• DOLAR 34.443
  • EURO 36.402
  • ALTIN 2838.16
  • ...

Dünya insanın yaşaması ve yararlanması için yaratılmış bir yerdir. Dinin amacı ise bu yaşamı düzenlemek, dünyaya düzen ve adalet getirmektir. Allah Teâla insandan yaşadığı dünyayı imar etmesini istemiştir. "O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizden yeryüzünü imar etmenizi istedi". (Hud/61) Bununla beraber Kur'ân-ı Kerim bizleri dünyaya karşı uyarmış ve dünya hayatının fitne olduğunu, oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu ifade etmiştir. Ancak bunu söylerken dünyayı bir köşeye atmayı ve ondan kaçıp uzaklaşmayı istememiştir. Bilakis dünyayı dinin önünde tutmayı, dünyayı dine tercih etmeyi, yani dünyanın asıl amaç haline getirilmesini yasaklamıştır. "Allah'ın sana verdiklerinden ahireti amaçla ve dünyadaki nasibini de unutma" (Kasas/77)

Kur'ân'da hac farzını ifa edenlerle ilgili kimi insanların sadece dünyayı, kiminin ise "Allah`ım bizlere hem dünyada hem de ahirette güzellik ihsan eyle" (Bakara 201) diyerek hem dünyayı hem de ahireti istediği anlatılırken sadece ahirette güzellik isteyen duaya yer vermemiştir. Zira sadece ahireti istemek diye bir durum söz konusu olmayıp İslâm'da da dünyadan kopuk sadece ahiret anlayışı yoktur. Başka bir ayette ise "Allah`ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde, Ticaret ve alışverişin kendilerini Allah'ın zikrinden, namazı ikame etmek ve zekât vermekten alıkoymadığı bir takım adamlar onu bu evlerde sabah akşam tesbih ederler" (Nur/36-37) Bu ayette bahsedilen kişiler ticaret ve alışveriş yaptıkları halde Allah'ın zikrinden uzak durmayanlardır. Zira dünyadan el etek çeken birinin Allah'ın zikrinden uzak olmaması kolaydır. Asıl marifet dünya ile meşgul olduğu halde Allah'ın zikrinden uzaklaşmamaktır. Bunun yanı sıra Kur'an-ı Kerim birçok yerde dinde istikametin, takvanın dünya güzelliğini meydana getireceğini ifade ederek dinin amacının ahiret ile beraber dünya hayatını güzelleştirmek olduğunu ortaya koymuştur. "Kim takva sahibi olursa Allah ona bir çıkış yolu açar ve beklemediği yerden onu rızıklandırır" (Talak/2-3) "Kim benim yoluma tabi olursa ne (dinde) sapıtır ne de (dünyada) mutsuz olur." (Taha/123) "Eğer bu ülkelerin insanları iman edip takva sahibi olsalardı onlara gökyüzü ve yeryüzü bereketlerini açardık". (Araf/96)  Elbette ki iman edip takva sahibi olmak demek ibadetlerle beraber Allah'ın kâinata yerleştirmiş olduğu kurallara göre çalışıp çabalamak demektir.

Sonuç olarak İslam dini dünyayı bırakmayı ve terk etmeyi emretmemiş bilakis dünyayı ele geçirip imar etmeyi emretmiştir. Dolaysıyla böyle bir dinin Müslümanlardan fakir olmayı istemesi, iktisadi ve siyasi güç kazanmaya, teknoloji ve bilime karşı olması beklenemez. Aksine İslam dini Müslümanlardan dünyada güç kazanmayı, Allah'ın nimetlerinden yararlanmayı ve faydalı zenginliği istemiş ancak bu güç ve zenginliğin Allah'ın yeryüzünde kurmayı istediği adalet düzenini sağlamak için kullanılmasını emretmiştir. Zira Allah Teâla, bu adalet düzenini istemeyen kâfirlere karşı elimizden geldiği kadarıyla eğitim, siyaset, medya, ekonomi, teknik, teknoloji dâhil bütün alanlarda güç elde etmemizi isteyerek şöyle buyurmuştur: "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah`ın ve sizin düşmanlarınızı ve daha başka bilmediğiniz fakat Allah`ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez" (Enfal/60)