• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Siyasette söylem ve eylemleriyle unutulmazlar arasına giren kişi sayısı çok değildir.

Yakın tarihte Merhum Erbakan’ın, Demirel’in hafızalardan silinmeyen sözleri, Ecevit’in gafları vardı.

Aslında Kemal Kılıçdaroğlu da hem gafları hem de inanılmaz bir hızda “çark etmesi” ile unutulmazlar arasına girmiştir; ama biz CHP lideri ile ilgili söyleyeceklerimizi en sona bırakalım.

Demirel ile başlayalım…

Süleyman Demirel’in Türkiye siyasetinin son elli yılına damga vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Demirel çok kurnaz bir siyasetçiydi. Halkın içinden çıktığı için “halk kültürünü” iyi biliyor, yeri geldiğinde dindar insanlara, yeri geldiğinde laik kesime ve sermayeye “mavi boncuk” veriyor, herkesle konuşabiliyordu.

Ekonomiyle ilgili sorulan bir soruya “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz "iyidir" derim. İki kelimeyle anlatın derseniz "iyi değildir" derim” demişti.

Ege sorununa kendine has üslubuyla cevap vermişti:

“Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.”

Kimi sorunların herkesi etkileyeceğini “Yağmur yağarken "ben ıslanmam" diyemezseniz” sözüyle ifade etmişti.

Söylediği sözün ne anlama geldiğini bildiği için kolay kolay lafın altında kalmaz, her zaman kendince bir çıkış yolu bulurdu.

Merhum Erbakan’ın ise en zor zamanlarda umut veren sözleri vardır.

Başörtülü öğrencilerin okul kapılarında hırpalandığı dönemlerde sarf ettiği “Gün gelecek, rektörler başörtülü kızlarımızın önünde selam duracak" sözleri laikçileri öfkeden kudurtmuştu.

 “Susurluk” skandalı üzerine gerçekleştirilen “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemine “Gulu gulu dansı” diyen Erbakan, kendini ülkenin sahibi gibi gören ve siyaseti dizayn edenleri küçümseyerek  “bir kısım medya” ifadesini de günlük hayata sokmuştu.

“Fırtınalara yön veren kelebeklerin kanat çırpışıdır” diyerek basit görülen çabaların da önemsenmesi gerektiğini ve zamanı geldiğinde etkisini gösterebileceğini söylemişti. “Bir çiçekle bahar olmaz; ama her bahar bir çiçekle başlar” demiş ve umut vermeye devam etmişti.

Hassasiyet vurgusu oldukça önemliydi: “Yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü doğruyla karıştırılması ve insanların daha kolay aldatılması ihtimali taşımaktadır.”

İyi bir Müslümandı ve inancına güveniyordu: “İslâm bize ve zamana uymaya mecbur değildir. Ama herkes ve her zaman, İslâm’a uymak mecburiyetindedir.” Batı karşısında ezik değildi ve bunu çok kolay bir şekilde örnekleyebiliyordu: “Bütün Batı hukuku, toplam on bin meseleden ibarettir. Ama sadece İmamı Azam Hazretlerinin çözümlediği ve hüküm verdiği mesele yüz binin üzerindedir.”

O da halkın içinden gelmiş, batıyı iyi tahlil etmiş, İslam kültürüne vakıf ve aşık biriydi. Demirel gibi çıkarcı ve “zemine göre davranan” biri değildi. Demirel, bir dönem ihtiyacı olduğu için dindar kesime sıcak mesajlar vermiş; ama cumhurbaşkanı olduğunda yönünü tümüyle laik ve batıcı kesime çevirmişti.

Erdoğan da süreç içerisinde dönüşümler yaşasa da dönemlerin ruhuna uygun söylemlerde bulunmayı ve söylemleriyle mesajlarını istediği yerlere ulaştırmayı başarıyor.

Şartlara ve zemine uygunluğu elbette tartışılabilir; ama Erdoğan, “Nass” dediğinde ne dediğini biliyor ve kendi zihin dünyasında altını doldurabiliyor.

Erdoğan’ın söylemleri alanda çok kişiyi etkiliyor ve eleştirmek için de olsa birçok kişi aynı alana girme ihtiyacı hissediyor.

Kılıçdaroğlu da bunu deniyor; ama hangi sözün hangi zeminde söylenmesi gerektiği konusunda pek de başarılı olamıyor.

