İnsanın yaratıcısı olan Allah Teala toplumların da yaratıcısıdır. İnsan psikolojisi gibi toplum sosyolojisini de en iyi bilen ve yaratan odur. Dolayısıyla onun gönderdiği İslam dini, insan psikolojisine hitap ettiği gibi toplum sosyolojisine de hitap etmektedir. Zira toplum sosyolojisi Allah Teala'nın topluma yerleştirdiği kurallar ve ilkelerden ibaret olup Sünnetullah'ın (Allah'ın kuralları) bir parçasıdır. İslam'ın sosyolojiye hitap ettiğinin başlıca göstergesi şudur; İslam dini Arap toplumuna geldiğinde Arap toplumunda var olan her şeyi kökünden değiştirmeyip doğru olan adet ve uygulamaları onaylamış, eksik olanlara düzenlemeler getirmiş ve yanlış olanları ise ortadan kaldırmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.' diye buyurarak İslam'ın güzel ahlak hususunda kökten değiştirme yerine eksikleri tamamlama metodunu takip ettiğine işaret etmiştir. Dolayısıyla bir toplumun değişiminde izlenmesi gereken en başarılı metot, kökten değişim metodu yerine var olan güzellikleri onaylayıp eksikleri tamamlama metodudur.

Bunun sonucu olarak İslam halkların diline müdahale etmediği gibi kılık kıyafetlerine de müdahale etmemiştir. Zira Peygamber Efendimiz (S.A.V) gönderildiği toplumun bir parçası olarak onların diliyle konuşmuş ve onlar gibi giyinmiştir. İslam, her ne kadar kılık kıyafet konusunda bazı ilkeler belirlemiş olsa da insanların kendi kültür ve örflerine göre giyinmelerine karşı çıkmamıştır. Zira günümüzde İslam halklarına baktığımızda İslam'ı sonradan kabul etmiş farklı milletlerin -İslam'a göre bazı düzenlemeler yaptıktan sonra- eski kıyafetlerini giymeye devam ettiklerini ve eski kültürlerini tamamen terk etmediklerini görmekteyiz.

Bu bağlamda Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) Hz. Aişe'ye söylediği şu söz manidardır. 'Ey Aişe! Eğer kavmin yeni Müslüman olmuş olmasaydı, Kabe'yi yıkar Hz. İbrahim'in yaptığı esas üzerine tekrar bina ederdim. Çünkü Kureyş Kabe'yi yaparken eksik yapmıştır.' (Sahih-i Müslim) Bu hadiste ifade edildiği gibi Peygamber Efendimiz (S.A.V) eksik yapılan Kabe'nin eski haline getirilmesi gibi önemli bir uygulamayı toplumsal gerekçelerden dolayı terk etmiştir.

İslam hukukuna baktığımızda toplum örfünün birçok konuda esas kabul edildiğini görmekteyiz. Özellikle İslam, borçlar hukuku ve idare hukuku alanlarında temel ilkeleri belirledikten sonra ayrıntıları toplumun yapısı ve örfüne havale etmiştir. Örneğin Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) Araplarda olan bazı alışveriş türlerini düzelttikten sonra onaylaması, halifenin Kureyş'ten olması gerektiğini söylemesi İslam hukukunun bu alanlarda sosyolojik gerekçeleri ne denli göz önünde bulundurduğunu göstermektedir. Hatta İslam'ın çok evlilik ve kölelik meselelerine yaklaşımı hususunda da toplumsal gerekçeleri göz önünde bulundurduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Dolayısıyla Müslümanların İslam'ın topluma hitap eden yönünü ortaya koyarak İslami çalışmalarda bu metodu göz önünde bulundurmaları ve özellikle kökten değişim metodu yerine var olan güzellikleri onaylayıp eksikleri tamamlama metodunu esas almaları kaçınılmazdır. Aksi takdirde toplumun gerçeklerinden uzak bir İslam anlayışı sergileyip bu minvalde İslami çalışma yürütmek İslam'ın topluma hitap etmesinin ve toplum tarafından sahiplenilmesinin önüne geçecektir.