BU FAŞİSTLERE BİR HALLER OLDU
Eskiden “faşist” ya da “ırkçı” dendiğinde kendisi dışındaki herkese; ama özellikle de Yahudilere düşman olanlar akla gelirdi.
Hatta Amerika’daki Ku Klux Klan gibi örgütler söz konusu olduğunda “siyahilere ve Yahudilere” düşman oldukları özenle vurgulanırdı.
Şimdi öyle mi?
Alman faşistleri Yahudilere düşman olmadıklarını özenle belirtirler.
Fransa’nın Le Pen’i de Hollanda’nın Widers’i de Siyonist çeteye her türlü şirinliği yapar.
Amerikan faşizminin en yeni versiyonu olan Trump, kimsenin cesaret edemediği konularda Siyonist çetenin hoşuna giden adımlar atmaktadır.
Türk faşistleri Siyonist dostudur, Kürt faşistleri Siyonist dostudur; hatta Arap faşistleri bile o noktaya gelmiştir.
Arap faşistlerinden biri olan Sisi, siyonistin bölgedeki en önemli kemikçi köpeğidir.
Puzzle’yi tamamlayacak olan İtalyan faşistleri idi, Matteo Salvini’nin açıklamaları ile o da tamamlandı.
Salvini, başbakan olması durumunda ‘Kudüs’ü israil’in başkenti’ olarak kabul edeceğini açıklamış.
Bazıları BAAS’tan ve işgalci Siyonist rejim karşıtlığından söz edecek; ama kusura bakmayın hiç inanmıyorum.
Şimdi problem şu:
Siyonistlerde herhangi bir değişiklik olmadığına, hatta azgınlıkta level atladıklarına göre faşistlerdeki değişim ilkesel mi, konjonktürel mi?
Bilen varsa söylesin.
KANAL İSTANBUL
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Kanal İstanbul'a ilişkin “İstanbul Kanalı da olmayacak, içinizi ferah tutun. İstanbul Kanalı diye bir şey açılmayacak" açıklamasında bulunmuş.
Şu anda birçok kişi Perinçek’in gerçekten de devlet içinde çok etkin olduğunu düşünüp bu sözlerde bir hikmet arıyordur.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Perinçek’in ettiği lafların çoğu boş laf!
Devletin politika değişikliklerinde kendi etkisi olduğunu göstermek için çaba harcıyor; ama doğru değil.
Kanal İstanbul meselesinin “şimdilik” hiçbir yerinde Çin Halk Cumhuriyeti olmadığı için Perinçek karşı duruyor gibi görünüyor. Yarın Çin ile bazı anlaşmalar yapılsa Perinçek “Kanal İstanbul”un ne kadar hayati bir mesele olduğunu söylemeye başlar.
Yani Perinçek kendini çok fazla belli ediyor ve böyle şeyler “devlet”in çok hoşuna gitmez.
Bir gün gelir de “Çin hesabına çalışıyor” diye bir siyasi partiye operasyon başlarsa şaşırmayın.
LİBERAL AÇILIM
Kılıçdaroğlu, liberal, feminist, sosyalist ve komünistlerle buluştu.
Kendisi Kemalist ve sosyal demokrat. Bu kendi iddiası tabii ki, ben ne olduğunu bilmiyorum.
Yanında İyi Parti gibi ultra Türkçüler ile Milli Görüşçüler de var.
Bünyesinde muhafazakarları, komünistleri, Kürt milliyetçilerini barındıran HDP de Kılıçdaroğlu’na yakın.
Ve bunların hepsini de idare edebilen bir Kılıçdaroğlu gerçekten de başarılıdır.
Yalnız şöyle bir durum var.
Liberaller kimin yanına gitmişlerse onu önce parlatmış sonra da batırmışlardır.
Turgut Özal’ın başına gelenleri hatırlamakta fayda var.
Erdoğan erken fark etti ve onlardan kurtuldu.
Yine de tekrar etmekte fayda var.
Eğer Kılıçdaroğlu, Hasan Cemal, Murat Belge gibi isimleri Kemalistler ile aynı masada buluşturmuşsa gerçekten başarılıdır.
MUTLULUK
Finlandiya dünyanın en mutlu ülkesi olarak kabul edilir.
En iyi eğitim en iyi yaşam standardı…
Ama nedense intihar oranının da en yüksek olduğu ülke.
Ne diyelim.
Bazıları açlıktan ölüyor, bazıları bombalarla.
Finlandiyalılar da herhalde mutluluktan ölüyorlar.
Tabii burada “mutluluk” tanımında da ciddi bir problem var herhalde. Günümüzde mutluluğun inançla, kanaatkarlıkla, yardımlaşma ile ciddi bir bağının olduğu artık herkes tarafından kabul ediliyor.
Araştırmacılar özellikle İskandinav ülkelerinde kendini “inançsız” olarak tanıtanların oranının yüzde 50’ye yaklaştığını söylüyor.
Belki intiharın nedeni “mutluluk” değil de inançsızlıktır.