• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

28 Şubat süreci yakın tarihin önemli kırılma anlarını barındırdığı için çok önemlidir.

Postal sahiplerinden talimat alan sendikaların, işveren örgütlerinin, yargının ve medyanın birlikte hareket etmesi sonucunda halkın seçtiği sivil yönetim önce işlevsizleştirildi ardından tasfiye edildi.

Korkunç bir Kemalist rüzgar estirildi.

Bürokraside “cadı avı” başlatıldı, fişlemelerle, fişlenme korkusuyla toplum “kişiliksizleştirilmiş” fertlerin oluşturduğu bir yığın haline getirildi.

Merhum Erbakan’ın ekonomide oluşturduğu “havuz sistemi” ile yolsuzluklar ciddi biçimde azaltılmış ve bu da “her devrin adamı” rantiyeci asalakların çok zoruna gitmişti.

Sorumsuz; ama yetkili cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in teamüllere aykırı olarak hükümet kurma görevini Çiller’e vermemesi, ardından da DYP içindeki adamlarını devreye koyup partiyi bölmesi de darbenin parçalarındandı.

Dönemin önemli aktörlerinden biri de Meral Akşener’di.

Ülkücülük döneminde “asena” olarak adlandırılan Akşener, Çiller tarafından İçişleri Bakanlığına getirilmişti.

Ondan önceki İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın ismi “Susurluk skandalı”nda geçtiği için istifa etmişti.

28 Şubat döneminde Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Çetin Saner, Meral Akşener'e yönelik olarak "Türkiye Cumhuriyeti devletinin İçişleri Bakanı ileri geri konuşmasın; geldiğimizde bakanlık önüne koyduğumuz bir yağlı kazığa kendisini oturturuz" tehdidinde bulunmuştu.

Akşener, 28 Şubat davası görülürken, zamanında bu konuyu Genelkurmay Başkanına kadar götürdüğünü, o yüzden de şikayetçi olmayacağını söylemişti.

Bugünlerde ortaya çıkan bir görüntü ezberleri bozacak cinsten…

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32. Gün programında yayın arası konuşmaları ve flaş itirafları ortaya çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı olan Meral Akşener, yaptığı açıklamada, ''Ben Kadın Kolları Genel Başkanlığı dönemimde 45 il gezmişim. Refah-Yol hükümetini (kayıtta kelimeleri karıştırıyor tabi) ben yıktım. 50 kadını dökemediler. Ben iyi bir örgütçüyüm. Hedefim hep Teşkilat Meclisi'nde yürümekti. Bakanlık torbadan çıktı hakikaten. İzleyin o Ramazan Bayramı dönemini. O görüşmeler esnası'' ifadelerini kullandı.

Görüntünün kaynağı, Akşener’in ifade verir pozları gibi konular da ilginç; ama asıl şaşırtıcı olan aynı Akşener’in 2001’de AK Parti’nin kuruluş çalışmalarında da yer almış olmasıydı.

Herhalde kendince “bir ışık” göremedi yeni yapılanmada, o yüzden de 3 ay sonra MHP’ye katıldı; ama MHP baraj altında kaldı.

Sonra 2015’te Bahçeli’ye karşı aday oldu ve MHP’yi bölüp İYİ Parti’yi kurdu.

Şimdilerde “Başbakan olacağım” şartı ile 6’lı masaya oturmuş durumda.

Masayı ya da masadaki bazılarını ne zaman tekmeler hiç belli değil.

Daha fazla uzatmadan görüntüler üzerinden yaşanan tartışmalar içerisinde birkaç sosyal medya yorumu alayım buraya:

“Davutoğlu ve Babacan Erdoğan’ın arkasından iş çevirdi.

Kılıçdaroğlu Baykal’ın arkasından iş çevirdi.

Meral Akşener Erbakan ve Çiller’in arkasından iş çevirmiş.

Kesmedi, bir araya geldiler milletin arkasından iş çevirecekler.”

 “Gündeme bomba gibi düşen Meral Akşener Videosu ne anlatıyor?

*28 Subatçılar ile işbirliğini.

* Gizli MİT bilgisinin M.A.Birand ile paylaşılmasını

*Aydın Doğan’ın bir bakanı gizlice kayıt ettirdiğini

* Aydın Doğan adına Birand'ın ülkenin İçişleri Bakanı'nı sorguya çektiğini.”

 “Meral Akşener;

Kamera arkası konuşmalarında, Refah yol hükümetini ben yıktım diyor.

Temel Karamollaoğlu, online misin?

Fatih Erbakan, sen de halen seçim ikinci tura kalırsa oy kullanmayacağız kararında ısrarlı mısın?

Anlamadığım olay, yağlı kazık meselesi de anlaşma gereği miydi?”

LULA MI, HADİ ORDAN!

Brezilya’da seçimleri az bir farkla da olsa solcu aday Lula da Silva kazandı.

İlginç tepkiler verildi.

Mesela…

“Lula… Darısı başımıza.”

Bu mesajı paylaşan kişinin ismi Erk Acarer.

