• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Altılı masada kısa süreli bir gerginlik sonrası uzlaşıya varıldı gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu ismi masaya getirilince Akşener itiraz etti.
İyi Parti Genel Başkanı, masaya aday olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş'ı sunarak kamuoyu yoklaması talep ettiğini, bunun üzerine ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun hiddetlenerek ayağa kalktığını ileri sürdü.
Kamuoyunda dikkat çeken bu açıklama, Kılıçdaroğlu destekçilerini kızdırdı.
Kılıçdaroğlu'nun “sakin yapısına” 'yakıştırılamayan' bu tavır, CHP'liler tarafından reddedildi.
“Tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz” sözlerini söylerken de hiç hiddetli değildi Kılıçdaroğlu.
Akşener'in açıklamasına Halk TV’de program yapan yüzü Ayşenur Arslan da tepki gösterdi.
İyi Parti Lideri'nin anlatısını 'masal' olarak nitelendiren Arslan, dönemin başbakanı Bülent Ecevit ve 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer arasında yıllar önce yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatılması olayını hatırlattı.
Arslan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
"Son 6’lı toplantıda Kemal Kılıçdaroğlu hiddetle ayağa fırlamış. Ecevit’in son demlerinde Sezer’in anayasa kitapçığını fırlatma masalı aklıma geldi. Aynı ölçüde 'fıtrata aykırı'.. Olmadı, olmaz…"
Sanırım Ayşenur Arslan, yaşından dolayı unutkanlık problemi ile karşı karşıya.
Öyle ya sadece son bir ay içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne kadar küfürlü kelimeler kullandığını, hakarete başvurduğunu siyaseti azıcık takip edenler görüyor.
Kaldı ki, sadece hakaretlerinden dolayı sürekli Erdoğan’a tazminat ödemek zorunda kalan birinden söz ediyoruz.
Ayşenur Arslan, meseleyi bir de Ecevit ve Anayasa kitapçığı ile izah etmeye çalışıyor ki, tam evlere şenlik…
Evet, dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin başbakanı Bülent Ecevit arasında bir kriz yaşandı ve bu zaten sallantıda olan ülke ekonomisini çöküşe sürükledi, hatta cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşandı.
Toplantıda Ecevit, Sezer’in “Bankaların denetlenmesi” konusundaki adımına itiraz etti ve “Denetlemenin denetlemesi mi olur?” dedi. Sezer öyle bir yetkisinin olduğunu söyledi ve yetkiyi Anayasadan aldığını belirtti. Bununla da yetinmedi ve elinde tuttuğu Anayasa kitapçığını Ecevit’e doğru fırlattı.
İçeride başbakan yardımcıları Hüsamettin Özkan, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz ve bazı bakanlar da vardı. Sezer’in kitap fırlatma hareketi üzerine Ecevit, toplantıyı terk etti, ardından da yardımcılar ve diğer koalisyon ortakları da ayrıldı. Hüsamettin Özkan, Sezer’e dönerek “Seni biz oraya getirdik, indirmesini de biliriz” dedi, fırlatılan kitapçığı sahibine atarak iade etti. Özkan salondan ayrılırken de “Nankör kedi” diye hitap etti Sezer’e.
Ecevit çıkışta yanında yardımcıları ve bazı bakanları ile basına yaptığı açıklamada hakarete uğradığını ifade etti ve “Bu bir krizdir” dedi.
Böylece krizin fitili ateşlendi ve binlerce işyeri kapandı, yüz binlerce kişi işsiz kaldı, ekonomi tam anlamıyla çöktü.
Sezer, ise yetkili ama sorumsuz cumhurbaşkanı olmanın keyfini sürdü ve görev süresinin sonuna kadar aynı soğuk tavrını sürdürdü.
2017 yılında yani krizden 16 yıl sonra ise meselenin farklı olduğunu iddia etti Sezer.
"Sayın Ecevit 2 kez bana gelip Fazilet'in kapatılmamasını ve Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerine telkinde bulunmamı istedi, ikisinde de reddettim ve aramızda büyük gerginlik oldu. Bu gerginlik sürerken anayasa kitapçığı olayı yaşandı. Asıl neden, Ecevit'in FP konusundaki isteğiydi" dedi.
Şimdi gelelim Ayşenur Arslan’ın sözlerine.
Kendisi yakıştırmıyor; ama Ahmet Necdet Sezer’in kendisi “kitapçık fırlattığını” kabul ediyor.
Toplantıda olan başbakan yardımcıları ve bakanlar da –ki bir kısmı halen yaşıyor- olayı doğrulamalarına rağmen Ayşenur Arslan “hayır” diyor.
Ne diyelim şimdi?
Muhafazakar kesimi sürekli eleştirenlerin nasıl bir “mürid” mantığına sahip olduğuna güzel bir örnektir Ayşenur Arslan.
Kılıçdaroğlu küfür de etse, hakaret de etse herhalde Ayşenur’a göre bir hikmeti vardır.
Derler ya “Şeyh uçmaz mürid uçurur”
Allah akıl, fikir, izan, vicdan ve hidayet nasip etsin!


