• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Aslında İslami çalışmalar hedef alınmadan önce, PKK çok sayıda kendisine muhalif olan milliyetçi ve sol düşüncedeki Kürt şahsiyeti hedef almış ve infaz etmişti. Bu konuda yazılmış çok sayıda kitap ve makale mevcuttur. Dönemin halen yaşayan tanıkları çok iyi biliyor ki PKK’nin infazlarından, tehdit ve baskılarından dolayı çok sayıda Kürt hareketi tasfiye edildi, kimi yönetici ve üyeleri ülke dışına kaçmak zorunda kaldı.

Çok detaya girmeden sadece 12 Eylül 1980 darbesi öncesi PKK tarafından öldürülenlerden bir kısmını alalım buraya:

“1) Mustafa Çamlıbel: Kürdistan’da PKK’nın katlettiği ilk yurtsever Ağrı’da Özgürlük Yolu yandaşı Mustafa Çamlıbel’dir.

1974 yılından sonra, Kürt örgütleri Kürdistan’ın tümünden olmazsa da belirli kentlerinde örgütlü ve etkin bir konumdaydılar. Özgürlük Yolu da Ağrı’da etkin olan Kürt sol örgütlerinden biriydi. PKK, Ağrı’da kitleyi ve Özgürlük Yolu taraftarlarını sindirerek, Ağrı’ya egemen olmak istediği için o sevimli genç insanı öldürdü.

2) Haki Karer: PKK, Kürt ulusal örgütlerinin güçlü olmadığı alanlarda örgütlenmek istiyordu.

Kürt örgütlerinden Têkoşîn Gaziantep’te güçlü ve örgütlü konumdaydı. Gaziantep’te örgütlenmesi için, Têkoşîn’i sindirmesi ve bunun içinde provokasyonlar yapması gerekirdi. Bu yaptığı provokasyonlar sonucu, kendi içinde de muhalefetten de kurtulmak istediği Haki Karer’i de kurbanlık kuzu haline getirdi. Bir düşünceye göre, Haki Karer’i yaraladı ve daha sonra hastanede öldürdü. Ya da Têkoşînle çatışmada Haki Karer yaralandı, hastanede de PKK tarafından öldürüldü.

3) Mehmet Uzun ve Ali Kınacık: Haki Karer’in öldürülmesi gerekçe gösterilerek, Têkoşînî Antep’te tasfiye etmek için öldürülen Kürt yurtseverlerdir.

4) Ferit Uzun: Dengê Kawa lideri ve PKK tarafından 22 Kasım 1978 yılında Siverek’te katledildi.

Ferit Uzun’dan sonra Kurtalan ve diğer kentlerde de başka Dengê Kawa taraftarı ve kadroları katledildi.

5) Mehmet Çakmak: TKP’nin Kürdistan’daki örgütlenmesinin önde gelen önder unsurlarından biriydi. PKK, bütün diğer sol ve Kürt örgütleri gibi TKP’yi de düşman ilân etti. Bu nedenle, Diyarbakır’da TKP’lilere ait kitapevi basılarak Mehmet Çakmak katledildi. Arkadaşı Liceli Ömer Ağın da felç oldu.

6) Beş Parçacıların katledilmesi: PKK, Kürdistan’ının beş parça olduğunu savunan, Kürdistan’ın bağımsız ve bileşik devlet yapısını amaç edinen Beş Parçacı Grubu kendisine rakip gördüğünden, Beş Parçacıların tüm yönetimini ajan ilân ederek, çoğunu katletti.

7) Abdullah Irmak: Rizgarî ve Komal’ın Kızıltepe’deki yöneticilerinden biriydi. Komal Yayınevi’nde otururken PKK’nın plânlı saldırısı ile karşı-karşıya kaldı. Ağır yaralandı. Ölümden kurtuldu.

8) Zabit Kaplan: Şivan Hareketi’nin Diyarbakır Çermik Kazasının yöneticilerinden biriydi. PKK tarafından katledildi.

