• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Kılıçdaroğlu’nun “başörtüsüne yasal güvence” çıkışı sonrası özellikle AK Parti’ye yakın medya ve akademisyenler arasında ciddi bir tedirginlik yaşandı. Hatta bu tedirginlik bazılarının üslubuna da yansıdı: “Zaten bir sorun yok, Kılıçdaroğlu neyi serbest bırakacak?”

Öyle ya teklif meclise gelse ve AK Parti-MHP oylarıyla geçseydi bu siyasi olarak CHP’ye yarayacaktı. Cumhur ittifakı teklife destek vermese “Derdiniz özgürlükler değil, istismar” suçlamasına maruz kalacaklardı.

Erdoğan kimsenin beklemediği bir hamle yaparak “Anayasal güvence” kartını ortaya sürdü. Hatta bu kartı ortaya sürerken CHP’ye, geçmişteki yasakçılığından da dem vurarak ağır bir yük yükledi.

Muharrem İnce, “Bu ayağına sıkmaktır” açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise gazetecilerin sorusu karşısında şu cevabı verdi: “Çok iyi pas verdi, biz de onu gole çevirdik.”

Mesele futbol alanına girdiyse Kılıçdaroğlu’nun “bu topa girmemesi” gerekirdi; ama herhalde kendini tutamadı ve şu değerlendirmeyi yaptı:

“Erdoğan’ın ne pastan ne golden ne futboldan haberi var.”

Biliyorum içinizde gülümseyenler olduğu gibi kendini tutamayıp kahkaha atanlar da var.

Erdoğan eski futbolcu ve halen daha futbol ile ilgilendiğini hemen herkes bilir.

Peki ya Kılıçdaroğlu?...

Fenerbahçe’nin meşhur forveti olan Lefter Küçükandonyadis için, “Ben Fenerbahçeli Lefter'i çok severim. Lefter çok iyi bir kaleci olduğu için ben de Fenerbahçeli olmuştum.”

Futbol tabiriyle “dakika 1 gol 1” durumu vardı ve sanırım birçok kişi CHP liderine bu alana girmemesini tavsiye etmişti.

Aslında Kemal Bey, mikrofonun cazibesine kapılıp kendini tutamıyor ve sadece spor değil uzman olduğu muhasebe alanı hariç hemen her konuda garip laflar ediyor.

Hesap uzmanlığı meselesi de bir fecaat; ama neyse…

Biz diğer konulara bakalım.

Bakın bir örnek daha verelim:

“Sunucu: Hz. Ali kimdir?

Kemal Kılıçdaroğlu: Hz. Ali önemli bir İslam düşünürüdür. Nasıl Hz. Ali’yi bir İslam düşünürü olarak düşünmezsiniz? Açıp kitaplarına bakın, kitaplarını okuyun.”

İyi ki seçim gezisi sırasında 5 yıl önce ölmüş olan Kazım Koyuncu’ya selam gönderdiği gibi “Buradan Hz. Ali’ye de selam gönderiyorum” dememiş.

Daha da ileri gidebilirdi.

Mesela “imza gününde Hz. Ali’ye kitap imzalattım” bile diyebilirdi.

Bazıları, “kendisi Tuncelili bir Alevidir, Hz. Ali’yi ondan iyi mi bileceksiniz?” diyebilir tabii.

Köken olarak Alevi; ama fikir olarak solcudur kendisi ve sol literatüre aşinadır.

Neyi nerede söylemesi gerektiğini bilme konusunda sıkıntıları vardır sadece.

Mesela Türk Ocaklarının düzenlediği “Günümüz İslam dünyasında Meseleler ve çözüm yolları” sempozyumunda konuşmasına Karl Marx’ın sözüyle giriş yapabilmektedir.

Ama şunu da kabul etmek gerekir ki, bilgeliği zamanımızı aşmıştır.

Bir örnek daha…

“Sunucu: Seyit Rıza kimdir?

Kılıçdaroğlu: Seyit Rıza bir insandır.”

Bu kadar net bir siyasetçiyi nerede bulabilirsiniz?

Ve son olarak…

“Güvence” meselesinde de çark etti Kılıçdaroğlu.

Anayasal zeminde oluşturulacak özgürlük ortamı için önce “Tamam” dedi.

Sonra Amerika’ya gitti ve New York’ta sosyal medyadan şu açıklamayı yaptı:

“Burası New York, Manhattan. ABD’nin en pahalı iş muhiti… Tanıdığım bir ailenin gökdelenine “hayırlı olsuna” geldim.

Erdoğan kim, anayasa, aile kim...

Onunla ne aile konuşulur ne anayasa.

Bu konu kapanmıştır.”

Sözünü ettiği bina Bilal Erdoğan’ın yönetim kurulu üyesi olduğu TÜRGEV’in Ensar vakfı ile beraber 2017 yılında başlayıp yakın zamanda biten öğrenci yurdudur.

