Siyaset Gemisi / ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK VE ALÇAK OLMAYA GÖNÜLLÜ OLMAK
Son zamanlarında İslami değerlere düşmanlığı açığa vurma, hakaret ifadeleri kullanma bazıları için kimlik ve kişiliğini açığa vurma eylemi haline gelmiş durumda. Aslında bu şahıslar kimliklerini daha “insani” yollarla da ifade edebilirler; ama sanki ilahi azap ile karşılaşacakları zaman “hüccetler” daha bir net olarak ortaya konsun diye şeytan ile işbirliği içinde bu adımları atıyorlar. Elbette kişi tercihlerinden dolayı sorgulanacaktır, ilahi mahkemede.
“Kendi tercihleridir” diyoruz; ama liberalliği Müslümanlığının önüne geçmiş kimileri gibi yapmıyor ve “tercihlerine saygı” duymuyoruz.
Birkaç örneğe değinelim bu yazıda.
İnsan kılıklı biri “Güzel ahlakın öncüsü” Aziz Peygambere, edepsizce dil uzatmış!
Necip Fazıl Kısakürek’in bu tipler için kullandığı iki sözünü alıyorum buraya cevap olarak.
“Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür.”
“Sen alçak bile değilsin. Çünkü alçaklık seviye belirtir. Sen çukursun çukur. Lağım çukuru!”
Oysa Aziz Peygamber’den söz edilince sözler bile güzelleşir.
Salat ve selam olsun ona, adı Muhammed’dir Onun.
İnsan kılıklı “çukur” yaratıkların lağıma dönüşmüş zihinlerinden dökülenler bir şey ifade etmez, çünkü O “övülen”dir.
O “Alemlere rahmet”, O “En güzel örnek”tir.
Bir örnek de sosyal medya paylaşımı olarak çıktı ortaya.
Bir gazetenin Haber Müdürü yaptığı paylaşımla, halkın inancına, değerlerine, kültürüne, inancın şekillendirdiği geleneğine hakaret etti.
“Müftülükler hafızlık kursu inşaatına yardım topluyor, tarikatlar görkemli hafızlık icazet törenleri yapıyor. Hafızlık bu çağda neye yarıyor? Teknoloji çağında "hafızlık" asalaklık adaylığıdır. O çocuk bir şey üretip geçinemez! Derdiniz sevapsa cumaları SMA'lılara para toplayın!
Herkesin elinde cep telefonunun olduğu iletişim çağında hafız yetiştirmek, bir şey üretmeden toplumun sırtından geçinecek asalaklar yaratmaktır. Bu çocuklar insanlık için bir şey üretmeyecek, sadece tarikatların siyaset ve Diyanet'ten geçinme düzenini devam ettirmeye yarayacak!” Bazıları ne yapsan da anlamaz; ama biz yine de “geri zekalıya anlatır gibi” bir daha anlatalım.
Farklı bir inanca sahip olabilirsiniz.
İdeolojik konumlanmanız dolayısıyla Şamanist/putperest bir inanca sahip olabilirsiniz.
Elbette ki iman ve küfür tercihleri karşısında küfrü tercih etmenin bedelini ödeyeceksiniz.
Hayır, siz İslam’ın mesajından “tam olarak” haberdar olmamış kişiler gibi mazeret de bildiremezsiniz!
Müftülükler “hafızlık kursu” inşaatı için yardım topluyor ve insanlar “sadaka-i cariye” diyerek yardım ediyorlar.
İnsanlar hafız olduktan sonra mühendis, doktor, öğretmen ve yazılımcı da olabiliyor, kimsenin hafızlıktan geçineceğim diye bir derdi yok!
Senin ne camiyle ne de yardımla bir alakan yok, sana ne kimin ne yardım yaptığından!
Bir de akıl vermeye kalkıyor: “Derdiniz sevapsa cumaları SMA’lılara yardım toplayın”
Evet, her düşünce ve hareket içinde kötü niyetli istismarcılar var; ama insaf sahibi bir insan bilir ki, bu memlekette yardımlar tümüyle dindar insanlar tarafından yapılır. Dindar insanlar, yardımı da “reklam amaçlı” yapmadığı için fazla dikkati çekmez; ama gerçek budur.
Teknoloji çağında hafızlığa ne gerek varmış!
Bu söze söylenecek çok şey var; ama ben sadece geri zekâlılığı gazetecinin yüzüne vuran bir yorumu buraya alarak bu konuyu da kapatayım: “Bu teknoloji çağında senin gibilere ne gerek var!”
Üçüncü örnek bir siyasetçiden…
İYİ Parti milletvekili Aytun Çıray, sosyal medyada şöyle bir paylaşım yapmış:
“Günün sorusu biz Müslümanlara:
Allah cc. İslâm'ın siyasete alet edilmesine razı olur mu?”
Şimdi kalkıp bu adama “siyaset nedir?”, “siyasete alet etmek ne anlama geliyor?” sorularını sorsam emin olun ki, sınavın sonunda “otur, sıfır!” demek zorunda kalacağım.
Ya da daha basit bir soru sorayım:
Senin partinin genel başkanının “yüzünde rabbiyesir” okunduğunu söylediği kişinin seçim döneminde camide “yasin okurken” seçimden sonra şarap içmesi “neyi neye alet etmek” oluyor.