9) PKK, KUK’u Kürdistan’da kendisi için engel gördüğünden savaş açtı. PKK’nın bu saldırılarında, Abdulvahap Akman (Nusaybin), Mehmet Akagündüz (Suruç), Kerim Hamidanoğlu (Siverek), Sıdık Matzar (Derik), Abdulkadir Umur (Derik), Ziver Kaya (Nusaybin), Şeyhmus Kaya (Nusaybin), Mahmut Zıngırtlı (Derik), Neytullah Özgen (Derik)Murat Yalçın (Ömerli), Bekir Öztürk (Kızıltepe), Cemil Onur (Gercüş), Cemil Çakır (Nusaybin), Resul (Eruh), Abdurrahman Aslan (Nusaybin), Sadık Özen (Nusaybin), Mahmut Karahan (Şêxêreş), M. Selim Aslan (Kızıltepe), Ubeyit Sana (Lice Serdê), tespit edebildiğim öldürülen kişilerdir.”  (https://burakeklik.wordpress.com/2012/11/10/pkknin-12-eylul-oncesi-oldurdugu-devrimciler/)

12 Eylül öncesinde gerçekleştirdiği infazlarla Kürt sol hareketleri tasfiye eden PKK, darbenin gerçekleşmesiyle de kendini alanın tek sahibi olarak görmeye başladı. Cunta rejiminin zindanlarda gerçekleştirdiği işkenceler ve infazlar, dağılan Kürt örgütlerinin mensuplarının ayakta kalan tek hareket olan PKK’de toplanmasına neden oldu. Silahlı mücadele ile devrim hayali kuran Kürt solcular, PKK içerisindeki tek adamcı faşist yapılanma karşısında şoka uğradılar. Tepki gösterenler de süreç içerisinde “hain” diye suçlandılar, “objektif ajan” diye suçlandılar, “yozlaşmış” diye suçlandılar ve birer birer infaz edildiler. Selim Çürükkaya, “Aponun Ayetleri” kitabında bu konuda çok sayıda örnek anlatıyor. Hasan Yıldız, “Muhatapsız Savaş Muhatapsız Barış” isimli eserinde şunları yazıyor: “PKK kurulduğu günden itibaren Kürt ve Türk soluna karşı cephe aldı. Onları ‘Kemalist’, ‘Oportünist’ ve ‘İşbirlikçi Kürt solu’ olarak niteledi. Bu gruplara karşı ‘Kürdistan’da zorun rolü’ teorisinde hareket edilerek saldırılar yapıldı. Yüzlerce insan öldürüldü.” (S,104) Aynı eserde “Köy korucularına” karşı yapılan saldırılarda öldürülen korucu sayısının 78 olduğu, buna karşılık aynı saldırılarda 640 sivilin öldürüldüğü belirtiliyor. (s,99)

Hasan Yıldız, ‘1985 yılında bizzat Öcalan tarafından kaleme alınan bir talimattan’ söz ediyor ve maddeleri olduğu gibi yazıyor:

“1-Halktan erzak ve para toplayın. Vermek istemeyenlerden ceza olarak daha fazlasını alın.

2-Her köyde bir adam vurun, şiddet temelinde gelişmeliyiz.

3-Evlere, silahlı gündüz gözüyle girin. Aileler ya PKK’den ya da düşmandan yana tavır almak zorundalar. Ara yol bırakmayın. PKK’ye karşı olanları köy meydanında cezalandırın.

4-Peşmerge toplayın. Gelmek istemeyenleri zorla getirin, direnen olursa öldürün. Gelmeyenler ajan, provokatördürler.

5-Sosyal şoven ve burjuva milliyetçi hareketlerden faaliyet yürütenleri görürseniz bize danışmadan vurun. Bu konuda tam yetkiye sahipsiniz. Bunlara yaşam hakkı tanımayın.” (s,101)

KİM BAŞLATTI?

1990’lara gelindiğinde Türkiye içerisinde rant paylaşımında anlaşamayan derin yapıların ve istihbarat gruplarının çekişmesi vardı. PKK’nin köy baskınlarına karşı koruculuk sistemi geliştirilmişti ve PKK de koruculara ve ailelerine yönelik korkunç katliamlar gerçekleştiriyordu. Zaman geçtikçe polis ve asker de tecrübe kazanıyor, kuralları ve yasaları bir tarafa bırakıp “örgüt tarzı” bir mücadeleye girişiyordu. Hatta “rutin dışı” kimi uygulamaların o dönemde “kurumsallık kazanmaya başladığını” söyleyebiliriz.