Mesela Erdoğan’ın yeni ekonomik programını eleştirirken kullandığı ifadelerle yine komik duruma düştü.

"Asla yapılmaması gereken bir işi yapıyorlar, ikinci kez Beytülmal'a el uzatıyorlar" diyen Kılıçdaroğlu, sözlerine şunları ekledi: "İlki 128 milyar Dolardı. Beytülmal ile kumar oynuyorlar. Devletin hazinesiyle kumar oynanmaz. O hazine Beytülmal'dir. O hazinede 84 milyonun alın teri vardır.”

Kullandığı kelimeler dikkatinizi çekti öyle değil mi?

“Beytülmal” nedir diye kısa bir tarama yaptım.

Nelere mi rastladım? Buyurun:

“İslam devleti maliye teşkilatı, gelir ve giderlerinin toplandığı hazinesi.

Asr-ı saadette gelirlerin toplanması ve dağıtılmasıyla bizzat Peygamber Efendimiz ilgilenirdi. Gelen mallar, mescide götürülür, hak sahiplerine dağıtılırdı.”

İslam Ansiklopedisi ise şöyle bir giriş yapmış:

“Beytülmâlin teşkilâtlı bir malî kurum olarak ortaya çıkışı birçok araştırmacı tarafından Hz. Ömer devrine nisbet edilmekteyse de onu gerek bir fizikî mekân gerekse malî bir kurum olarak İslâm devletinin ilk kuruluş yıllarına, Hz. Peygamber’in Medine dönemine kadar götürmek mümkündür.”

Ansiklopediden kısa kısa devam edelim:

“İslâm topraklarının genişlemesi ve devlet gelirlerinin öncekilerle kıyas edilemeyecek derecede artması, Hz. Ömer döneminde beytülmâlin kurumlaşmasını ve İslâm devletinin malî yapısını oluşturacak şekilde teşkilâtlanmasını gerektirmiştir.”

Beytülmâl teşkilâtının Abbâsîler döneminde en gelişmiş düzeyine ulaştığı görülmektedir. Beytülmâle giren ve çıkanların kayıt ve idaresiyle sorumlu olmak üzere müstakil bir divan (Dîvânü beyti’l-mâl) bulunduğu gibi Dîvânü’l-harâc, Dîvânü’s-sadaka, Dîvânü’l-cünd ve Dîvânü’n-nafakat gibi divanların da beytülmâl idaresiyle yakın ilişkisi söz konusudur.”

“Osmanlılar’da beytülmâl “devlet hazinesi” anlamında kullanılmışsa da bu tabir daha sonra yerini hazine veya hazîne-i âmire terimlerine bırakmıştır. Ebüssuûd Efendi bir fetvasında, “Memâlik-i mahrûsenin arazisi beytülmâl için hiyâzet olunmuş arâzî-i harâciyyedir” (Akgündüz, I, 149-150) derken beytülmâl tabirini genel anlamıyla kullanmıştır.”

“Beytülmâl gelirlerini devlet başkanının harcama yetkisi bakımından ikiye ayırmak gerekir. Bazı gelirlerin naslarda belirtilen sarf yerlerine harcanması zaruri olup başka yerlere kaydırılması imkânsızdır. Meselâ nerelere sarf edileceği Tevbe sûresinin 60. âyetinde belirtilen zekât gelirlerinin başka yerlere harcanması söz konusu değildir. Bu bakımdan devlet başkanının bu tür mallardaki yetkisi yed-i emînin kendisine bırakılan emanet mallar üzerindeki yetkisine benzetilmiş ve bunun sadece sarf yerlerine ulaşıncaya kadar bu gelirleri muhafaza etmek ve zamanı geldiğinde yerlerine ulaştırmaktan ibaret olduğu ifade edilmiştir.”

Sanırım demek istediğim anlaşılmıştır.

“Beytülmal” İslami bir kavramdır ve hem ekonomik hem de idari bir anlamı vardır.

Kılıçdaroğlu “nass”ın oluşturduğu havanın etkisiyle mi bu ifadeyi kullandı yoksa Erdoğan’ı İslami bir kavram üzerinden vurmak isterken yine büyük bir gaf mı yaptı?

Öyle ya kendisi CHP’nin genel başkanı.

Yani Osmanlı sonrası laik, batıcı kanunları getirerek memlekette dini kural ve yaşam tarzını kaldırmak için her şeyi yapan partinin genel başkanı…