• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

DEVA YA DA HÜLLE

Bir süredir Ali Babacan’ın ve diğer bazı Deva Partilinin yaptığı açıklamalar tartışılıyor.

Anayasa’dan “Herkes Türk’tür” ibaresinin çıkarılması, “Anadilde eğitim” gibi konularda yaptığı açıklamalar için kimileri “Kendilerini liberal çizgide konumlandırıyorlar, o yüzden de normal” diye izahatta bulundu.

SİHA’lar ile ilgili yaptığı açıklamalar ve “Bayraktar grubunu itibarsızlaştırma” olarak anlaşılabilecek sözler için de “Asıl niyet Erdoğan’ı vurmak” şeklinde yorumlandı.

Ama durmuyordu Babacan ve ekibi.

Biri çıkıp “Biz HDP ile açıktan görüşüyoruz” diyordu.

Bir diğeri "Anayasa Mahkemesi'nin; HDP’nin Hazine yardımına tedbiren bloke kararı vermesinin yasal ya da anayasal hukuki dayanağı yoktur" ifadelerini kullanıyordu.

Mesele sonradan anlaşıldı.

İddialara göre asıl amaç “hülle yoluyla HDP’yi masaya eklemek” ve bu şekilde millet ittifakının seçim sonucunda milletvekili sayısını artırmak…

İzah edeyim efendim…

6’lı masada 3 partide seçimler açısından pek bir kaygı yok; ama diğer üç parti sıkıntılı…

İttifakın büyük ortakları olan CHP ve İYİ Parti, ittifak oyları sayesinde normalden fazla vekil çıkaracaklar. Demokrat parti, yine İYİ Parti içinde aday göstererek çıkaracağı bir vekile razı olduğundan bir sorun görmüyor. Baraj sorunu olduğu için diğer 3 parti hem ittifaka destek verecek hem de vekil çıkaramayacak.

Çözüm olarak bu üç partinin, yani Gelecek, Deva ve Saadet partilerinin 2 büyük parti listesinden aday göstermesi gösteriliyor; ama o durumda da vekil sayıları konusunda problem yaşanıyor.

Özellikle Deva ve Gelecek partileri grup kuracak kadar, yani en az 20 vekil talep ediyor.

Saadet yine 2 ya da 3 vekile razı olur gibi.

Anketlerde yüzde 1 civarında görünen partilere 20 vekil vermek CHP ve İYİ Parti içinde huzursuzluklara sebep olabilir.

Yani vekil sayısı konusu ciddi bir sıkıntı olarak duruyor.

Herhalde bundan dolayı olacak ki, Davutoğlu ikide bir “Her parti başkanının imza yetkisi olacak” gibi garip açıklamalarda bulunuyor.

Deva’nın niyeti ise çok başka…

Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesinde HDP için görülen bir kapatma davası var.

Yargıtay Başsavcılığının hazine yardımının kesilmesi için “ek deliller” ile yaptığı başvurunun yüksek mahkemede kabul edilmesi “HDP’nin kapatılacağı” şeklinde yorumlanıyor.

HDP’nin kapatılması nasıl bir tablo oluşturur peki?

Siz bakmayın gösterilen tepkilere, HDP’nin kapatılmasından en çok memnun olacak kişiler Kılıçdaroğlu ve Babacan’dır.

Kılıçdaroğlu hem kapatılma davasına tepki göstererek muhalefet görevini yerine getiriyor, hem de oluşacak bir boşluğun oy anlamında CHP’nin işine yaracağını düşünüyor.

Deva’nın ise hesabı başka…

HDP ile yapılan görüşmelerde partinin kapatılması durumunda HDP’li isimlerin Deva listelerinden aday gösterilmesi planlanıyor.

Böylece…

Hem Deva Partisi “baraj sorunu” yaşamadan seçime girmiş olacak, hem ittifakın iki büyük partisi içinde aday göstermemiş olacak hem de oy oranının çok üzerinde bir vekil sayısına ulaşacak.

İYİ Partinin sessiz kalarak onay vermesi, CHP’nin ise sırıtarak olayı izlemesi ise sanırım şu sebebe dayanıyor.

HDP, masanın ortağı olmayacak; ama içinde olacak.

Bakanlıklar paylaşılırken, HDP’ye değil de Deva Partisi içindeki HDP’lilere kontenjan ayrılmış olacak.

HDP’nin oy potansiyeli hem meclis dağılımı hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı tarafına geçmiş olacak.

Hükümet bunu kullanır mı, kullanır; ama ne kadar karşılık bulur o ayrı bir konu.

Ve bu durum 6’lı masada sadece Davutoğlu için rahatsızlık sebebi olur.

6’lı masaya mecbur ve kendisine teklif edilen birkaç vekil sayısıyla iktifa etmek zorunda kalacak.

ELİTİZM

İdeolojik anlamıyla elitist zihniyeti nasıl anlarsınız?

