• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İktidar ve muhalefet arasında “fatura polemiği” devam ediyor.

Kılıçdaroğlu’nun “elektrik faturasını ödemiyorum” çıkışı sonrası CHP’li İBB, meselenin kendilerine uzanmasından korkmuş ve ‘vatandaştan İSKİ faturalarını ödemesini’ istemişti.

Şimdilerde meseleye “Doğalgaz” konusu da dahil olmuş gibi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Tevfik Göksu, faturaları eleştiren muhalefete çağrıda bulundu.

Devletin doğalgaz ve elektrik faturalarını sübvanse ettiğine dikkat çeken Göksu, halkçı olduklarını söyleyen CHP'den de benzer bir adım beklediğini dile getirdi.

Hükümetin doğalgazda yüzde 75, elektrikte yüzde 50 sübvanse oranına vurgu yapan Göksu, İBB'ye bağlı İGDAŞ'ın doğalgazı yüzde 23 kârla sattığını hatırlattı.

İyi de “Büyükşehir belediyesi” bir tek İstanbul’dan ibaret değil ki…

Tamam, büyükşehirlerin çoğu CHP’de; ama mesela Konya, Kayseri, Gaziantep, Bursa gibi büyükşehirler de AK Parti’nin elinde.

Şimdi demezler mi, “önce siz başlayın” diye!

Evet, Tevfik Göksu, başarılı bir muhalefet örneği sergiliyor ve defalarca İmamoğlu’nun “ipliğini pazara” çıkarıyor; ama hükümetin yaptığı sübvansiyondan kendine pay çıkaramaz, çünkü kendisi belediyecidir, yerel yönetimdir.

AK Parti belediyeciliğinin daha halkçı olduğunu öne süreceksen, senin partine bağlı belediyelerde doğalgaz kârı alınmayacak ve sen bunu göstere göstere CHP’nin, İmamoğlu’nun önüne süreceksin.

HİÇ KOMİK DEĞİL

Komedyen Cem Yılmaz bir süredir siyasi mesajlar veriyor.

Son paylaşımı epey tartışıldı:

"Eskiden şey vardı, ödediğiniz vergiler size yol, su, elektrik olarak geri dönüyor !! Birçok giden memnun ki yerinden, çok seneler geçti dönen yok seferinden. Bence hayat pahalılığından yakınmayan biri, ya hırsızdır ya deli. İyi günler"

Komedyenin araba koleksiyonunun ayrıntılarından, programlarındaki yüksek bilet ücretleri konusunda detaya girme niyetinde değilim.

Yavaş yavaş, Müjdat gezen ve İlyas Salman gibi komiklik yapamayınca “sosyal mesajlara yönelen” zanaatkarlara dönüştüğünü ve bunun da normal karşılanması gerektiğini ifade edip yaptıkları ve söylediklerinin artık “hiç komik olmadığını” söyleyecektim ki…

“Abese İrca” adını kullanan sosyal medya kullanıcısının bu konuda ilginç bilgiler paylaştığını fark ettim.

Komedyenin orijinal bir tarafının olmadığını, yaptığı esprilerin çoğunun Amerikan kaynaklı olduğunu, bazı karikatürleri canlandırdığını örnekleriyle gösteren “Abese irca”, şu ilginç ifadelerle bitirdi paylaşımını:

“Mizahını kaybeden komedyenlerin kaçınılmaz sonu siyaset yapmaları. Cem Yılmaz artık komik değil ve onu en çok eleştirenler de yakın zamana kadar aslında muhaliflerdi. Cem Yılmaz bu eleştirilerden kurtulabilmek için bir anda siyasi mesajlar vermeye başladı.

Artık muhalifler Cem Yılmaz'ın mizahını eleştirmiyor ve herhangi bir zeka öğesi barındırmayan tweetlerine sırf siyasi sebeplerle "çok komik" muamelesi yapıyor. Halbuki durum ortada, Cem Yılmaz zihin olarak bitti ve yok olmamak için muhalefetin kapısına sığınıyor.”

Ama gerçekten de “eskimiş komedyenlerin” siyaset yapması artık rahatsız etmeye başladı.

Hele de siyasetin, ciddiyetten kutuplaşmaya, çamur atmadan hiç de orijinal olmayan çark etme yöntemlerine doğru gittiği böyle bir dönemde…

Halbuki bu memleket “mizah tadında” siyaset yapan kişilerle de karşılaştı.

Erbakanların, Demirellerin, Özalların, Akbulutların damga vurduğu dönemler var.

Bir de Cem Yılmazlara, İlyas Salmanlara bakın!

Koleksiyonundaki araçlardan sadece birinin fiyatı ortalama bir isçinin 30 yıllık kazancının birkaç katı eden biri çıkıp “hayat pahalılığından” şikâyet etse diyeceğimiz şey “Lütfen başka kapıya, çünkü hiç komik değil” olacak.

Bir de “hayat pahalılığından şikâyet etmeyen kişinin ya deli ya da hırsız olduğunu” iddia eden komedyenin zengin olmasını sağlayan esprilerinin “çalıntı” olduğu iddiaları ortaya atılsa ve komedyen buna karşı bir şey demiyorsa…

Gerçekten hiç komik değil!

KÖPRÜDEN GEÇİNCEYE KADAR

Muhalefetteki 6 partinin “yuvarlak masa” toplantısı oturma sırası sorunu halledilerek “başarıyla” gerçekleştirildi.

İktidar tarafı kaygılı ve de yutkunarak “yan yana geldiler; ama bu uzun sürmeyecek, bozuşacaklar” şeklinde tahminden öte temennisini dile getirirken, muhalefet “devasa” sorunlara bakıp “zoraki” olarak gülümsemeyi, başardığını söylemeye çalışıyor.

Kılıçdaroğlu arada bir “sakin olun” mesajları gönderse de HDP, masada olmayışının tabanda oluşturduğu travmaya karşı dik durma çabasında.

HDP bir taraftan “oynamıyorum, oynamıyorum” havasında, diğer taraftan uzaktan gösterilen oyuncağa çaktırmadan bakmayı ihmal etmeyen çocuk pozlarında…

Sırrı Sakık, şu ifadeleri kullandı:

 “Geleceğin Türkiye’si için muhalefet yarın bir masada bir araya gelecek. HDP bu masada yok. Madem onların bu gelecek planında HDP yok o zaman herkes kendi yolunda yürümeli. Kürtler ve HDP 3. yol ile kendi adayını belirlemeli. HDP’yi yok saymak ne gerçekçidir ne ahlaki.

Muhalefetçilik oynamanın kimseye faydası yok. Net ve cesur adımlar atılmazsa hiçbir şey değişmez. Bu yalnızca HDP’nin değil tüm Türkiye halklarının sorunudur. Halk bu konuda cesur ve bu durumun bilincinde. Siyasiler ise halkın çok gerisinde. Not: naçizane adayım bir kadın.”

Masanın tümü HDP’ye olan muhtaçlığın farkında; ama hükümet ve devletin “terörle ilişkili parti” söyleminden “terörle ilişkili muhalefet” söylemine geçmesinden endişe de ediyorlar.

Hesaplar ve strateji HDP ve masanın az bir mesafe ile “köprüden beraber geçme” üzerine kurulu gibi.

Yalnız herkesin şunu da iyi bilmesi gerekir ki, “köprü ve ayı” metaforu sonucunda bir tarafa “ayı” muamelesi yapılacak ve kafese kapatılacak.