• DOLAR 34.61
  • EURO 36.687
  • ALTIN 2918.2
  • ...

Avrupa basını da siyasileri de referandum öncesi ve sonrası tavırlarında net bir şekilde taraflarını belli ettiler.

Kimileri “kaygılıyız” diyerek rahatsızlığını dile getirdi, kimileri de “tavsiyede bulunma” adına “aba altında sopa gösterme” anlamına gelen buyurgan bir dil kullandı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye`deki Anayasa referandumu ile ilgili yaptığı açıklamada ikinci grupta olduğunu gösterdi:

"Referandumda alınan yakın sonuç Türk toplumunun ne kadar bölünmüş olduğunu gösteriyor. Bu durum Türk hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için büyük sorumluluk anlamına geliyor. Alman hükümeti, Türk hükümetinin tüm siyasi ve sosyal gruplarla saygılı bir diyalog arayışında olmasını bekliyor. "

“Açıklama yapar, ne olmuş?” diyorsanız size diyecek bir şeyim olmaz.

Emperyalizmi içselleştirmişsiniz, diye düşünürüm.

Neden mi? İzah edeyim.

Siz hiç Türkiye`den bir siyasetçinin Alman seçimleri ve orada çıkan sonuçlar üzerinden böyle bir değerlendirme yaptığını gördünüz mü? Hiç sanmıyorum.

“Avrupa Birliği müzakere sürecinden dolayı kendinde bu hakkı buluyor” diyorsanız buna da bir cevabımız var.

Almanya neden İngiltere`nin AB`den ayrılması için yapılan Brexit referandumuna bu ölçekte bir tepki göstermedi?

Öyle ya Bayan Merkel “Referandumdan alınan yakın sonuç” diyor. Hadi kıyaslayalım.

Türkiye`de “Evet” oranı % 51,4 iken “Hayır” oranı % 48,6 çıktı.

İngiltere`de “Evet” oranı % 51,8 olurken “Hayır” ise % 48,2 çıktı.

Aradaki fark Türkiye`de 1 milyon 300 bin iken İngiltere`de 527 bin.

Şimdi sorumuzu bir daha soralım.

Bayan Merkel, kendilerini “doğrudan” ilgilendiren bir referandumda çıkan “yakın sonuç”lar üzerinden değil de “dolaylı” ilgilendiren bir konuda çıkan sonuçlar üzerinden “parmak sallama” hakkını nereden buluyor?

Cevabı siz verin.

***

MEYDAN BOŞ KALINCA..

Kemal Kılıçdaroğlu, referandum sonuçlandıktan sonra önce bir şaşkınlık yaşadı sonra ortalığı velveleye vererek kendisinin parti içindeki konumunun sorgulanmasını önlemeye gayret etti.

Aslında başarılı da oldu.

Başarılı oldu olmasına; ama kullandığı dil tehlikeliydi.

Açık söylemek lazımsa aşağıya aldığım sözlerin kime ait olduğunu bilmesem ilk aklıma gelen isimler ya S. Demirtaş ya da S. S Önder olurdu.

Bakın ne diyor Kılıçdaroğlu:

"Hiç bir zaman ne inanç ayrımı ne de kimlik ayrımı yapmadık. Anayasası askıya alınmış bir devlet var, parlamentosu yürütmenin baskısı altında, yargı yürütmenin kontrolü altında. Dolayısıyla bu süreç biraz daha hızlanarak giderse halkın direnme hakkı ortaya çıkacaktır."

Ne demek halkın direnme hakkı?...

Bu düpedüz bir kaos ve kalkışma çağrısıdır ki, biz daha önceden Demirtaş`ın yaptığı çağrıyı ve 6-8 Ekim vahşetini hatırladığımızdan dolayı bunu ürpertici bulduk.

Kılıçdaroğlu böyle deyince vekilleri biraz daha ileri gittiler.

CHP İstanbul milletvekili Aykut Erdoğdu şunu söyledi:

Gerekirse sokak sokak direnişe geçeriz. Bize nasıl müdahale ediyorsanız biz de öyle müdahale ederiz. Hepinizi uyarıyorum. Biz Kuvayi Milliyeyiz. Bu ülkeyi, bu dünyayı size dar ederiz.”

Bu ne demek biliyorsunuz değil mi?

Yakıp yıkanların, Vandalların ortaya çıkması ve hatta kan dökülmesi durumunda Kılıçdaroğlu bunun hesabını nasıl verecek?

Mesele meydanı boş bulup da bundan siyasi rant elde etmek midir?

Yoksa…

Demirtaş`ın yokluğunda birileri farklı bir görevlendirme mi yaptı?

Kılıçdaroğlu, liderliği tartışılmasın diye böyle bir yola başvuruyorsa bunun sonucu hiç ummadığı gibi olabilir, benden söylemesi.

Yüzde 25`lik oya rağmen yüzde 48`i sahiplenmek ve onlar adına kaos çağrısı yapmak kişiyi yüzde 25`ten de edebilir, hatta “siyasi mevta” olmaya kadar götürebilir.