Kimileri bunu çok açık ifade eder. Mesela “Benim oyum ile köydeki çobanın oyu bir olur mu?” der.

Bu mesele gündeme geldiğinde genellikle bir kadın sanatçının ismi üzerinde durulur; ama aslında “Beyaz” Türklerin, (ya da beyaz Kürtlerin) “Beyazlaştığına inanan” Türklerin, fildişi kulelerinde akademik bir dille topluma tepeden bakanların, “sınıf atlayamama” kompleksiyle melankolinin dibine vuran değeri anlaşılamamış orta kesimlerin çoğunda bu kanaat yer etmiştir; ama her ortamda bunu dile getirmezler. 

Geçelim…

Kimileri şehirlerin bazı bölgelerine kıyafet ve görünümüne göre insanların girmesine izin verir.

Bir dönem Ankara’nın bazı merkezi yerlerine köylülerin girmesi yasaktı mesela. Hatta Aşık Veysel’in bile başındaki kasketten ve üzerindeki elbiselerden dolayı Ankara/Ulus’a girmesi engellenmiştir.

Şimdi “o çok eskide kaldı” diyeceksiniz; ama aslında format değiştirdi.

Bazı yerleşim yerlerine ya da alışveriş bölgelerine inanç ve yaşam tarzını yansıtan kıyafetlerle girildiğinde tepkiler söz konusu olabiliyor. Şerif Mardin’in literatüre kazandırdığı “Mahalle baskısı” sürekli takiptedir. Bir restoranda ya da kafede taciz edici sözlere hatta fiili müdahaleye de maruz kalabilirsiniz.

Bunu da geçelim..

Kimileri geçim problemi yaşayan insanlara opera ve caz konserleri izleterek “kültürel aydınlanma” yaşama imkanı sunar.

Neyse…

Bir de bu zihniyeti çok göstermeyenler var.

Satır aralarında dikkat ederseniz ancak bulabilirsiniz.

Mesela…

Aşağıda yabancı bir haber sitesinin Türkiye’deki çalışan ücretleri ile ilgili şu değerlendirmesinde öyle “gizli bir elitizm” fark ettim.

Beraber bakalım:

“Asgari ücret son yıllarda birçok kez artırılırken, memur ve emekli maaşları, zamlara karşın asgari ücretin altında kaldı.

10 sene önce asgari ücretin 6,3 katı olan profesör maaşı Ocak 2023'te asgari ücretin 3,8 katına düştü. Uzman doktorlar Ocak 2013’te asgari ücretin 5 katı maaş alırken bu oran 2,8 kata geriledi. Öğretmen maaşı da aynı dönemde 3,1 kattan 1,8 kata geriledi. Bu durum Türkiye’de ortalama maaşın asgari ücret seviyesine gerilediğini gösteriyor. Türkiye’de asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 42'ydi. Özel sektör işçilerinin yüzde 65’i ise asgari ücretle çalışıyor.”

Evet, yüksek enflasyon karşısında ücret artışlarını savunmak normaldir; ama bunu “asgari ücret artışıyla” kıyaslamak normal değildir.

Elitist zihniyete göre problem olan profesörün maaşının az artması değil, daha önce asgari ücretin 6,3 katı iken, şimdilerde 3,8 katına düşmesi…

Yanlış anlaşılmasın! “Bütün ücretler eşit olsun” gibi ütopik sosyalizmin sloganlarının adaletsizlik olduğuna inanıyorum. Herkes emeğinin karşılığını almalıdır elbette.

Ama elitist zihniyete göre asıl problem ücretlerin düşük olmasından çok profesör ve asgari ücretli arasındaki farkın azalmış olmasıdır.

ADAYLIK ESPRİLERİ

Bazıları Millet İttifakının cumhurbaşkanı adayının olmadığını iddia ediyor.

Gerçekten öyle mi?

Bakalım:

Ali Babacan: "Bu konuda mütevazı olmayacağım: Şu andaki krizi bizden başka çözecek kimse yok."

Gelecek Parti'li İsa Şahin: Altılı masadaki en doğru aday Davutoğlu’dur.

Demokrat Partili Erkin Delikanlı: Gültekin Uysal aday olursa açık ara seçilir.

Ahmet Türk: Kılıçdaroğlu uygun aday, HDP seçmeni de sıcak bakıyor.

Meral Akşener: “Mansur Bey’e de Ekrem Bey’e de tüm seçmenlerin sevgisi, saygısı var. Bütün anketlerde isimleri konuluyor. Masadaki arkadaşlara da söyledim. Eğer bu iki arkadaşımızdan biri gösterilirse ‘evet’ diyeceğiz."

Kemal Kılıçdaroğlu: Cumhurbaşkanı adayı; çalmayacak, yolsuzluk yapmayacak. Yalan söylemeyecek. İnsanlara hakaret etmeyecek. Ayrımcılık yapmayacak. Görevi devretmesini bilecek.