MİLLİ DURUŞ
İstanbul’da oynanan maçlarda “Hükümet istifa” sloganlarının atılması dikkatleri futbol maçlarına çevirmişti.
Nitekim birçok Anadolu kulübü “siyasetin stadlara sokulmasını” reddettiklerini belirten açıklamalar yaptı. Hatta Kulüpler birliği ortak açıklama ile buna destek verdi.
Bursa’da oynanan Bursaspor-Amedspor maçı yine tartışmalara neden oldu.
Her ne kadar güvenlik görevlilerinin zamanında müdahale etmediği eleştirileri yapılsa da maç sonrası görevden alınan stad güvenlik görevlileri ve tutuklanan kimi holiganlar, olayın takip edildiğini ortaya koydu. Tabii olay çıkması muhtemel bir organizasyonda neden önceden önleme alınmadığı eleştirisi halen cevabını bulmuş değil.
Grup toplantısında Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamalar bir anda ortamın gerilmesine neden oldu.
Aslında ondan önce İYİ Partililerin Bursa taraftarına destek açıklamaları da oldu; ama nedense pek dikkati çekmedi.
Bahçeli mutedil sözcüklerle başladı:
"Türkiye sokakta bulunmadı, tribünlerde kurulmadı. Bursaspor-Diyarbakırspor arasında oynanan maç esnasında tribünlerden sallanan görsellerin yaşanan taşkınlıkların sporun ahlak ve doğasına bütünüyle aykırıdır."
Hatta kardeşlik söyleminde bile bulundu.
“Çıkan olayların Kürt kökenli kardeşlerimle ilişkilendirilmesi bir defa cinayettir, rezalettir."
Ve tartışmalara sebep olan şu sözlerle devam etti:
“Bize göre Amed diye bir yer yoktur. Amedspor diye bir şey de yok hükmündedir. Bursaspor taraftarlarını selamlıyorum, milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum.”
Amedspor’un PKK-HDP çizgisine yakın olması meselesi bir tarafta dursun; ama Bahçeli’nin “Amed diye bir yer yoktur” sözü klasik Kemalist inkarcılığı dışa vurumundun başka bir şey değildir.
Tarihte Amed diye bir yer isminin kullanıldığı konusunda şüphe yoktur. Sonradan bölge Diyarbekir ismiyle anılmış ve Atatürk’ün emriyle Diyarbakır yapılmıştır.
Resmi olarak Amed isimli bir yer yoktur, doğru; ama mesela son dönemin en büyük hattatlarından olan Hamid Aytaç, eserlerinin altına imzasını “Amidi” diye atmıştır.
Mesela Diyanet İslam ansiklopedisinde Seyfeddin Amidi ismini aradığınızda karşınıza şöyle bir bilgi çıkar: “551’de (1156) Âmid’de (Diyarbakır) doğdu.”
Daha çok sayıda örnek verebiliriz; ama gerek yok.
Bahçeli’nin yaptığı şey sadece “Kemalist inkarcı söylemi” devam ettirmektir.
Bence “Amed” kelimesinde takılmak asıl meseleyi unutturuyor.
Evet, Bahçeli’nin şu sözünü kast ediyorum: “Bursaspor taraftarlarını selamlıyorum, milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum.”
Bahçeli “Ben bu sözleri onların PKK karşıtı sloganlarında dolayı söyledim” diyemez, çünkü ortada kirli bir savaşın aktörlerine övgülerin olduğu pankartlar ve yine kirli savaş tehdidi söz konusudur.
Evet “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım ve Beyaz Toros pankartlarından söz ediyorum.
Eğer Bahçeli’nin “Milli duruş”tan kastı her türlü kirli faaliyetin yürütüldüğü, uyuşturucu ticaretinin “derin devlet” eliyle yapıldığı, hukuksuzluğun had safhada olduğu, yargı mensuplarının lojmanlarına “durumun hassasiyetinin” farkına varsınlar diye bombaların atıldığı dönem ise vay bu memleketin haline!...
Yeşillerin, Karaların, Palaların faaliyet yürüttüğü dönemde PKK ile mücadele adı altında MİT, Emniyet istihbaratı ve Jitem arasında rant savaşı vardı ve çekişme birbirinden adam öldürmeye kadar girmişti. Yine “devlet göreviyle” Öcalan ile görüşmeye giden Yalçın Küçük’lerin, Doğu Perinçek’lerin PKK’yi yönlendirmesi ile Öcalan, uluslararası istihbarat ile temasa geçmiş ve güçlü bağlantılar kurmuştu.
Ama bir mafya babasından “vatansever” diye söz eden Bahçeli’nin kirli savaşın tetikçilerinin bayraklaştırılmasına “Milli duruş” demesi çok da şaşırtıcı gelmemelidir.

GÜNÜN SÖZÜ
Muharrem İnce: Adam kazandı dedim. Adam 20 yıldır kazanıyor zaten. Ben mi kazandırdım 20 senedir. Ben on kere seçim kaybetmedim. Bir kere seçim kaybettim.