Siyaset Gemisi: Erdoğan Selefi, Barzani Siyasi Kürtçü
ERDOĞAN SELEFİ, BARZANİ SİYASİ KÜRTÇÜ
Soner Yalçın (Sözcü):
“Erdoğan'ın “lider” olduğunu hiç düşünmedim.
Strateji bilmiyor. Günübirlik kurnazlığı strateji sanıyor.
Bu nedenle FETÖ'ye teslim oldu.
Bu nedenle “Stratejik Derinlik” diyen Davutoğlu'na teslim oldu.
Bunun sonucu…
İran'a mesafeli durdu…
Esat'a düşman oldu…
Sırf “yönetiminde Şiiler var” diye Irak merkezi hükümetiyle kavga etti.
Kimle dostluk kurdu; Mesut Barzani!
Barzani ile Erdoğan'ı birleştiren “çimento” neydi? Gel de Uğur Mumcu'nun kitabının adını anımsama: “Tarikat-Ticaret- Siyaset.”
Konumuz, tarikat!
Erdoğan da, Barzani de Nakşibendi…
Her ikisi de Nakşibendiliğin Süleymaniyeli Şeyh Halid-i Bağdadi kolunu benimsiyor.
Nakşibendiliğin Hanefi Matüridi çizgisi, Halidi Bağdadi ile değişti, Şafi Eş'ari'lik ile birlikte Selefilik de tarikata hakim olmaya başladı.
Gerek Erdoğan gerekse Barzani'nin “kültürel icraatlarında” Selefi ağırlığını görmek mümkün.”
Soner Yalçın, “bazen” iyi bir araştırmacıdır; ama genellikle meselelere insani ve ahlaki değil de ideolojik olarak yaklaştığı için elde ettiği “malumatı” hesabına geldiği şekilde kullanır.
Kanaatlerine diyeceğimiz bir şey yok, herkes aynı kanaatte olacak diye bir düşünceye de sahip değiliz.
Hatta Erdoğan ile ilgili eleştirilerinin bir kısmına katıldığımızı da söyleyebilirim.
S. Yalçın`a göre “Erdoğan bir lider” olmayabilir elbette; ama S. Yalçın bunu söyledikten sonra önce eleştirilerini sonra da “iyi bir lider” alternatifini ortaya koymalıdır.
Sanırım hepiniz benimle hemfikirsiniz ki, S. Yalçın için lider Kemal Atatürk`tür.
O zaman bir değerlendirme yapalım da S. Yalçın buna cevap versin.
Erdoğan yanlışlar yapıyor ve bundan dolayı da lider değil diyen Yalçın, Atatürk`ün 1920-1938 arası önce beraber çalışıp sonra tasfiye ettiği isimler hakkında ne diyecek?
Yani yanılgılarına…
Buradan “Erdoğan çok iyi lider” sonucuna vardığım anlaşılmasın. Ben sadece çelişkiye dikkati çekmek istiyorum.
Gelelim tarikat meselesine…
İşte bu konuda kelimenin tam manasıyla çuvallamıştır S. Yalçın.
Kendisine tavsiyemiz önce tarihleri sıralayıp biraz toplama çıkarma yapsın.
Mevlana Halid doğduğunda Osmanlı medreselerinde 200 yıldır Taftazani akaidi okutuluyordu ki, kendisi bir Eşari`dir ve yazdığı kitap da bir Maturidi olan Nesefi`ye aittir.
Yani bir Eşari olan Taftazani, bir Maturidi olan Nesefi`nin kitabına şerh yazmış ve bu şerh yüzlerce yıl Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Yani TC kuruluncaya kadar Eşari-Maturidi tartışması yaşanmadı.
Osmanlı`da akaid olarak Taftazani okutuldu; ama mesela hukuk metni olarak hazırlanan Mecelle`de Hanefilik esastır.
Bir de “Selefilik” meselesi var ki, eğer kasıt yoksa cehaletin dibine vurmaktadır S. Yalçın.
İki İslami ekol olan Selefilik ve Tasavvuf hiçbir dönem uzlaşmamış ve birbirlerine karşı çok sert bir dil kullanmışlardır.
Bize göre “Selef” ilk dönem İslami uygulamayı yansıttığı, Tasavvuf ise İslam`ın manevi boyutunu çokça vurguladığı için kıymetlidir.
Son dönemlerde gündeme getirilen “Selefi Tasavvuf” teorileri tümüyle “Siyasi proje” kapsamındadır. Yani aslında ortada ne “Selefilik” ne de “Tasavvuf” kalmaktadır.
