• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

15 Temmuz darbe girişimi davasının en önemli ayaklarından biri olan Akıncı Hava Üssü davasında yargılananlardan Nurettin Oruç, film yapımcısı olduğunu, o gün oraya hayvancılık belgeseli çekmeye gittiğini söylemiş.

Hava üssünün çevresi çok verimli olmalı.

Daha önce de birileri arazi bakmaya gittiğini söylemişti.

N. Oruç`un bir film şirketinde 2500 tl maaşla çalışan biri olduğu gerçeğini bir tarafa bırakıp “film çekme” meselesine daha etraflıca bakalım diyorum.

Hani bazı yapımlar için “Hayatı anlatan film” derler ya, işin aslı 15 Temmuz girişimi de farklı kategorilerde bir “gerçek hayattan alınma film” özelliği taşıyordu. Halk bu filmi heyecan, coşku ve tedirginlikle izledi ve yaşadı. Kimi sahneler insanları ağlattı.

Peki ya darbeciler…

Acaba darbeciler nasıl bir filmi yaşadılar?

Belki de olaya bir tek film olarak değil de her bölümü farklı kategoride değerlendirilmesi gereken bir “seri film” olarak bakabiliriz.

Mesela sürecin tümü aksiyon öğeleri barındırdığı için her kategorinin yanına “aksiyon” diye yazabiliriz.

Bir de meseleyi epey geriden almak gerekecek filmin tam anlaşılabilmesi için.

Dersane krizinin yaşandığı dönem belirsizlikler ve gelgitler yoğunluktaydı. Karakterler sosyal medyada farklı yüz ve özellikleriyle kendini gösteriyordu. Ortada çok kişiliklerin yaşandığı “psikolojik” bir hava ve “gizem” vardı.

17-25 Aralık tam bir “macera” idi. Senaristlere göre sonu belli olduğu için “gizem” barındırmıyordu; ama bol “aksiyon” içeriyordu.

Pensilvanya`dan beddua seansları başlayınca yer yer “fantastik” öğeler içeren, bazen pandomim havasında bir film ve çok sayıda taklitleri doldurdu piyasayı.

Ve 15 Temmuz gecesi…

Aksiyonun, polisiyenin, suç ve casusluk kategorilerinin aynı anda yer bulduğu, savaş ve dehşet görüntülerinin +bilmemkaç olduğu “uzun metrajlı” bir film… yer yer gerilim ve korku öğelerini de barındıran filmin bazı bölümleri “dini” kategorisinde de değerlendirilebilirdi.

Tankların egzoz kısmına sıkıştırılan gömleklerle durdurulduğu, yakalanan anlı şanlı paşaların don-fanila yan yana dizilmesi biraz “komedi” biraz da trajedi havası verdi.

Gözaltılar ve kaba dayaklar tabii ki, çok meşhur örnekleri olan “sorgu” filmlerini hatırlattı.

İlk duruşmalar, verilen mesajlar, “yıkılmadım ayaktayım” pozları biraz arabesk biraz “hapishane romantizmi” havası veriyordu.

Mahkemelerde “bilmiyorum, hatırlamıyorum, orada değildim” ifadeleri filmin ciddi “politik” bir özellik kazanmasını engelledi.

Ve “tek tip elbiselerin” konuşulduğu bir süreç…

Mahkemelerde istenen cezalar, tek tip elbise ve yavaş yavaş bir “dram”a doğru giden filmin sonları…

Gelelim “hayvancılık belegeseli”ne…

Orada “vahşi doğada yaşayan hayvanlar” olmadığına göre koyun ve ineklerle ilgili olmalı bu belgesel.

Bu arada mahkemelerde soruldu mu bilmiyorum, acaba hayvanların “hava üssü”nün yanında olmasının sütlerine bir etkisinin olup olmadığı konusu da var mıymış belgeselde?

 

6-8 EKİM VE HDP

HDP eski sözcüsü Ayhan Bilgen mahkeme karşısında ifade vermiş. İfadesinde Kobani bahanesiyle 6-8 Ekim tarihlerinde meydana gelen olaylardan da söz eden Bilgen şunları söylemiş:  "6- 8 Ekim'de bu ülkede bir iç savaş denemesi yapılmıştır. Bu çatışmalarda kimin ne kadar rolü olduğu araştırılmalıdır."

Evet, bir iç savaş denemesi yapıldığı konusunda herkes hemfikir; ama kimse suçu üstlenmek istemiyor. Ayhan Bilgen de malum şartlardan yola çıkarak 6-8 Ekimde yaşananlardan FETÖ yapılanmasının suçlu olduğunu ima etmeye çalışıyor.

Olayların engellenmemesinde, kimi yerlerde büyütülmesinde FETÖ`nün rolü olabilir; ama kimse başlangıçta yaşananları unutturamaz.

Mehmet Öcalan`ın İmralı görüşmesinden sonra verdiği mesajın ne anlama geldiğini herkes anladı.

Zübeyde Zümrüt, Diyarbakır`da Işid`e destek veren derneklerin olduğunu söyledi, Öcalan da mesajında “her yerde Işid ile mücadele” edileceğini duyurdu.

HDP MYK`sının yaptığı açıklama da şöyleydi: “Kobani`de yaşanan katliam girişimine karşı 7`den 70`e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yer Kobani`dir”

Olayların Kürt bölgelerinde başlaması ve kısa sürede tüm Türkiye`ye yayılmasında bu mesajın etkisi yok mu? Sokak, alan tutma, harekete geçme ve Işid ile mücadele…

Sonrası mı?

Bu coğrafyanın görmediği vahşi cinayetler, sakalından dolayı katledilenler, yakılan, bombalanan dernekler, parti temsilcilikleri, iş yerleri… İtfaiyelerin yangın söndürmeye gitmesine izin vermeyen HDP belediyeleri…

Ama yine de Ayhan Bilgen`e katılıyoruz. Bu olaylarda kimin rolü olduğu araştırılmalıdır. Mesele bizim bildiğimizden daha geniş kapsamlı da olabilir.