• DOLAR 34.49
  • EURO 36.453
  • ALTIN 2956.093
  • ...

Her seçim sonrasında benzer şeyler yaşanır.

Biraz genelleme biraz da son seçim özelinde taraflar ile ilgili söyleyeceklerimizi anlayışınıza sunalım istiyoruz.

Kazananlar nasıl kazandıklarını, ne kadar çalıştıklarını anlatır, halkın seçimine saygı gösterilmesini dile getirirler.

Bu hemen her zaman aynıdır.

Kaybedenler ise birkaç bölüme ayrılır.

Bir kısmı sürecin, yaşananların, rakamların etrafında dolanarak “aslında kaybetmediklerini” ifade ederler.

Kaybı en derinden yaşayanlar ise şişenin dibine vurmuş olmalılar ki, maskelerini düşürür, ağızlardaki baklayı atar, halkı aşağılar, nefret kusarlar.

Kaybedenlerle beraber hareket eden; ama aslında muhalif olup fırsat kollayanlar ise “kaybedenlerin çekilmesi gerektiğinden “değişim” ihtiyacından dem vururlar.

İşte CHP’de buna benzer bir süreç yaşanıyor.

Kılıçdaroğlu ve ona çalışan kimi “uzman kılıklı” stratejistler, seçim sonuçlarının başarısızlık olmadığını, AK Parti’nin oylarında düşüş sağladıkları için başarılı olduklarını iddia ettiler, ediyorlar.

Son anda “birkaç bakanlık karşılığında” ittifaka eklemlenen Ümit Özdağ’ın sözlerini dinlediğinizde ve bu adamın isminin önünde “Profesör” unvanının bulunduğunu düşündüğünüzde özellikle bir dönem Türkiye’deki akademik sürecin sefaletini anlayabiliyorsunuz.

Özdağ’a göre seçim sonucu Erdoğan için “Pirus zaferi”dir.

“Seçim sonuçlarının kazananı olan Erdoğan için bu galibiyet, bir Pirus Zaferi'dir. Bir diğer ifadeyle galibiyet gibi görünen mağlubiyettir. Tüm kaynakları yanlış kullanarak geldiği bu noktada ekonomiyi gireceği büyük türbülanstan çıkarma görevi Sayın Erdoğan'ın üzerindedir. Ancak üzülerek söylüyorum ki AKP hükümeti, Erdoğan bunu başaramayacaktır.”

Bu izahın içerisindeki “mantık sefaletini” birkaç cümlelik yorumdan sonra takdirlerinize bırakıyorum.

Seçime girerken “tüm kaynakların” kullanıldığını ve büyük bir türbülansın yolda olduğunu biliyordunuz. Yani kazansaydınız sizinki de bir “Pirus zaferi” olacaktı. Hatta 9 başlı sistemi de göz önünde bulundurduğumuzda ortada zafer falan da kalmazdı.

Neyse…

Derin hayal kırıklıkları yaşayanların argümanları da evlere şenlik yani!

Daron Acemoğlu mesela…

Tutarlı hiçbir tarafı olmayan şu sözleri söyledi Acemoğlu: “Dolayısıyla Erdoğan’ın hırçın milliyetçiliği Kılıçdaroğlu’nun ılımlı ve yolsuzluk karşıtı kampanyasına kıyasla seçmende daha fazla karşılık buldu.”

Acemoğlu’na göre Erdoğan “hırçın bir milliyetçi kampanya” yürütüyormuş.

Ölümden kaçan Suriyeli mültecileri zalimin eline teslim edeceğini söyleyen, HÜDA PAR’a yönelik aslı astarı olmayan yalan ve iftiraları dillendiren Kılıçdaroğlu ise ılımlı bir kampanya yürütüyormuş…

Bir daha neyse…

Yarım ağızla “mağlup olduk” diyenler de var.

Mağlubiyetten sonra değişim isteyen ve olası bir değişimden siyasi rant elde etmeyi planlayan kimi partililer Ekrem İmamoğlu'nun adını öne çıkarıyorlar.

İmamoğlu ise her zamanki kurnaz tavrını sürdürüyor ve meselenin etrafında dolaşmaya devam ediyor.

Seçimler gündeme geldiğinde ve başkan adayı ismi etrafında spekülasyonlar yapılırken “Ben belediye başkanıyım; ama kendimi taca da atmıyorum” demişti.

İmamoğlu'nun seçim sonrasında yaptığı ilk açıklamada “Değişim” vurgusu yapması ise yine dikkat çekiciydi. İBB başkanının delege konusunda eli zayıf; ama 40 il başkanının desteğine sahip olduğu iddia ediliyor.

Tabii yenilgiden dolayı “değişim” isteyen sadece Ekrem İmamoğlu değil.