Ve Kemal Kılıçdaroğlu bilgeliği, bu yurt binasını gerekçe göstererek yasal ya da anayasal güvence konusunda ne kadar samimi olduğunu ortaya koymaktadır.

Tabii siz tüm arşivlere rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’nun Amerika’da yaşadığı “Derin aydınlanma” sonrası “konuyu kapattığını” da düşünebilirsiniz.

Evet, düşünebilirsiniz.

Ama benim kanaatim şudur.

Küresel dizayn edicilerin organizasyonuyla tribünlere taşınanlar sahaya yabancı cisimler atarak maçı iptal etmek istiyorlar.

Zaman geçtiği için golü geçersiz sayma ihtimali kalmadı çünkü.

 

DEDESİNİN YOLUNDA

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamuoyuna “başörtüsüne yasal güvence” olarak lanse edilen; ama aslında içeriğinde başörtüsünden söz edilmeyen kanun teklifine destekler de tepkiler de devam ediyor.

Teklifin gerekçesinde şöyle diyor CHP: “Genelge, talimat, yönetmelik ya da diğer idari düzenlemeler ve hiyerarşik amirlerinin emirleriyle kadının ne giyeceğine ya da giymeyeceğine yönelik yapılmış zorlamalara son vermek ve kadının kıyafet seçme özgürlüğünü kanuni güvence altına almak için bu teklif hazırlanmıştır.”

Levent Köker, yazısında bu metnin problemli olduğunu, kamuda kıyafet serbestisinden söz ederken üniversitelerin kapsam dışı tutulduğunu belirtti. Yani bundan yola çıkarak bir iktidar değişiminde okullarda yeni bir yasak sürecinin başlamasına engel olamıyor kanun teklifi.

Teklifin “genel ahlaka aykırı” kıyafetlerin önünü de açtığını savunarak karşı çıkanlar olduğu gibi, Atatürk’ün devrim kanunlarına karşı gelindiğini söyleyerek Kılıçdaroğlu’na tepki gösterenler de oldu.

Bir örnek paylaşayım:

“CHP'nin başörtüsü ile ilgili kanun önerisine değinen Hüsnü Bozkurt, “Hepimize Cumhuriyetin kurucularından miras bir görev var. Bazılarımız bu görevin farkında değil. Şu parti de bu parti de siyaset yapıyor. Cumhuriyet dünyada eşi benzeri olan bir devlet değildir. Aman bize oy verecekler, aman efendim bize oy vermezler. Anayasanın 24. maddesi orada durduğu sürece sen türbana özgürlük için yasa çıkaramazsın, çıkar da görelim. Kimse bu kimseye herkes dahil devletin herhangi bir kanununu din kurallarına bağlayamaz. Bunu şiddetle reddediyorum” diye konuştu.

Mevcut durumda “sorunun çözüldüğünü” ve meseleyi kaşımanın anlamsızlığını dile getirenlerin gözüne bu ifadeleri sokmak gerekir.

Bu ifadeler köktendinsiz laikçilerin dini değerlere karşı nasıl bir nefret içerisinde oldukları ve ellerine geçecek ilk fırsatta nasıl zulüm rüzgarları estirmeyi planladıklarını ortaya serdiği için önemlidir.

Adam açıkça mevcut Anayasa yerinde durduğu müddetçe “Türbana özgürlük” yasası çıkaramazsın diyor.

Kim bu Hüsnü Bozkurt, biliyor musunuz?

“Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Hüsnü Bozkurt” olarak konuşmuş; ama dahası da var.

Hüsnü Bozkurt, Mahmut Esat Bozkurt’un torunu.

Kemalist Türkiye’nin ilk Adalet bakanıdır Mahmut Esat Bozkurt.

Keskin bir ırkçıdır. Şu sözü ile meşhur olmuştur: “Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.”

İslam ile sorunludur. Kazım Karabekir’in hatıralarında bu konu şöyle anlatılır:

“Tevfik Rüştü bey konuşuyordu: “Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım.. Kimseden korkmam! Teşkilâtı Esasiyemizde dinimiz apaçık yazılmalıdır” diyordu.

Ben söz aldım ve sordum: “Teşkilâtı Esasiyede dinimizin İslâm olduğu yazılıdır. Tevfik Rüştü bey! Hangi kanaati haykıracaksın? Teşkilâtı Esasiye’ye hangi dini yazdıracaksın? Hıristiyanlığı mı?

Mahmut Esat Bey (Bozkurt) söz aldı ve sertçe cevap verdi:

“Evet Hristiyanlığı… Çünkü İslamlık terakkiye (ilerlemeye) manidir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve bize kimse de ehemmiyeti vermez” dedi.”

İşte bu Mahmut Esat Bozkurt adına her sene (2018’e kadar) İstanbul Barosu “hukuk ödülü” verdi.

Hüsnü Bozkurt da bir önceki dönem CHP milletvekili idi ve dedesinin yolunda olduğunu gösteriyor.

Ve Hüsnü Bozkurt, CHP içerisinde Özgür Özel’in söyleyemediklerini söylüyor.