Eşya ve Varlığı, Beşeri Algı ve Hezeyanlarla Asıl Mecrasından Çıkarmak
Değerlerin ters yüz edildiği, kavramların mana derinliğinden uzaklaştığı; kömüre elmas kıymetinin verildiği bir dönemde ve kendi " İslami algısını ve peygamber modeli"ni akıl ve istekleri paralelinde yeniden kurguladığı bir dönemde yaşamak ne kadar zor ve Kur`ani olmayan böylesi kurguların basitliğini, şeytaniliğini ortaya koymak ne kadar da zahmetli... Hani Hadis-i Şerif`te " İmanın elde kor ateş olacağı günler..." deniliyor ya! Allah daha iyi bilir, kanaatimce tam bizi ve çağımızı anlatıyor.
Bu anlattıklarımız "zulüm" kavramının bir nevi açıklamasıdır. Zulüm, eşyayı olması gereken tabiattan uzaklaştırmak, hakikatleri perdeleyerek "mantık, akıl, çağ, gerekler, gelenek, yönetmelik..." gibi izahlara sığınarak asıl mecrasından çıkarmaktır.
Son bir hafta akla ziyan bazı açıklamalara şahit olduk ve yazılar okuduk. Sol mantalitenin tükenmeye yüz tutmuş son örneklerinden İlyas Salman, Silivri`deki Ergenekoncuları aklama adına edepsizce bir kıyasla " Hazret-i Muhammed kalksa dese ki şimdi Atatürkçüyüm, şimdi Silivri`deydi." derken ekranın birinde arz-ı endam eden magazin(dedikodu) gazetecisi Şenay Düdek adlı bayan da " Hem namazımı kılarım, hem de içkimi içerim; kimse bana hesap soramaz!" deyip aklınca akla karayı, günahla sevabı, imanla küfrü aynı potaya koyma mantık körlüğünü sergiledi.
Böylesi ifşaatlar, birer mizansen olup tam kavramlara zulüm çerçevesine oturacak cinstendi.
Hepimizin mağduriyet ve masumiyetini günlerdir takip ettiğimiz Antepli öğrenci Sedanur Ağsu`nun yaşadıkları üzerinden hareketle Haber 7 Sitesi yazarlarından Meryem Aybike Sinan`ın peşi sıra kaleme aldığı iki yazı yine benzer bir mizansen örneğiydi.
Bazı açılardan bu iki yazı üzerine bu yazımız, emsal yazılara da belki bir değerlendirme olur kanaatiyle kaleme alındı.
Bazen düşünürüm; kelimelere yüklenebilecek anlam genişliği, sözcükleri harekete geçirme... mümkünlüğü olmasaydı roller günümüzdeki kadar değiştirilebilir miydi?
Kurt, kuzu görünümüne bürünür mü; zalim, mazlum pozisyonuna çıkar mı; mağdur suçlu sandalyesine oturur muydu?
" Antep`teki Müdürü Asın Gitsin!" başlığıyla yazısına başlayıp bir sürü ahkâm kesen ve toplum mühendisliğine soyunup ahlak dersi vermeye çalışan bayana iki yazısından satır aralarından devşirdiğimiz tespitleriyle samimiyet testine hazır olup olmadığını hatırlatmak istiyoruz.
Yoksa nasılsa zihnimden kaleme akanlardan dolayı bana hesap soracak yok! rahatlığıyla yeni bir "Kırmızı Başlıklı Kız" hikayesinde rolü gereği "Nine masumiyeti sergileyen kurt bakışlı"yı mı oynayacak?
Kendisini ilgili olay hakkında arayıp bilgilendiren aynı okulda görev yapan bir öğretmenmiş ve bu öğretmen de olayı bir güzel anlatmışmış. Peki, zahmet edip de başörtüsüyle derslere giren kızı ve ailesini de gazeteci(!) olma sorumluluğuyla da arayıp dinlediniz mi?
Okul Müdürü, anlattığınız haliyle "görevinin bilincinde, samimi, nazik, karıncayı dahi incitmeyen biriyse" kendisine bir eğitimci olarak aileyi böylesi yanlış ve provakatif(!) adımlar atmaktan alıkoyacak babacan adımları atması için cesaretlendirdiniz mi ya da olayı bir idareci olarak kendilerinden dinlemeyi isteyen bir haber ajansının muhabirlerinin telefonlarına niçin cevap vermediğini sordunuz mu?
Okul müdürü, görevini yapmıştır deyip "Kılık kıyafet yönetmeliği" gereği `Canım böyle giyinmek istedi diyerek sınıfa başörtülü, sakallı veya mini etekli ve kotlu girmesi yasaktır." gerekçesine sığındınız. Peki, Allah`ın emri mi; ben, sen gibi kulların eseri olan yönetmelik mi biz inananlar için uyulmaya daha layıktır?
Yine aynı cümlenin İlahi emir olan örtünme ve Peygamberi bir sünnet olan sakala karşı gizli bir tezyif, alay olmadığını söyleyebilir misiniz?
Yine tüm eksik yürütmelerden ve bakışınızın etkisinde kalarak sonuca ulaştığınız yazınızda "...Aslında yetmez, bu okul müdürünü asalım gitsin!" diyorsun. Peki, duyguları, değerleri, inançları hoyratça küçümsenen, sosyal bir dışlamayla yalnızlaştırılan, yığınlarca sorunları çözümsüz kaldığından artık her şeye boşluğa bakar gibi bakan insanların dramına sebep olanlar için de bir "Adam asma!" kampanyası başlatmayı düşünüyor musun?
"Allah bütün inanan salih kullarını şerli insanların iftira ve fitnelerinden korusun!" diyorsun. Duanıza gönül dolusu bir "Âmin!"le katılıyorum da şunu merak ediyorum:
Amellerin sadece Allah için olması, manasındaki salihliğin aynı zamanda Allah`ın emirlerine teslimiyetle boyun eğme anlamına geldiğini ve inanan bir bayanın örtünme farziyetinin de bu salihlik kapsamında olduğunu biliyor musunuz?
İlk yazınıza gelen haklı tepkilerden rahatınız kaçmış olacak ki "haklı tepkileri" bile "Cahillerle Tartışmaya Girmeyin!" başlıklı yazınızla ustaca(!) minimize etmişsiniz. Peki, şu ayet mealini hiç okudunuz mu?
" Allah, zulme uğrayanlar dışında kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir." (Nisa. 148)
Peki, bu tepkilerde üslupta ölçü kaçmışsa, mazlumiyet öfkesi argo kelimeler olarak yansımışsa ve böylesi ifadeler İlahi dergâhta mazur görülüyorsa bu insanları hala "cahil!" görmekte ısrar edecek misiniz?
"İmam Gazali, İslam`ı anlama, okuma ve yorumlama farklılığı nedeniyle birçok tehdide, şantaja ve ihanete maruz kalmıştır." cümlenizden hareketle böyle büyük bir değer, takvalı bir âlimle özdeşlik kurduğunuz anlaşılıyor. Yoksa siz, İslam`ın düşünce ikliminde büyük bir değersiniz de bizler mi bu, sizi tanıma bahtiyarlığına(!) erişemedik?
Satırlarım, bir cevap verme refleksi ya da cevap alma beklentisiyle kaleme alınmış değildir. Sadece siz ve sizin gibi düşünenlerin şu noktaya gelmesi içindir:
" Eşya, nesne, varlık ve kavramları Allah`ın takdir ettiği fıtri mekânlarından `aklın, nefsin, düşünsel bakışın` ürünü olan beşeri algı ve hezeyanların mekânlarına taşımayın, yeter!"