Mesajı gördüğümde aklıma gelen ilk şey: Türk solundan bir cacık olmaz!

Erk Acarer denen ve kendine gazeteci diyen şahıs, Brezilya’da solcu aday ve eski Devlet Başkanı Lula da Silva, Amerika’nın adamı Bolsonaro karşısında seçimi kazanınca seviniyor ve Türkiye üzerinden temennilerini dile getiriyor.

Sedat Peker’in gayrı resmi sözcüsü gibi çalışıp onun mesajları üzerinden Soylu ve Erdoğan’ı vurmaya çalışan biridir bu Erk Acarer.

Ve dediğim gibi “kendisinden bir cacık olma ihtimali sıfır olan” Türk solundandır.

Bazen Soros bazen de PKK üzerinden Amerika ve Avrupa için kullanışlı aparatlara dönüşen bu taife için “hedefe götüren her şey meşrudur”; ama hedefin belirsizliği kendilerini “her şey meşrudur” ile baş başa bırakmıştır.

Bir ara İspanya’da Zapatero kazandığında heyecanlanmışlar, Çipras iktidara geldiğinde ise vecd ile cuş u huruşa gelmişlerdi.

Ama her ne hikmetse Erdoğan, şimdiki Miçotakis’in aksine Çipras ile iyi bir diyalog geliştirmiş, Zapatero ile “Medeniyetler Buluşması” gibi projelere imza atmıştı.

Ve yine ne hikmetse Lula ilk döneminde Erdoğan ile beraber önemli işlere imza atmış, İran ile yaşanan nükleer krizde beraber çözüm yolu aramışlardı.

Türk solu ne ideolojilerindeki derin eksen kaymasından ne de ırkçı-kafatasçı tek parti zihniyetine olan yakınlıklarından haberdardır.

Venezuela’da yaşananlardan da Kolombiya ve Bolivya tecrübesinden de Meksika’da Obrador’un yapmak istediklerinden de bir şey anlamıyor Türk solu.

Bir ara Nikaragua’da yönetimi ele geçiren solcu gerilla lideri Daniel Ortega’nın seçime girip kaybettikten sonra yönetimi teslim etmesini de hazmedememiş ve Ortega’ya saydırmışlardı.

Evet, Brezilya’da faşist Bolsonaro kaybetti ve seçimi kazanan “solcu” Lula da Silva, zafer konuşmasında "Bıraktığım yerden, ulaştığım yere, her zaman Tanrı'nın bana karşı çok cömert olduğunu düşündüm" açıklamasını yaptı.

İşte ne Erk Acarer ne de Türk solunun bilindik isimlerinin hiçbiri Lula da Silva’nın bu sözünün anlamını anlayacak durumda değil.

NEFES ALDIRMAK

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında ilginç şeyler söyledi: Kılıçdaroğlu, “Biliyorsunuz, bu akşam Londra'ya gidiyorum. Türkiye'ye nefes aldırmak için temiz, yabancı yatırımcıya ihtiyacımız var. Gitmenin en önemli amaçlarımdan biri de bu temiz fonları Türkiye'ye çekmektir. İçinde bulunduğumuz krizin tek çözüm yolu budur“ dedi.

Önce Amerika şimdi de İngiltere…

Amerika’da “hamburger arası Pensilvanya” yapıp yapmadığı pek anlaşılamadı; ama “hesap uzmanı olduğu için” dünya finansının kalbi sayılan Londra’da kendini daha rahat hissedecek Kemal bey.

Bu arada…

Devlet yönetiminde hiçbir yetkisi olmayan bir muhalefet partisi liderinin Türkiye’ye nasıl “nefes aldıracağını” da görmüş olacağız.

Son cümledeki ironi konusunda kafa karışıklığı olma ihtimalinden dolayı konuyu biraz açayım:

Evet, Londra “Dünyanın finans merkezi” ama başka ülkelere “nefes aldırmaktan” çok kriz çıkarmak, küresel sisteme sorun teşkil eden ülkelerin “nefesini kesmek” gibi işlerle ilgilenir.

Yani amacınız ülkeye nefes aldırmak ve yatırım çekmek ise gideceğiniz en son yer Londra olacaktır.

Öyleyse…

Bu ziyaretin altında iyi niyet aramanın aşırı derecede saflık olacağı bir gerçek.

Önümüzdeki üç ay içerisinde ülke bir seçim atmosferine girecek ve hükümetin attığı son adımlar muhalefetin canını iyice sıkmış durumda.

Son olarak İçişleri Bakanlığı, cari açık ve uyuşturucu arasında kurulan bağın Kılıçdaroğlu’nun hem ayağına hem de siyasi anlamda boynuna dolanacağı bir sürecin içerisine girdik.

Hükümetin sıkıntıya girmesi için ekonomik dengelerin bozulması, siyasi ve mali baskıların artması gerekiyor ve bunu sağlamanın yolu da Londra’dan geçiyor.

Yani…

Yani aslında Kılıçdaroğlu, ülke ekonomisi için değil, kendisi rahat nefes alabilsin diye Londra’nın kapısını çalmış olabilir.