Konuyu detaylandırmadan iddiaları aktarmaya devam edelim…

 “Kurdistan’da 1990’lı yılların başı, halk serhildanlarının gelişip yaygınlaştığı yıllardır. Ve bu tarihten itibaren de yurtsever Kürtlere karşı silahlı, satırlı saldırılar başlıyor. Bu saldırılar, stratejik projenin bir gereği olarak Türk Gladyosu eliyle devşirilmiş, “Kürt kökenli, Kürt asıllı” çeteleşmiş hainler üzerinden gerçekleştiriliyor. Saldırılar öyle ahlaksızca, öyle hain ve canice yapılıyor ki, sorgulamalara yol açıyor. Toplum içerisindeki en saygın, en dürüst insanların katledilmeleri vicdani sorgulamalara yol açıyor. İç çatışmalarının önemli nedenlerinden biri, İlim/Hizbullah denilen hain grubun Kürt yurtseverlerine düşmanın istemlerine uygun sınırsız yönelme siyasetine itiraz etmeleriyle de ilgilidir. Özcesi ayrışma, ya da guruplaşma, devletle ilişkiler noktasındadır. Bu ajan ve kontra faaliyetin itirazla karşılanmaya başlanması, Hüseyin Velioğlu grubunun bu kişileri de en vahşice yöntemlerle katletmesini beraberinde getirecektir.” 

İddia edildiği gibi 90’lı yıllar gerçekten de “serhildanların gelişip yaygınlaştığı” yıllar mıydı?

Aslında “serhildan” dedikleri şey, halkı zorla sokaklara dökmeleriydi. Özellikle 91 Nevruzunda Cizre ve Nusaybin’de halkı sokağa süren örgüt, polisin “dağılın” uyarıları ve ateş açması karşısında halkın arasından polise ateş açarak olayların büyümesine ve polisin kontrolsüzce ateş açmasıyla can kayıplarının artmasına neden oldular. Nusaybin’de olayın canlı tanıklarından biri polisten kaçan bazı kişilerin PKK militanları tarafından vurulduğuna şahit olduğunu ifade etmişti.

Gelelim Hizbullah ile olan çatışmalara…

Bu çatışmaları kimin başlattığına dair çok da şüphe yok. PKK’nin sol Kürd örgütleri infaz ve tehditlerle tasfiye etmesinden sonra dindar halka ve aşiretlere yönelik tehditleri başladı. Çok sayıda kişi öncelikle kırsalı terk edip kentlere göç etti; ama kısa sürede kent merkezlerinde de tehditlerle yüz yüze kaldılar.

PKK’nin Hizbullah’ı hedef alması da bu süreçte başladı.

“Savunmalar” isimli kitapta Hizbullah yöneticilerinden Cemal Tutar, PKK saldırılarına uzun süre karşılık vermediklerini, bu arada çatışma olmasın diye aracılarla örgüte mesajlar gönderdiklerini ifade ediyor. Cemal Tutar, mahkemede yaptığı “siyasi savunmada” PKK’nin birçok yerde kendilerine yakın olan kişilere yönelik saldırılar gerçekleştirdiğini, çok sayıda kişiyi öldürdüğünü, buna bir süre karşılık verilmediğini belirtip PKK’nin “çatışmalar büyümesin” yönündeki çağrılara şu karşılığı verdiğini ifade ediyor:

“1– Ya Partiye teslim olacaksınız, onun emirlerini kabul edeceksiniz, o ne derse onu yapacaksınız.

2– Böyle yapmadığınız takdirde bölgeden gideceksiniz. Yani buraları terk edeceksiniz.

3– Bu ikisini de yapmazsanız hepiniz öldürüleceksiniz.” (Savunmalar,238)

Cemal Tutar, savunmasında bazı isimler de vererek meselenin şahitlerinin bulunduğunu belirtiyor:

“Şu an mecliste DTP Milletvekili olan Hasip Kaplan’ın; İdil’de Sabri ve Hayriye Karaaslan’ın şehadetinden sonra birçok yerde PKK’nin bu işi başlatmakla kendisine zarar verdiği yönünde eleştirel konuşmalarda bulunduğunu biliyoruz. Ne yazık ki o da bugün bunları doğrulama cesaretini gösteremeyecek durumdadır.

12 Eylül’den sonra yıllarca cezaevinde kalan Aslan D. isimli Nusaybinli şahıs, PKK’nin militanlarından birisiydi ve Nusaybin’de mesajlarımızı PKK’ye iletiyordu. PKK’den müspet cevap alamayınca; “Ben onların haksız olduğunu ve size yönelik ithamların da yalan olduğunu biliyorum. Ancak yapabileceğim bir şey yoktur” demiştir.” (Savunmalar, 230)

Devam edecek…