SİYASET GEMİSİ / HELALLEŞME
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 4-5 ay kadar önce koronavirüs kısıtlamalarından etkilenen esnafa her türlü desteği verme gayretinde olduklarını belirterek, "Buna rağmen sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz” demişti.
Devlet kendi itibarından vazgeçmedi, sıkıntı dengeli bir şekilde dağıtılmadı ve yapılması gerekenler eksik olarak yapıldı; ama…
Her şeye rağmen bu bir helalleşme çağrısıydı; ama muhalefet buna cevaben “helalleşme istiyorsan sandığı getir” gibi ilginç bir karşılık vermişti.
Bu olay hiç yaşanmamış gibi, Erdoğan’ın çağrısına tepki gösterdiğini unutmuş gibi bu kez de Kılıçdaroğlu “helalleşme”den söz etti.
Tabii Kılıçdaroğlu bunun altını doldurmaya çalıştığında ortaya gariplikler de çıktı. Öyle ya 28 Şubat için “helalleşme”den söz ediyorsan hak yiyen, zulmeden tarafta olduğunu da kabul ediyorsun.
Mesele CHP’nin yaptıklarından dolayı helalleşme konusuna gelince bazı Kemalistlerden sert tepkiler geldi.
İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal’ın üslubu çok sertti: “Siz kimsiniz Kemal Bey? Genel başkan olmanız, size sonsuz ve sınırsız bir yetki ve güç mü veriyor? Asıl CHP'nin tarihi, ilkeleri, ideolojisi ile hiç bir ilgisi olmayan, programını açık açık çiğneyen, haksız yere Partinin toplumsal algısına, kurumsal kimliğine ve itibarına zarar veren bu çizgi ve anlayışla helalleşilmeli, daha doğrusu haramlaşılmalıdır!”
Ama benim bu yazıda asıl konu etmek istediğim kişi başka biri.
Bir dönem “İslamcı” kimliğiyle, şimdilerde “Eski İslamcı” kimliğiyle liberal-sol-seküler çevrelerde “bolca ekmek yiyen” birinden söz etmek istiyorum.
Levent Gültekin’den…
Helalleşme ve özür konusu konuşulurken Gültekin, CHP’nin kanalında şunları söyledi:
"Başörtülülerden ne kadar özür dilenmesi gerekiyorsa, başörtülülerin de ülkeden özür dilemesi gerekiyor. Onların oylarıyla insanların hayatı mahvoldu. Çünkü onların oylarıyla ülke yedi yıldır yıkıma sürükleniyor, milyonlarca insanın hayatı mahvoldu. Onların oylarıyla yüz binlerce insan KHK ile açlığa mahkum edildi. Demokrasinin adaletin felsefesi yerle bir edildi."
Neden “yedi yıldır” diye zaman sınırı koyuyor Levent Gültekin? Bunun cevabını en sona bırakıp meseleden habersiz okuyucularımızla biraz “Levent Gültekin kimdir?” sorusunun peşinden gidelim istiyoruz.
Kendini “eski İslamcı” diye pazarlayan, liberal-sol-kemalist mahallenin bu “acar silahşorunu” biraz tanıtalım.
Ersoy Dede neler söylemiş bakalım:
“Dindar Kürt ve köylü bir aileden geldiği halde ailesinden ve geçmişinden utanan sürekli etrafa yalan söyleyen beyaz faşist Türklere yaranmak için maymun olan İslamcı ya da muhafazakar tipinden bahsetmiştim ben.”
Ersoy Dede, iyi tanıdığını söylüyor ve “eski dosyalar” üzerinden çok değişik bir Levent Gültekin portresi çiziyor:
“Bırak bu zavallı aşağılık komplekslerini Levent Gültekin.. Bana İstanbul Maltepe’de çevre katliamı yapıp yapmadığını anlat. İstanbul’u kirleten o dev betonarme kuleleri dikmek için AK Parti yetkililerine yaptığın yalakalıkları anlat. O çirkin gökdeleni dikebilmek için kimlere ne rüşvet önerdiğini anlat.”
Sanıyorum bunları Levent Gültekin’in “betonlaşma ve silüet” üzerinden getirdiği eleştirilere cevap olarak söylüyor Ersoy Dede. Yani aslında betonlaşmaya ciddi biçimde katkı sunan biri olduğu için “İslamcılık eleştirilerinden” önce İstanbul ile ciddi bir “helalleşme”sine ihtitacı vardır Gültekin’in.
