SAÇMALAMA ÖZGÜRLÜĞÜ
Yılmaz Özdil hep eleştirecek değil ya bu kez memleketin faydasını düşünüp bir öneride bulunmuş:
“Ramazan bayramı ve Kurban bayramında hafta sonu tatilleriyle beraber toplam 12 gün tatil var, milli bayramları eklesek 20 gün, bankalar dahil üretim mekanizmalarının tamamı tatil yapıyor, bu tatilleri öne çekip şu an 20 günlük sokağa çıkma yasağı olarak uygulamak ekonomiye niye zarar versin?”
Dört cümleyi virgüllerle tek cümle haline getirme ustalığı…
Adam gerçekten usta. Öyle olmasa daha önce yayınlanmış kitabı “özel baskı” adı altında 2500 TL’ye birilerine kakalayabilir miydi?
Halka “bidon kafalı” da dese, yaşlılara “angut” da dese usta bir gazeteci yazar; ama ayrı bir dünyada yaşıyor.
Şimdi bu adama “Ramazan Bayramı” denen vakıanın ancak oruç tutarak geçirilen Ramazan ayı sonrasında olabileceğini, hesabının güneşe göre değil de aya göre yapıldığını anlatamazsınız, çünkü kafası almaz.
Usta dedikse öyle her konuda değil.
Bir de işin değer yargıları kısmı var.
Adam sıkı Kemalist! Belki de meseleye kendi değer ve ritüelleri açısından bakmıştır.
Kemalizm dininde bu türden değişiklikler mümkündür; ama İslam’da olmuyor beyefendi.
Nereden mi çıkarıyorum?
Engin Ardıç’a göre Atatürk 10 Kasım’da ve 9’u 5 geçe ölmemiş.
Ardıç, Mehmet Sadık Öke’den naklen Atatürk’ün 9 Kasım’da öldüğünü, bir hafta süren tartışmalar neticesinde 10 Kasım gününe karar verildiğini yazdı da Kemalistlerin gıkı çıkmadı.
Yine Engin Ardıç’ın şu cümlesi ilginçti: "Atatürk'ün açıklandığı ve hep anıldığı şekilde saat 9'u 5 geçe değil, sabah 7 sularında öldüğünü, okulların ve resmi dairelerin mesai saati başlangıcına denk getirilmesi ve böylece törenlere katılımın kolaylaştırılması amacıyla kamuoyuna 9'u 5 geçe olarak bildirildiğini" duymuştuk ama... Bunu ortaya atan da Çetin Altan olmuştu hatırladığımız kadarıyla, pek üstünde durulmamıştı...”
Atatürk’ün doğum tarihi de tam belli değil. 1881 diye bir resmi görüş var; ama cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan pullarda 1880 diye yazılıyormuş.
19 Mayıs meselesi de kurgudan ibaret, çünkü bu tarih çok sonraları tescil edilmiş.
Evet, Bay Özdil!
Sizde nasıl oluyor, beni ilgilendirmez; ama şunu iyi bil ki bizim dinimizde olmuyor.
Bu arada bir ara liberal Besim Tibuk da “Ramazan ayını Aralık'a sabitleyelim” diye bir herze savurmuştu. Açlık, Tibuk’a zor gelmiş olmalı ki, “Orucun da hiçbir faydası yok” demişti.
“Ramazanı Eylüle sabitleyelim” diyen ilahiyat kökenli “proje tipler” de gördük maalesef.
Proje diyoruz çünkü “dine her bölgede yerel renkler vererek geliştirme” adı altında protestan mantığı geliştirme çabaları vardır uzun zamandır.
İslam’ı Hıristiyan/Protestan formatına sokup pasifleştirme projesi…
Her neyse…
Memlekette dibine kadar kullanılan bir saçmalama özgürlüğü var.
Bu demek oluyor ki, arada bir paslaşıyorsunuz.
Paslaşmaya devam edin; ama kendi sahanızda. Bizim sahaya girdiğinizde ayaklarınız birbirine dolaşıyor, defansınız açık veriyor ve durmadan gol yiyorsunuz.
Bir de her şeyi not eden “hazır gözetleyiciler” var.
Gün gelir defterler açıldığında pişmanlık ve çaresizlik içinde “Keşke hiç yaşamasaydım”, “keşke toprak olsaydım” deme ihtimali var.
“Keşke şunu dost edinmeseydim, keşke şunun peşinden gitmeseydim.”
Keşkeler, hasretler ve iç çekişleri…
Kapı kapanmadan tevbeye yönelin yoksa sonunuz iyi görünmüyor.