“Çaycı” Gürsel Tekin de “Kılıçdaroğlu aday olmazsa ben adayım” diyerek alanı gözetlediğini ilan etti.

Bir de Kemalistler var tabii.

Yılmaz Özdil sosyal medya hesabından paylaştı:

“Yedi milyon altı yüz seksen sekiz bin dokuz yüz kırk beşinci defa, belki bu defa anlaşılır umuduyla, tekrar yazıyorum, kurucu ayarlarından uzaklaştırılan CHP'yi geri almadan, Türkiye'yi geri alabilmek mümkün değildir.”

Yıllardır yazı yazdığı gazeteden, programlar yaptığı televizyonlardan Kılıçdaroğlu ve ekibine eleştirilerde bulunduğu için kovulan Yılmaz Özdil, öyle görünüyor ki, CHP’nin “ele geçirildiğini” düşünüyor.

Aslında haksız da sayılmaz.

Birgül Ayman Güler’in, Haluk Koç’un, Nur Serter’in, Suheyl Batum’un CHP’si gitmiş, liberallerin, aşırı solun, mezhepçi kliklerin, her devrin adamı tiplerin dolduğu bir CHP gelmiş!

Hatta öyle ki, Hulki Cevizoğlu ve Mehmet Ali Çelebi gibi Kemalistler kendilerine ancak AK Parti’de yer bulabildiler.

İşte o sebeple Yılmaz Özdil “kurucu ayarlarına dönen” bir CHP olmadan “Türkiye’nin geri alınamayacağını” düşünüyor.

Kılıçdaroğlu’nun 2. Dönemi sayılabilecek 2016 sonrasına kadar öyle bir CHP vardı ve Yılmaz Özdil tekrar onu istiyor.

Ama mevcudu ve alternatifleri göz önüne aldığımızda Yılmaz Özdil’in daha uzun süre “hasret şarkıları” terennüm edeceğini söyleyebiliriz.

Az önce dedik ya, “birileri” İmamoğlu’nu “değişim” sloganları ile alana sürme hazırlığında.

Ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Yılmaz Özdil için sıkıntı ve uykusuzluk ise Ekrem İmamoğlu CHP’si tam bir kâbus olacaktır.

Kılıçdaroğlu her ne kadar seçimi kazanmak için kurt başı yapmaktan cami ziyaretlerine, liberallikten AB’ciliğe kadar tüm tuşlara bassa da neticede özü itibariyle Kemalist dünya görüşüne sahip biridir. Kendine gelmesi her an mümkündür.

Ama İmamoğlu öyle biri değildir.

O ne sağcıdır, ne solcu. Hatta muhafazakar taklidi bile yapabilir. Hızlı bir liberal olabilirken, her yere NUTUK dağıtarak Kemalist olduğuna bile inandırabilir. İçmekten ayakta duramadığı gibi ihramlı pozlar da verebiliyor.

Yani aslında hiçbiri değilken hepsi de olabilmektedir.

Klasik Kemalistler için tehlikeli biridir.

Bu yüzden önümüzdeki süreç “Eski ve yeni CHP’liler” ya da “Klasik ve Neo Kemalistler” arasındaki kavgalarla geçebilir.

Ve Yılmaz Özdil, kavganın sert geçeceğinin işaretlerini verdi:

“Alt kadrolardaki insanlar Mustafa Kemal Türkiyesi ve devrimlerini korumak için çırpınırken, Yeni CHP'nin tepesine paraşütle indirilenlerin amacı, partiyi partisizleştirmektir. Kimliksizleştirmektir.

“Ne yaparsak yapalım kazanamıyoruz” duygusunu, “yenilgiyi kanıksama” duygusunu, Atatürkçü seçmenin zihninde kökleştirmektir.

Üstelik tüm bunları… CHP'yi yuvası olarak bilenlerin, adeta ana şefkatiyle sahip çıkanların, sevgisini, fedakarlığını, sömürerek yapmaktır.

Üç milyon altı yüz yetmiş beş bin dokuz yüz kırk ikinci defa, belki bu defa anlaşılır umuduyla, tekrar yazıyorum… CHP'yi geri almadan, Türkiye'yi geri alabilmek mümkün değildir.

 “Sen kim oluyorsun da, bize bunları söylüyorsun” diyenler olabilir… İzah edeyim.

Gençliğe Hitabe'den aldığım yetkiyle söylüyorum.

Tıpış tıpış değil…

Defolup gideceksiniz kardeşim!"

O yüzden kaybedenler açısından “hiçbir kuralın” olmayacağı oldukça sert bir kavgaya hazır olmakta fayda var.

Arşivler açılabilir, bağlantılar deşifre edilebilir…

Hatta işin içine Pensilvanya’nın elleri girse “seri kaset dizileri” de görebiliriz.