Devam ediyor Ersoy Dede:
“Bakın özellikle İslamcı camia hatırlayacaktır. Levent Gültekin’in medya macerası rezalet biçimde kovulduğu Cine-5’te başlamadı.. Gerçek Hayat’ın da kurucusu ve sahibiydi bu kişi.. O vakit şimdi soralım biz de.. Aralarında “mücahitler müteahhit oldu” sayısı da bulunan pek çok sayı buram buram tehdit, şantaj kokmuyor muydu?.. Bu dergide, İslami camianın belli başlı isimlerine yalanlar ve iftiralarla şantaj yapılır mıydı yapılmaz mıydı? Yıllarca en fazla eleştirdiğimiz Aydın Doğan medyasının yaptığı şantaj karşılığı rant elde etme operasyonlarını, bu tarafta da bu dergi üzerinden yapar mıydı yapmaz mıydı? Gültekin sonrasında aynı şantaj ve tehdit anlayışını 8sütun.com sitesinde de sürdürdü mü sürdürmedi mi? 2007 yılında Ergenekon’un baskılarından yılan hükümete yakın kimi medya aktörleri de Gültekin daha fazla iftira atmasın diye bu şahsa önemli bir yerde konum verdi mi?”
Okurken siz de dehşete düştünüz değil mi?
Devam ediyoruz.
Çağlar Ezikoğlu, Levent Gültekin’in savruluşlarını anlatmış:
“2002’de AKP’nin iktidara gelişi ve 2007’den sonra gücünü arttırarak 28 Şubat dönemi İslamcılarına yeni bir merkez medya oluşturma şansını tanıması elbet Levent Bey’in de hoşuna gidecekti. Kendi tabiri ile hiçbir zaman ‘köşe yazarı olma iddiası’ olmayan Levent Bey, dönemin internet haberciliği sitelerinden birisi olan internethaber.com ve gazeteciler.com sitesinde ‘Cenk Açık’ müstear adıyla yazılar kaleme almaya başlar. Bahse konu sitelerin sahipleri ise Erdoğan’a 13 yıldır bağlılıklarını hiç eksik etmemiş Hadi ve Süleyman Özışık kardeşlerdir.”
“2012’den sonra Levent Bey yavaş yavaş dümenini kırmaya ve birdenbire AKP’ye yönelik eleştirilerini dillendirmeye başlar. Bu eleştiriler ne ilginçtir ki, AKP-Cemaat kavgası ile daha da artacaktır. Bahse konu iki düşmanın Levent Bey’in nasıl iki dostuna dönüştüğünü de ibretle izlemeye devam ettik. Çiğ bir şekilde Erdoğan sever bir yayın sürdüren Özışık’ların sitelerinde yazılarına devam etmesi kuvvetle muhtemel olası bir güç değişikliğinde pozisyonunu kaybetmeme isteğinden ibaretti. Fakat ne olduysa 7 Haziran seçimleri sonrası Levent Bey dümeni 180 derece kırmaya karar verdi.”
Sanırım en net ifadeleri İrfan Tabanca kullanmış (https://www.gzt.com/cins/dindar-tuccar-sahtekr-levent-gultekinlerin-kirli-tarihi-3367038):
“Her vesileyle “otuz yıl çalıştım, utanıyorum” tadında laflar ediyor. Gerçekten soruyorum, otuz yıl nerede çalışmış? 72 doğumlu biri nasıl oluyor da kalkıp “otuz yıl emek verdim” diyebiliyor. Hem de İslamcılığa vermiş. Emek falan vermedin Levent. Ekmek yedin sadece. Otuz yıl ekmek yedin. Hiç durmadan, hiç utanmadan, hiçbir vesileyi kaçırmadan ekmek yedin… Daha fazlasını istedin, verdiler. Çok daha fazlasını istedin yine verdiler. Günün birinde vermeyi kestikleri an sen yepyeni bir din bulmuş gibi sevinerek “Kemalizm’i” ve “muhalefeti” keşfettin. Hepsi bu.”
“Tam bu noktada Kraliçe ve bütün adamları meselesi devreye giriyor. Levent, “gidem de dil öğrenem” diye İngiltere’ye kırıyor dümeni. Hikâye, İngiltere’ye gidişle başlıyor aslında. Dil eğitimi almaya gidiyor bizim Ardahanlı Levent. Dönüşte artık anne tarafından mıdır neredendir bilinmez ‘İzmirli’ olduğu gerçeğini fark ediyor. Bütün Levent’lerin hikâyesi böyle pek çok fark edişle doludur aslında. Yeni Levent, İngilizce bilen, Batıyı görmüş prezantabl bir adamdır artık.”
İşte böyle garip bir öyküsü vardır Gültekin’in.
Sanırım fark etmişsiniz; son 7 yıla eleştiri getirmesinin sebeplerini.
Ekmek yediği yer değişince “yeni yerde” itibar kazanmak için eskiye en sert saldıranın kendisi olmasına karar vermiş ve bu yer değişikliği de tam olarak 7 yıl önce vuku bulmuş.
Alıntılardan öyle anlaşılıyor.