Hatta şöyle bir iddia vardır ki, S. Yalçın`a küçük dilini yutturabilir ve “selefi” eleştirilerini terk ettirebilir:
Cumhuriyetin ilk yıllarında Tasavvuf gruplarından kurtulmak isteyen Mustafa Kemal ve arkadaşlarının “Modernist-Selefi” zihniyete sahip bazı kişilerle işbirliği yaptıkları iddia edilmektedir.
Mevlana Halid`i “Selefilik” ile beraber zikretmek ise, Aziz Nesin`i “Namaz-Oruç”la beraber zikretmek kadar abestir.
Not: Bilerek S. Yalçın yerine A. Nesin dedim. Şimdi S. Yalçın da İsmet İnönü`nün “Tek başına Cuma namazı kıldığı” gibi “Gizlice namaz kıldığını” söylese diyecek bir şey bulamam. A. Nesin ise tescilli bir ateist idi.
Kurtuluş Tayiz (Akşam):
“Türkiye, daha düne kadar Kuzey Irak`ın merkezi hükümetten ayrılma isteğini “Irak`ın bir iç meselesi” olarak değerlendiriyordu. Bunun sebebi, Barzani`nin Türkiye karşıtı değil, Türkiye ile aynı siyasi çerçevenin içinde yer alıyor olmasıydı.
Bunu ciddi bir sorun olarak algılayan Pentagon, Erbil`i PKK, Goran Hareketi, Talabani`nin KYB`si ve diğer yerel gruplar üzerinden sıkıştırınca Barzani, çareyi Ankara`ya sırt çevirmekte ve Küreselci çetenin “Kürdistan projesi”ne angaje olmakta buldu.
Ankara, Barzani`nin saf değiştirerek Türkiye karşıtı planlara dahil olduğu için bugünkü sert tavrı aldı. Tartışmayı “Kürtlerin devlet kurmaya hakkı yok mu” dairesi içinde tutmaya çalışanların gizlemeye çalıştığı gerçek de budur; her şey gözler önünde cereyan ediyor, kimse devleti aptal yerine koymasın.”
Peh peh peh…
Adama bir de “usta gazeteci”, “iyi analizci” diyorlar ya gel de kahrolma!
Neymiş efendim!
“Pentagon, Erbil`i PKK, Goran Hareketi, Talabani`nin KYB`si ve diğer yerel gruplar üzerinden sıkıştırınca…”
Erbil`i sıkıştıran Goran ve “diğer gruplar”ın İran etkisiyle hareket ettiğini dünya alem biliyorken, K. Tayiz farklı bir şey söylüyor.
Erbil, Ankara`yı saf dışı edip “Küreselci çetenin” Türkiye karşıtı planlarına dahil olmuş…
Bunu diyor Tayiz ve bununla da yetinmeyip “Kimse devleti aptal yerine koymasın” diye etrafa gözdağı veriyor.
Bu arada biz “devletin adamı” olarak Cem Küçük`ün şehadetiyle Hüseyin Gülerce`yi biliyorduk, Tayiz`den haberimiz yoktu.
Yalçın Akdoğan (Star):
“Siyasi Kürtçülük kavmiyetçiliği ve ırk üstünlüğünü esas alır, ayrılıkçılık temelinde hareket eder. Barzani`nin siyasi Kürtçülüğü Kuzey Irak`taki diğer etnik ve mezhebi unsurları yok sayan ve baskılayan dayatmacı bir yönetim ortaya çıkarmıştır. İşgal edilen tartışmalı bölgeler, demografik yapısı değiştirilen iller, iradesi hiçe sayılan etnik gruplar… Barzani yönetiminin etnik milliyetçiliği esas alan yönetimi oldubittiler üzerinden toplumsal zenginliğini budamak, tüm farklılıklar üzerinde metazori bir hâkimiyet kurmak istemektedir.
Siyasi Kürtçülüğün ortaya koyduğu siyasi model daha işin başında tek tipçi ve baskıcı ulus devlet totaliterizmine dönüşmüştür.”
Baştan başa çelişki olan bir metnin değerlendirmesi nasıl yapılabilir ki…?
Barzani`nin avukatlığı bana kalmamış; ama Y. Akdoğan adındaki “siyaset bilimi uzmanı” beyefendi “kavmiyetçiliği ve ırk üstünlüğünü esas alan siyasi kürtçülük” ideolojisini benimsediğini iddia ettiği Mesut Barzani`nin bu tutumuna bir tek örnek gösterebilir mi?
