Siyaset Gemisi: Atatürkçülüğün İçi Boşalacak
Fatih Altaylı (Habertürk):
“Kimseyi, “Sen dün Atatürk`ü sevmezdin” diye kızacak, eleştirecek değiliz.
Önemli olan anlaması.
Eminim ki O`nun ne yapmak istediğini herkes anlayıp o doğrultuda yürümeye başlayınca Türkiye`nin bugün sorun dediği şeylerin tamamı çok hızlı biçimde ortadan kalkacaktır.
Büyük kişiliği önünde saygıyla eğilirken, içimden “Geri geleceğini bilsem canımı verirdim” demek geliyor.”
Geri geleceğini bilse canını verirmiş. Geri gelmeyeceğini bildiği için canını vermeye gerek yok. Bu arada “geri gelse” şartı ile söylenen sözlerin “Modern düşünce” ile de “Rasyonalite” ile de bir alakası yok. Beyaz Türklerin tabiri ile “Tipik bir üçüncü dünya insanı refleksi” sadece…
Ya da işte “şark kurnazlığı” gibi bir şey…
Bir de şu iddialı lafa bak!
“O`nun ne yapmak istediğini herkes anlayıp o doğrultuda yürümeye başlayınca Türkiye`nin bugün sorun dediği şeylerin tamamı çok hızlı biçimde ortadan kalkacaktır.”
Öyle jakobenist bir hava var ki, bu cümlede resmen ısırıyor.
Bir defa onun ne yapmak istediğini sen farklı anlıyorsun, ulusalcı farklı anlıyor, muhafazakar farklı anlıyor; ama kendi anladığını dayatma isteğini o kadar belirgin bir şekilde gösteriyorsun ki…
Keza “sorun” konusuna bakışta da aynı durum var.
Mesela başörtüsü yasağı bize göre önemli bir sorundu; ama sana göre serbest olması sorun teşkil ediyordu.
Ahmet Hakan (Hürriyet):
“Milliyetçilere bakıyorum... Ahmet Kaya şarkılarında geçen “Yaman Çelişki” ibaresini kullanıyorlar.
- İçli İslami muhafazakârlar, gizli açık onu dinliyorlar.
- Müzik sitelerinde Ahmet Kaya, rekor üzerine rekor kırıyor.
- Tutukevlerinden “Başım Belada” şarkısının nameleri yükseliyor.
- Gazeteler, onun şarkı sözlerinden uyarlanmış manşetler atıyorlar.
- Çatal bıçak fırlatanlar... Ya utanıyorlar ya da utanıyor gibi yapmak zorunda kalıyorlar.”
Herkesi saydın da Ahmet Hakan, kendi gazeteni, yazarlarını ve eski yayın yönetmenini neden yazmıyorsun?
Mesela senin gazeten Ahmet Kaya için “Vay şerefsiz!” manşeti atmıştı, buna diyeceğin bir şey yok mu? Yine o dönemde senin gazetende yazan Fatih Altaylı, “Parayı veren Ahmet`i alır başlıklı yazısında şu cümleyi kullanmıştı:
“Yalancı haysiyetsizin biridir.
Avantayı nereden buluyorsa ona göre bağırır.
Bugün PKK'nın para dağıttığını görünce PKK'lı, yarın travestiler dağıtsın onlardan.
Siz paradan haber verin Ahmet'e.”
Benzer bir yazıyı da o dönem Hürriyet`in başyazarı olan Oktay Ekşi yazmış.
Hakaret, hakaret, hakaret…
“Ciddiye alsan değmez. Çünkü hançeresinden çıkan sesin ona para kazandırmasından başka, insan olarak hiçbir “artı”sı olmadığı fizyonomisinden akan bir tip.
Ara sıra ekrana yansıyan görüntüleri zaten, türkü söylemeseydi kötü bir bar fedaisi olurdu dedirtiyor.”
O yüzden Ahmet Hakan!
Sen önce kendi evine bak, sonra konuş!
Kadri Gürsel (Cumhuriyet):
“İktidarın Atatürk manevraları üç durumu işaret ediyor.
Birincisi, AKP`nin muhafazakâr ve fakat kendisini bir biçimde Atatürkçü olarak da tanımlayan, Atatürk`e yapılan saldırılara tepkili ve Meral Akşener`in Cumhuriyet değerleriyle barışık olduğunu söyleyen İYİ Parti`sine gidebilecek bir seçmen kesimini elde tutma çabasıdır.
İkincisi ki bu esaslı ve tarihsel niteliktedir; iktidarın ideolojik ve moral bakımdan bitip tükenmiş olmasıyla ilgilidir. Ana akım İslamcılığın mirasını temsil edenler, kuruluşundan beri tahkir ve istihfaf ederek savaştıkları bir sembole şimdi siyasi selametleri için ellerini uzatıyorlar.
Üçüncüsü, bir değerler bütünü olarak Atatürk`ün manevi şahsiyetine dokunurlarken onun önem ve anlamının içini boşaltmak niyetindeler. Çünkü bunu, bildiklerini okumaya devam ederken yapıyorlar, özellikle de eğitimde... Sathi ve demagojikler.”
Kadri Gürsel cezaevinde çok düşünmüş ve önemli yerlere varmış.
