SİYASET GEMİSİ / MASKELİ DALKAVUKLAR
Bahreynli sosyal medya fenomeni Emced Taha ve BAE’li Macid el-Sarah, katıldıkları bir programda israil’e övgüler yağdırdı.
Emced Taha, “israil barış, refah ve farklı milletlerin bir arada huzur içinde yaşadığı bir ülke” derken, BAE’li Macid el-Sarah ise “Kahraman israil askerlerini medyada, televizyonda veya sinemada görmeyeceksiniz. Ancak onları gerçek hayatta çocuk ve kadınların hayatını korurken göreceksiniz” ifadelerini kullandı.
İnsan böyle haberleri gördüğünde “lanet olsun hainlere ve yalancılara!” diye haykırası geliyor.
Kelimelerin bu kadar tersyüz edildiği, yalanın bu kadar pervasızlaştığı bir dönemi daha biliyor musunuz?
Ben “şiddet oranı” bu derece yüksek yalanları 90’lı yıllarda PKK taraftarlarından duyardım.
Tabii yalancılar yılların birikimiyle son derece profesyonelce davrandıkları ve doğru da “aynı şiddette” ortaya konamayınca en olmadık yalanlar bile dinleyecek kulak, inanacak kalpler bulurdu.
Ama Körfez dalkavuklarının durumu bu değil!
“israil barış, refah ve farklı milletlerin bir arada huzur içinde yaşadığı bir ülke”…
Yahudilerden başka “insan muamelesi” gören kimse yok ki, “huzur içinde” yaşasın.
Dini ırkçılığın kanuni bir hale geldiği ultra faşist bir yönetim söz konusu ve siz “farklı milletler ve huzur” kelimelerini beraber kullanabiliyorsunuz.
Peki ya Macid el-Sarah adındaki “kemik yalayıcısına” ne demeli?!...
“israil askerleri kadın ve çocukları koruyor”muş.
“Bu kadar da insafsızlık olmaz” demiyorum, çünkü bu kelimeler insani değerlere az da olsa sahip olanlar için kullanılır.
Durmadan kadın ve çocukları katleden, binlerce çocuğu gözaltına alıp işkence eden ve bunu kameraların önünde yapmaktan çekinmeyen Siyonist çetelere bu övgüleri değil insanlar, sırtlanlar bile yapmaz.
Ama bu dalkavukları, bu insan kılıklı “kemik yalayıcıları” da anlamak lazım, öyle değil mi?
Bu işten geçiniyor, bundan kazanıyorlar.
Yarın kral “Siyonistler işgalci ve katildir” dese bu dalkavuklar en ağza alınmadık sözleri sarf ederler bu övdükleri kişiler için.
Buyurun bir fıkra ile izah edelim:
Zamanın birinde Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman yemeğini yese,
“Şu musakka ne güzel bir yemektir” der, bunun üzerine dalkavuk atılır ve “Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor” dermiş.
Padişah, imambayıldıyı övse; dalkavuk hemen “Padişahım, şu imambayıldıyı icat edenin mekanı cennet olsun, insan yemeye doyamıyor” dermiş.
Padişah; karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından, turşusundan söz ettikçe, dalkavuk da göklere çıkarırmış...
Bir zaman geçmiş ve padişah patlıcandan nefret etmiş. Öyle bir nefret etmiş ki, patlıcan yemeğinden söz edilmesini bile yasaklamış.
“Şu musakkanın neyini beğenirler anlamıyorum” dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış; “Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım...”
Padişah, patlıcan yemeklerine laf attıkça, dalkavuk, “Padişahım, bu insanlar yemekten hiç anlamıyor. En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamak... Adı bile insanın midesini bulandırıyor” dermiş.
Biri dayanamamış ve dalkavuğa sormuş;
“Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin.”
Dalkavuk, mesleğini çok güzel izah eden şu cevabı vermiş:
“Bana bak arkadaş! Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?”
Evet, biz de çok iyi anladık.
Tek sorun şu. Günümüzde dalkavuklukta çığır açan kimi tiplere haberci, siyasetçi, sosyal medya fenomeni isimleri veriliyor ya, o biraz kafaları karıştırıyor.
Yani dalkavuklar maskelerini çıkarsa hiç fena olmayacak.
İnanın bana, kendileri de rahatlayacak.
KRİZ VE YOLSUZLUK
Haberin başlığı şöyle:
“Eski İSKİ Genel Müdürü: Suda durum çok vahim, İstanbulluları felaket bekliyor.”
Peki, kimmiş bu eski genel müdür biliyor musunuz?
Ergun Göknel…
Genel müdür olduğu dönemde İstanbul’da muslukların pek çalışmadığı, çalıştığında da çamur gibi bir suyun aktığını o dönemi yaşayanlar bilir.
Ve Ergun Göknel, su veremediği İstanbul’da adı büyük yolsuzluk ve aşk skandalları ile bilinen biri.
Yani…
Yani demek istiyor ki, “İstanbul’da 90’lara bir dönüş olabilir, sular akmayabilir ve tam da bu yüzden büyük yolsuzluklar olabilir.”
Ben böyle anladım.
Adam yaşamış ki söylüyor.
Asıl büyük yolsuzluklar çalışmanın çok olduğu yerlerde değil, neredeyse hiç olmadığı yerlerde olur.