Bu ifadelerde insaf ve adaletin zerresi yok!
Hayır, Barzani`yi bir tarafa bıraktık Kürtlerin “üstün ırk” olduğunu söyleyen bir tek kişi bile gösteremez Y. Akdoğan, çünkü “Ezilen ulus milliyetçiliğinde” üstün ırk fikrinin ortaya çıkması sosyal bilimlerin tümüne aykırıdır.
Bunu bir tarafa bırakalım bir de arşivlerde ortaya çıkan çelişkiler…
Bakın Y. Akdoğan daha önce Barzani için ne demiş:
“Köklü ve etkili bir aileden gelen Mesut Barzani, Kürtler üzerinde yüksek güven katsayısına sahiptir. Türkiye medyasının önemli bir kısmı bugüne kadar Barzani`yi ‘aşiret reisi` şeklindeki tanımlarla küçümseyen veya ‘büyük Kürdistan` türü romantik çıkışlarını öne çıkararak tehdit olarak yansıtan bir tavra sahip oldu.” (20 Nisan 2012, Star Gazetesi)
Akdoğan, Kasım 2013`te Twitter hesabından Devlet Bahçeli`ye şöyle cevap vermişti:
"Bahçeli Başbakan'a hain, Baydemir'e şeytan, Perwer'e soysuz, Barzani'ye alçak, Kaya'ya terörist demiş. Hakaret, terbiye ve zihniyet sorunudur. Ar damarını çatlatan, insaf ölçülerini yerle bir eden, her türlü ahlak ölçüsünü anlamsızlaştıran bu üslup, ciddi şekilde ıslaha muhtaçtır. İnsanların soyu sopuyla uğraşmanın, etnik ayrımcılık ve kafatasçılık yapmanın, tehdit ve hakaret savurmanın, tektipçi dayatmanın adı faşizmdir. "
İşte Y. Akdoğan`ın bu tespitine sonuna kadar katılıyorum.
Nuh Albayrak (Star):
“Anlayacağınız Barzani, kendisine verilen sufle doğrultusunda hareket eden bir kukladır.
Elbette ortada Kürtlere özgürlük filan yok.
Tam aksine Kürtler de “Kürdistan” hayalleri de, İsrail için feda ediliyor.
Zaten “Büyük Kürdistan” sadece “Büyük İsrail”in 'Truva Atı'dır.
60 yıl önce Filistin'de tezgahlanan oyun şimdi bütün Ortadoğu`ya yayılmak isteniyor. (…)
Türkiye bu Haçlı taarruzunu da boşa çıkaracaktır.
Bu musibet, çok özlediğimiz milli bütünlüğe vesile olacak, İran işbirliği kabiliyetimizi arttıracaktır.
Kuzey Irak'ta bir Haçlı operasyonunun startı verilmiştir. Bu bağımsızlık masalının halkta hiçbir karşılığı yoktur.
Kimse “Evet” oylarından filan bahsetmesin. Biz o yollardan yıllar önce geçtik, iyi biliyoruz.
Irak Kürtlerinin çoğu, Barzani'nin ihanet ettiğini düşünüyor ve en küçük karmaşada Türkiye'ye gelmek istiyor.”
Şimdi siz “Bu komik metni neden buraya aldın?” diye soruyorsunuz; ama biraz sabredin.
Filistin-Kürdistan karşılaştırmasına bakalım önce…
“60 yıl önce Filistin'de tezgahlanan oyun şimdi bütün Ortadoğu`ya yayılmak isteniyor”
Evet, Nuh Bey!
Bir defa 60 yıl önce değil 70 yıl olacak, çünkü İsrail devleti Mayıs 1948`de ilan edildi. Ve Mart 1949`da israil`i ilk tanıyan Müslüman ülke Türkiye oldu.
Yahudiler dünyanın birçok yerinden gelip Filistin`e yerleştiler o yüzden işgalciydiler; ama Kürtler zaten buralardaydı, başka yerden gelmediler.
Tabii Nuh Albayrak`ın böyle “küçük” ayrıntılara ayıracak zamanı yok!
Ama şu sözleri beni şok etti:
“Kimse “Evet” oylarından filan bahsetmesin. Biz o yollardan yıllar önce geçtik, iyi biliyoruz.”
Ne demek “biz o yollardan yıllar önce geçtik”?
“Evet` oylarının nasıl yüksek çıkarılacağını biz iyi biliyoruz” mu demek istedi?
Başka bir şey anlayan varsa bana yardımcı olsun.