Kemalistler özellikle birinci ve üçüncü maddelere dikkat etmeliler. Hele de üçüncü madde…
Muhafazakarların kafasındaki “Atatürk algısı” hiç de Kemalistlerinki gibi olmayacak. Can Dündar`ın deyimiyle “Rakıyı ve sigarayı çok seven” Atatürk yerine 1. Meclis önünde dua eden Atatürk figürü ön plana çıkacak. Ya da muhafazakarlar evlerine kalpaklı Atatürk resmi yerine “Balıkesir hutbesi” tablosu asacaklar.
Anıtkabir`de resmi törenler yerine “Yasin okuma merasimleri” yapılacak ve lağvedilecek “Devlet çok sesli korosu” yerine “Atatürk`e dua oratoryosu” oluşturulacak.
Tabii okullarda da “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk`ten yola çıkarak Erdoğan`ın Avrupa ve Amerika`ya meydan okuyan tavrı anlatılacak.
Önce Erdoğan ile Atatürk resmi yan yana konacak, sonra Erdoğan resmi büyüyüp Atatürk resmi küçülecek.
Laiklik farklı, Cumhuriyetçilik farklı, Devletçilik çok farklı olarak yeniden yorumlanacak.
Yani evet, Kadri Gürsel`in dediği gibi “Atatürkçülüğün içini boşaltacaklar.”
O yüzden…
Kemalistler sevinmek yerine “Atatürk elden gidiyor” diye dövünmeli.
Bir kabus gibi değil mi?
Neyse…
Söylediklerimin çoğunu ciddiye almayabilirsiniz; ama Kemalistlerin bilinçaltı korkularından dolayı psikoloğa gitmeleri konusunda sanırım benimle hemfikirsiniz.
Baskın Oran (t24.com):
“Erdoğan`ın lafzen de olsa “Atatürkçü” kesilmesi ve AKP`yi de yapıvermesi insanları şaşırttı. Referandum raporundan, kamuoyu araştırmalarının olumsuz çıkmasından bahsedildi. 1930 modeli ulus-devletçilere yaranma çabasından bahsedildi.
Bunların hepsi doğru. Yalnız, İmam-Hatip`te İslamcı kültürle büyümüş biri için en azından bunlar kadar önemli bir şey daha olabilir:
Sayılamayacak kadar çok sebeple, özellikle de öz yönetim yönünde sürekli yürüyen bir dünyaya ters gitmek sebebiyle çoğunluğu artık yitiren Erdoğan, Hz. Muhammed`in azınlık olduğu ilk dönemdeki taktiğini uyguluyor gibi.
Bu sayede tekrar çoğunluk olabilirse, ikinci halife Hz. Ömer`in yaptığının Türkiye versiyonunu yapmaya devam edebilecek.”
Uzun bir yazıdan ancak bu kadar alıntı yapabildim.
Baskın Oran`ın “Hz. Muhammed`in azınlık olduğu ilk dönemdeki taktiği” diye söz ettiği şey “Medine vesikası”dır.
Baskın Oran konuya yüzeysel ve ideolojik yaklaşıyor.
Medine vesikasının içeriğinden HDP`li dostları ile teşriki mesai yaptığı dönemde bile haberdar olmamış demek ki. Şöyle bir bakabilseydi maddelerde bir “azınlık” havasının olmadığını, aksine “İslam`ın baskın gücünden” söz edilebileceğini görürdü.
Bir de işin taktik meselesi var tabii.
Elbette bir materyalistten, her adımını vahye göre atan Hz. Muhammed`in yaptıklarını anlamasını beklemiyoruz; ama birçok insanın iman ettiği bir peygamberden söz ettiğini bilmesini istiyoruz. Çünkü sözlerinden şu anlaşılıyor: “Hz. Muhammed azınlık iken uzlaşmacı, çoğunluğa geçince baskıcıdır.”
Ne diyebiliriz ki?..
İdeolojik körlük öyle bir safhada ki, peygamber dönemi hiçbir uygulamayı göremiyor.
Ya da okuduğunu anlayabilmek için profesör olmak yetmiyormuş.
Erdal Şimşek (Milat):
“Olay, 2009 yılında Süleymaniye`de yaşanıyor. Kürt Komünist Partisi`nin kasasındaki 20.000 Dolar civarındaki para çalınır. Komünist Parti Genel Sekreteri Bahaddin Nuri, paranın bulunması için Süleymaniye`nin ünlü muskacılarından Şeyh Lokman`a gider. Şeyh Lokman`dan muska, büyü yaparak yardımını ister.
Olay basına yansır. Komünist başkan, kaybolan para için muskacı şeyhe gitti diye.
Komünist Parti Genel Sekreteri, bu olayın Talabani`nin sosyalist partisi olan YNK tarafından ifşa edildiğini öğrenince, o da bir gerçeği söyler. Der ki, “ben Şeyh Lokman`a gitmeden birkaç gün önce Başbakan Ömer Fettah da benzer bir iş için Şeyh Lokman`a gelmişti.”
Ömer Fettah da mecburen bu ziyareti kabul eder.”
Erdal Şimşek, bu bilgiyi Kürdistanlı bir gazeteciden naklediyor.
Ben de buraya fıkra niyetine aldım; ama aynı zamanda bazen sert söylemler ve görüntülerin arkasında çok farklı şeylerin yaşandığını anlatmak istedim.
Gelelim komünizm ve sosyalizm ile muska arasındaki ilişkiye…
Aslında arada bir ilişki yok; ama farklı coğrafyalarda ideolojileri farklı anlama olaylarına da rastlanabiliyor.
O yüzden her yerde davranışları ideoloji mihengine vurursanız mantıklı sonuçlara ulaşamayabilirsiniz.