• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Pakistan Başbakanı İmran Han, tecavüzcüler ve çocuk istismarcılarının kimyasallarla hadım edilmesi gerektiğine inandığını söylemiş.

İmran Han, cinsel saldırı suçu işleyenlere verilebilecek cezalar üzerine kabinesindeki bakanlarla bir toplantı düzenlediğini ifade etti. Han, ''Tecavüzcüler kamuya açık bir ortamda asılmalı. Gerçek verileri de bilmiyoruz. Çünkü bazı insanlar saldırıya uğradığını utandığı veya korktuğu için söylemiyor'' dedi.

Maalesef bu meseledeki korku ve utanç dünyanın birçok yerinde böyle ve ceza kanunlarında verilen cezalar da caydırıcılıktan uzak.

İşin ilginç yanı ise meseleyi ideolojik amaçlar için kullanan ve bazı sapıklar üzerinden dini kurumlara çamur atmaya kalkışan kişiler, daha ağır cezalar verilmesine karşı çıkıyor.

Mesela bu “kimyasal hadım” meselesi…

Bu tip bir ceza Türkiye’de de gündeme geldi ve bakın kimler karşı çıktı ve neler söyledi:

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk:

"Ceza, etkili ve failin suç işlemesini önlemek için caydırıcı nitelikte olmalı. Bu bakımdan yürürlükteki yasanın özellikle 102. maddesinde öngörülen cezanın arttırılması düşünülebilir fakat hadım etme anlamına gelen bir cezanın uygulanması, hırsızlığı önlemek için hırsızın kolunu kesmek gibi bir ceza anlamına gelecektir."

CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin:

"Öneri “insan haklarına aykırı.” Cezaları arttıralım, caydırıcı önlemler alalım. Uygar toplumlarda cezalandırma insanın onurunu kırıcı ve vücut bütünlüğünü bozacak şekilde olamaz."

CHP Milletvekili Çetin Soysal:

"İnsanları hadım etme anlayışı ortaçağın karanlıktaki anlayışıdır, bunu şapşalca bir öneri olarak görüyorum."

Canan Arıtman (CHP Milletvekili, jinekolog):

""Çocuklara yönelik tecavüz suçları cezalarının artırılmasından yanayım, destek veririm. Ama hadım etme tarzındaki uygulamanın doğru olmadığını ve pratikte uygulanabilir olmadığını söylemek isterim. Tıp, cezalandırma amacı olarak kullanılmamalıdır.”"

Peki, mesele nedir?

Açık söyleyeyim. Birkaç sapık üzerinden dini kurumları hedef alanlar kötü niyetlidir. Elbette bu konuda hassas olunmalı ciddi bir kontrol mekanizması ile böyle ahlaksızlara açık alan bırakılmamalıdır.

Bu arada bu sapıklıkların bir kısmının kirli yapıların projesi olduğunu ve İslami çalışmaları baltalamak amacıyla “görevlendirme” sonucu gerçekleştiğini doksanlı yılları yaşayan kişiler olarak biliyoruz. “Eşreften Esfele” isimli kitapta buna dair örnekler anlatılmış. Merak edenler bakabilir.

Şimdi “Mesele nedir?” sorusunu bir daha sorayım.

“İstismar” konusunda sürekli birilerini suçlayanlar caydırıcı cezaların verilmesine neden itiraz ediyorlar?

Bizler “adil bir yargılanma” şartıyla kimliğine bakılmaksızın istismarcı ve tecavüzcülere en ağır cezaların verilmesine taraftarız. Ancak dediğim gibi “adil ve hakkaniyetli” bir yargılama sonucunda suçlu çıkarsa…

Çocuk yaştakilerin “sanatçı”, “ünlü”, “popüler” yönlerinden dolayı istismar edilmesine ses çıkarmayanların “rüşdüne ermiş” kişilerin meşru dairedeki evliliklerine “istismar” deme ahlaksızlığını ve suçlamasını reddediyoruz.

Bunlara yönelik suçlamanın da, cezalandırmanın da adil ve hakkaniyetli olduğunu kabul etmiyoruz.

İşte böyle meseleyi doğru olarak ortaya koyduktan sonra bir daha soralım; neden laik Kemalist kesim istismarcı ve tecavüzcülere “kimyasal hadım” dahil ağır cezalar verilmesini onaylamıyor?

Çünkü rakamsal olarak da, oransal olarak da zihniyet olarak da içlerinde çok sayıda istismarcı ve tecavüzcü var.

Dürüst değiller…

Öyle ya “Tarikat şeyhi” olduğu iddia edilen, ne olduğu belirsiz bir konu mankeninin yaptıkları üzerinde tepinenlerin “Bir belediye başkanı ve arkadaşlarının” fiilleri hakkında bir şey söylememesi gerçek yüzlerini açığa çıkarıyor.

Kimyasal hadım ya da “İslam ceza hukuku” ödlerini kopartıyor, çünkü içlerindeki suçluların sayısını en iyi onlar biliyor.