan, yaklaşımlardan, girişimlerden ve de önemlisi duyarlılık ve dualardan bigane kalınmasın!