• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Ortalık o kadar çok “saçmalık” kaynıyor ki hangi birine yetişeceğimizi bilemiyoruz.

Buyurun size bir tane daha.

Türkiye’de bir dönem Tarih Kurumu’nun da başkanlığını yapmış olan MHP eski milletvekili Yusuf Halaçoğlu, sosyal medyadan aynen şu ifadeleri paylaştı:

“Küçük dağları ben yarattım diyenler, atom bombamız, şu kadar güçlü silahımız, gücümüz var, ekonomimiz harika diyenler, depremi durduranlar, gözle görülemeyen minnacık bir virüse yenildi. Sokaklar, camiler boşaldı, çaresizlik tavan yaptı. Neymiş? Hayatta en hakiki mürşid ilimmiş.”

Siz bundan ne anladınız?

Küreselcilik karşıtlığı mı, silahlanma düşmanlığı mı, kapitalizmin yenildiğine inanma mı?

Yoksa sözün sahibi “din düşmanlığını” arada bir “herkes bilimin en büyük güç olduğuna inanacak” diyerek gizlemeye çalışan tiplerden mi?

Hepsini yapmaya çalışıyor Halaçoğlu; ama aslında kendisi etnik kimliğini dinin önüne geçiren ya da etnik kimliği asıl, dini ise “halkın inancı olduğu için saygı duyulan” bir değer olarak kabul eden biri.

En azından davranışlarından böyle bir sonuç çıkarabiliyoruz.

Halaçoğlu, “Müslüman olmak o kadar da önemli değil” diyen tiplerden.

Bakın “Kürtler mi yoksa Türkler mi önce Müslüman olmuş” tartışmasına verdiği cevap şöyle olmuştu:

“Biz zaten herhangi bir şekilde puta tapmıyorduk. Ellerimizi gökyüzüne açıp Allah’tan yardım istiyorduk, şimdi de aynı. Sadece ritüeller değişti. Böyle bir yapı varken bu konuyu tartışmaya gerek yok" 

Halaçoğlu sadece bunlardan ibaret değil.

Daha neler var, neler…

İnkâr ve asimilasyon zihniyetine bilimsel bir kılıf giydiren, arada bir bazı isimleri “kökenlerini deşifre etme” üzerinden tehdit etmeye kalkışan bir akademisyen ve siyasetçi.

Kısa bir araştırmada bulduklarımı sizinle paylaşayım:

“Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yaptığı dönemde bir konferansta konuşan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkiye’de yaşayan Kürtler’in Türkmen kökenli, Kürt Alevileri’nin ise ’Ermeni kökenli’ olduğunu iddia etti.”

Bu konuşmayı 2007’de yaptı.

Sonra 2010’da başka şeyler söyledi. “Üzerine basa basa söylüyorum Aleviler özbeöz Türkmen'dir. Bana ve bize kimse yutturmasın.”

2019’da çok daha başka şeyler de söyledi; ama artık yeter.

Gelelim Halaçoğlu’nun alıntıladığımız paylaşımındaki son tespite…

“Neymiş? Hayatta en hakiki mürşit ilimmiş.”

Halaçoğlu, şu andan itibaren deplasmanda ve şu “karantinalı günler” olmasa tarih ringinde onu evire çevire dövebiliriz.

Bir dönem Türk Tarih Kurumu başkanlığı da yapmış olan bir tarih profesörü “En hakiki mürşit ilimdir” sözünün Hz. Ali radıyallahu anha atfedildiğini bilmiyor olmalı ki, Kemalist eğitimin uydurmalarından birine teslim olmuş ve muhtemelen sözün Atatürk’e ait olduğunu düşünmüş.

“Hayır, ben o sözün Hz. Ali’ye atfedildiğini biliyordum” derse gardı iyice düşer ve açık hedef haline gelir.

Peygamber damadının burada söz ettiği ilim, kişiyi cehennemden kurtaran ve cennete yaklaştıran ilimdir. Halaçoğlu’nun düşündüğü değil.

Bakın bunu ne kadar veciz bir şekilde ifade etmiş Hz. Ali efendimiz:  

"Sonrasında Cehennem olan hiçbir fayda, fayda değildir. Sonunda Cennet olan hiçbir sıkıntı, sıkıntı değildir. Cennetin yanında bütün lezzetler önemsiz, Cehennemin yanında bütün dünyevi belalar afiyet sayılır."

Hz. Ali, sıkıntılı zamanlarda maddi anlamda yapılabilecek her şeyin yapılmasını; ama bununla birlikte “dua ve niyaza” devam edilmesini isterdi.

İmam Gazali’den bir alıntı yapalım:

"Kûfe ve Basra'da büyük bir taun/veba hastalığı zuhur etti/meydana çıktı. Kûfe şehrinin ileri gelenlerinden Abdullah bin Hasan ve Ebu'l-Münzir, Hz. Ali (r.a)’nin yanına geldiler.

“Musallat olan hastalık yüzünden insanlar kırılıyor, cenazeleri defnetmekle meşgul olanlar yeterli gelmiyor... Hatta vahşî hayvanlara yem olanlar var! Bize bir çare göster, dediler.

Hazret-i Ali radıyallahu anh şunu sordu:

“Böyle âfet ve felâketlerde Rasulullah aleyhissalatu vesselamdan rivayet edilen dualar var. Onları okumuyor musunuz?

“Tazzarrû ve niyaz hâlinde onları okuyoruz; ama netice yok”, dediler.

Hz. Ali, kendilerini düzeltmelerini tavsiye etti:

“Acaba ihlassız mı okuyorsunuz, yoksa başka bir kusurunuz mu var?”

Ve son olarak…

Daha önce söylediğimiz sözü Halaçoğlu için de tekrar ediyoruz.

Virüs, tüm ibadethanelerin kapanmasına sebep olduğu gibi bilimi en yüksek değer olarak kabul eden, dini devreden çıkaran dünyayı daha çok vuruyor.

Hepiniz kafanıza şunu sokun: Hiçbir Müslüman ilacı, aşıyı tedaviyi bir tarafa bırakın ve sadece dua edin, demiyor. Batıda bile birçok kimse karantinanın ve sosyal mesafenin İslam kaynaklı olduğunu kabul etmişken siz nerede duruyorsunuz?