MUHALEFET HER ŞEYE MUHALİF OLMAK ZORUNDA MI?
Bazen siyasiler sadece muhalefet yapmış olmak için muhalefet yapıyorlar. Bu da hükümetin elini güçlendiriyor, çünkü ortaya “Türkiye’de muhalefet sorunu var” gerçeği çıkıyor.
Size bir örnek vereyim.
CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, bekçilere kimlik sorma, üst arama ve zor kullanma yetkisi veren teklifi eleştirmiş. Öztunç, “Bu kadar yetkiyi bekçiye veriyorsan polise ne gerek var? Paralel bir silahlı güç kuruyorlar” demiş. Teklifin amacını “AK Partili gençlere istihdam” olarak açıklayan Öztunç, İçişleri Bakanı Soylu’nun bekçiler sayesinde suç oranlarında düşüş yaşandığı sözlerini de, “Suç oranını bekçiler düşürüyorsa polise ne gerek var? O zaman tüm polisleri bekçi yapalım” diyerek eleştirmiş.
Soylu, “bekçiler olmadan önce suç oranı çok yüksekti, polis bir işe yaramıyordu” demiyor. Suç oranlarında düşüş yaşandığını söylüyor.
Ama mesele bu değil. Asıl sorun eleman alımında partizanca davranılması gibi görünüyor.
İyi de hangi siyasi parti imkanı eline geçiriyorsa aynı davranışı sergilemiyor mu?
AK Parti her kuruma kendi adamlarını ya da müttefiki MHP’lileri yerleştiriyor. Liyakata bakmıyor. Peki, CHP belediyeleri alınca diğer parti mensuplarını çıkarıp kendi adamlarını ya da müttefiklerini yerleştirmedi mi?
Öztunç, eğer bekçilik sisteminin suçlarda düşüşe neden olduğunu belirttikten sonra aksaklıkları eleştirseydi, fazla yetkinin hukuk dışına çıkmayı beraberinde getireceğinden söz etseydi, adaletsiz mülakat sistemine ve fişleme mantığına karşı çıksaydı söylediklerinin bir anlamı olurdu.
HALİS SERSEM ALEMİ SERSEM SANIR
Ziya Paşa’nın “Terkib-i Bend”inden bir beyit ile giriş yapalım:
“En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”
Neden böyle giriş yaptığımı izah edeyim.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde konuşan BAAS rejiminin BM daimi üyesi Beşşar Caferi, "Ülkem, Erdoğan rejiminin barışçıl Suriyelileri savaşı körüklemek için kullanmasına, NATO'yu kendi çocukça maceralarına çekmek ve Türkiye'nin AB'ye girişini kolaylaştırmak amacıyla sivilleri Avrupa ülkelerine şantaj aracı olarak kullanmasına kararlılıkla karşı çıkıyor" dedi.
“Ülkem” diyor, Rusya’dan izinsiz adım atamıyor. Nerede kaldı ülken!
“Barışçıl Suriyeliler” kim? Mültecileri kast ediyorsan kaçmadıklarında daha önce Halep’te şimdi de İdlip’te olduğu gibi onları bombalıyorsun.
Suriyeliler senin zalim rejiminden kaçıyor. Kimse onları oradan çekip Avrupa’ya yollamıyor.
Türkiye’nin AB’ye girişinin “mülteci şantajı” ile ne alakası var?
Yani…
Yani aslında herkes senin ne menem bir şey olduğunu iyi biliyor; ama sen “herkesi kör, alemi sersem sanıyorsun” herhalde.
ŞEHİTLER TEPESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında “Şehitler tepesi” boş kalacak ya da boş kalmayacak üzerinden bir tartışma yaşanıyor.
Önce Erdoğan “Şehitler tepesi boş kalmayacak” dedi, ardından Kılıçdaroğlu “CHP iktidarında şehitler tepesi boş kalacak” dedi.
Bu kez Erdoğan sert çıktı:
“Sen kendi geçmişini bile bilmiyorsun. İkide bir bu partinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür diyorsun. Gazi Mustafa Kemal ne diyordu; “Ben size ölmeyi emrediyorum…
Sen kendi partinin geçmişinden bile bihabersin. Biz bu mücadeleyi bundan sonra da vermeye devam edeceğiz Bay Kemal. Sen şehitliği bilmezsin! Sen şehitliği anlamazsın! Sende o iman da yok!..”
Bu kez tartışmaya Uğur Dündar girdi ve şu garip cümleleri yazdı:
“Hemen belirteyim, Gazi Mustafa Kemal o emri verirken, cephede askerlerinin en önündeydi. Yani bu sözleri Ankara'da bir toplantıda değil, emperyalizme karşı Mehmetçik ile omuz omuza savaşırken, tarihin en büyük vatan savunmalarından birini yaparken söylemişti.”
Uğur Dündar, 77 yaşında, duayen gazeteci ve televizyoncu olarak tanıtılır; ama sözleri öyle basit ki…
-Tarih 1918’dir. Yani Cumhuriyet ilanından 5 sene kadar önce.
-Çanakkale Savaşında Mustafa Kemal bir siyasetçi değil Osmanlı ordusunda bir askerdir.
-O sırada Ankara’nın herhangi bir önemi yoktur, merkez İstanbul’dur.
Bir de gözden kaçırılmaması gereken şöyle bir ayrıntı vardır.
Kimi tarihi kaynaklara göre emrindeki askerleri “hatalı bir şekilde” taarruza yönlendiren Mustafa Kemal, Çanakkale’de binlerle ifade edilen askerin hayatını kaybetmesine neden olmuş; ama kendisi kurtulmuştur.
Hatta aynı durumun Trablusgarb ve Filistin cephesi için de geçerli olduğunu söylüyorlar.
Yani sürekli yenilgi…
Bunun için de objektif tarihi verilere bağlı kalarak söyleyebileceğiniz bir şey var mı?
Evet, size soruyorum Uğur Dündar!