• DOLAR 34.589
  • EURO 36.345
  • ALTIN 2920.551
  • ...
"Yarım imam dinden; yarım hekim candan eder." demişler. Elhak doğrudur. Bu söz aynı zamanda insanın maddi-manevi, ruhi-bedeni birliğinin önemine de dikkat çeker.

İslam`da yönetici olabilmenin iki temel şartı adalet ve imamettir. Adil olma vasfını yitiren bir yönetici zalimleşir, imamet liyakati taşımayan bir yönetici de ehliyetsiz kalır. Dolayısıyla bu iki kanattan yoksun idarecilerin toplumunda huzurdan bahsedilemez.

Dersine iyi hazırlanmamış bir öğretmen, kırk dakikalık dersi boyunca vaziyeti kurtarmaya çalışır. Tabii bu arada iyi niyetin yol açtığı zaman ve zihin israfı da işin çabası...

Kitlelere hakikat adına vereceği bir şeyi olmayan madrabazlar, "Al takke, ver külah" yapıp ne kadar maharetli(!) olduklarını gösterirler. İllüzyon ve hipnozu bilenler ise görünenin ardındaki göz boyamayı çabucak fark ederler.

Hastalık, neşter isteyen bir safhaya varmışsa, hekime düşen bu neşteri çabucak ve ustalıkla vurmasıdır. Neşter gerektiren bir yarayı "Şuradan bir aspirin vereyim!"le geçiştiren bir hekimin eli için "şifa vesilesi" diye bahsedilse kim inanır?

30 yılı aşkın bir süredir kanayan bir yara olan Kürt sorunu için hala alışılagelmiş yaklaşımların sergilenmesi gösteriyor ki, sistem dükkânını işletenin değil dükkânın kendisinin değişmesi lazımdır. Çünkü müşteriye bilinen klasik mallar sipariş edildikten sonra bunun sol bir elden veya abdestli bir avuçtan sunulması fazla fark etmiyor.

Bir sorun, ancak bu kadar minimize edilebilir veya asıl mecrasından saptırılabilir. Ümmetin yetimi vasfını fazlasıyla hak eden bir toplumun tamamını ilgilendiren ve hepsi için iç acıtan, yürek yakan, göz yaşartan, acilen çözüm bekleyen büyük bir sorun sarmalını yani Kürt Sorunu ismiyle tanımlanmış bir sorunu "PKK Sorunu"na indirgeyip muhatap olarak da halkı bir kenara itip zoraki bir temsiliyete zorlayıp PKK`yi almak büyük bir aymazlık ve işgüzarlıktır.

Sorunun çözülmesi adına atılan her türlü adım elbette önemsenir. Eğer sadra şifa bir çözüm getirecekse, sulh ve selamete vesile olacaksa herkesle görüşülebilir. Fakat aksi durumda Nasreddin Hoca`nın fıkrasında olduğu gibi evde kaybedilen bir iğneyi sokakta aramak gülünçlüğüne düşülür.

Bu sorun, yüzyıllarca bir arada kardeşçe yaşamış bir halkın 80 yıllık laik bir zihniyetin inkârıyla başladı. Asimile, yok sayma, katliamlarla devam eden bu sorun tırmandıkça tırmandı. Bu sorunun çözümü tıkanmanın başladığı yerden olmalıdır. Yani bu halkın birebir kendisi muhatap alınarak, sorunun yol açtığı gedikler onların dilinden dinlenerek çözüme giden yollar aranmalıdır.

Acaba, on yılı aşkın bir süredir hükümeti elinde tutan Recep Tayyip Erdoğan kaç milletvekilini Kürt halkının gerçek temsilcileri olan âlimler, seydalar, kanaat önderleri, cemaat imamları, aşiret liderleri, sivil toplum kuruluş yöneticileri, iş kolları başkanları, eğitim öncüleri ile görüşüp istişare etmek için görevlendirdi?

Bugün halk nazarında çözümün işaret levhaları çoktan görülmüşken hala toplumsal strateji uzmanları(!) kelli felli adamların sorunun çözümü için kafa yormaları gerçekten takdire şayan(!) olsa gerek. Yine de bu stratejistlerin işini kolaylaştırsın diye bir ipucu verelim:

Olaya önce Kürt halkının durduğu yerden baksalar...

Zihniyet olarak Kürt halkına ters, hareket tarzı olarak halkın inanışlarıyla örtüşmeyen, neredeyse halkın tamamını bir önderlik(!) kurgusuna kurban etmekten çekinmeyen bir yapıyı muhatap almak, muktedir olamayan Ak Parti iktidarının yangından mal kaçırırcasına sorunu omuzlarından atmaya çalıştığı görülüyor.

Belki de İmralı`nın bulunmaz Hint kumaşı cinsinden birden değere binmesi, "Kaz gelen yerden tavuk esirgememe" meselesi olabilir!

Niye böyle derseniz; Irak ve Suriye açmazında hükümetin Kürt muhaliflere yakın durması tatlı bir başkanlık ve Ortadoğu jandarmalığı olarak biçilen bir kaftan için az bile gelir.