Sormayı düşünmüyordum; ama bu kadar pervasızlık karşısında “siyasetçiye” son sorumu sorayım:
İslam nedir, İslam’ın şartları ne anlama gelmektedir? İslam Peygamberi, Yahudilerle “Medine sözleşmesi”, Mekkeli müşriklerle “Hudeybiye anlaşması” yaparken, ordulara komutanlık yapıp o dönemdeki ülkelerin yöneticilerine mektuplar gönderirken, elçileri kabul edip, ekonomik ve siyasi sistem inşa ederken siyasete neyi alet ediyordu?
Evet, “İslam’ın siyasete alet edilmesi” son derece çirkin ve ahlak dışı bir eylemdir. Peki, “siyasetin İslam’dan arındırılması” ve oluşan boşluğun “seküler dinler” ile doldurulmaya çalışılması konusunda da mezkur siyasetçinin söyleyecek bir sözü var mıdır?
Mesela kendi genel başkanının “Anıtkabir’de iman tazelemesi” konusunda söyleyecek bir sözü var mıdır?
Mesela kendi genel başkanı sosyal konut projesi konusunda şunları söylemişti:
"Seçime doğru ne yaptı ağabeyler; sosyal konut projesi ortaya koydular. Mantık olarak doğru; ama anlatılmayan bir yeri var. Ne kadar ödeyeceğiniz belli değil. Şimdi ben Hayrettin Karaman'dan değil; ama bu işi iyi bilenlerden fetva almalarını tavsiye ediyorum. Dini olarak da yanlış. Siyasi olarak doğru olabilir; ama mali olarak da yanlış.”
Fetva alma tavsiyesinin, “dini olarak yanlış” şeklindeki hüküm cümlesinin “İslam’ı siyasete alet etmek” ile bir alakası yoktur, öyle değil mi?
Şimdi yukarıdaki sözlerime bakıp “biraz ağır konulara mı girdik acaba” diye düşünmüyor da değilim.
Konu ettiğimiz siyasetçi “meseleleri anlamadan” dalıyor, kötü duruma düşüyor, sonra da hiçbir şey olmamış gibi yeni meseleler arıyor.
Ayasofya’nın açılışında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, okuduğu hutbede geçen bir cümleden dolayı “mezkur siyasetçinin” hedefi olmuş, hakkında savcılığa şikayette bulunulmuştu.
Ali Erbaş, Ayasofya’yı fethin sembolü olarak camiye çeviren Fatih Sultan Mehmet’in sözlerine atıfla şunları söylemişti: Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.”
Ne diyelim şimdi…
Mezkur siyasetçi aslında Ali Erbaş’a değil de Fatih Sultan Mehmet’e dava açtığının farkında bile değildir.
Ve son olarak…
Kasas Suresi 55. Ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.”
AH BU ARŞİVLER!
Ekrem İmamoğlu’nun YSK hakimlerine hakaret etmesi dolayısıyla açılan davada mahkeme hapis cezası ve siyasi yasak kararı verdi.
Mahkeme kararı elbette eleştirilir; ama hem bundan rant sağlamaya çalışmak hem de karardan dolayı Erdoğan’ı suçlamak ortaya ilginç bir tablo çıkardı.
Bazıları “6’lı masanın adayını mahkeme belirledi” diyerek Ekrem İmamoğlu’nun adaylığının önünde hiçbir şeyin duramayacağını söyledi.
CHP ve İYİ parti arasında gerginlik ve sert atışmalar yaşandı.
Hukukçular, verilen kararın nihai olmadığını sürecin 1 hatta 2 yıl sonunda bile tamamlanamayacağını söylüyor; ama birileri buna inanmıyor ya da inanmamış görünüyor.
Mesela Fikri Sağlar…
Şunları paylaştı Sağlar:
“Ekrem İmamoğlu hakkındaki siyasi yasak kararı hızla kesinleştirilecek. Aksini düşünmek saflıktır.
Çünkü Erdoğan en çekindiği rakibini engelleyerek ve İBB'yi alarak seçime girmek istiyor.
6'lı masa bu kirli oyunu bozmalı. Yoksa seçimin yargı darbesiyle çalınmasının yolu açılır!”
Yani Fikri Sağlar, verilen kararın hukuki değil siyasi olduğunu ve arkasında Erdoğan’ın olduğunu iddia ediyor.
Peki mesela Sağlar, İmamoğlu’nun “hakaret etmediğini” iddia edebiliyor mu?
Elbette siyasi yasak kararı eleştirilmeli; elbette bu tip davalarda tazminata ve özür dileme daveti söz konusu olmalı; ama mevcut sistem maalesef bu!
Peki, Sağlar, mevcut ceza kanununda “hakaretin suç” olduğunu ve hapis cezasının hukuki dayanaklarının olduğunu bilmiyor mu, elbette biliyor.
Ah bu arşivler de olmasa ne güzel siyaset yapılır değil mi?
Bakın 1998’de Fikri Sağlar, şiir okuduğu için ceza alan Erdoğan için ne demiş:
"...Erdoğan müstehak olduğu cezaya çarptırıldı. Kişilerin en büyük rakibi yine kendileridir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Yasalardaki yaptırımın herkese eşit olarak uygulanması gerekir. Yapılan da budur."
Eğer Fikri Sağlar, Erdoğan için sarf ettiği şu sözleri İmamoğlu için de diyebiliyorsa onun için “dürüst siyasetçi” diyeceğimden emin olabilirsiniz:
“Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Yasalardaki yaptırımın herkese eşit olarak uygulanması gerekir. Yapılan da budur.”